Gıyabi Cenaze Namazı Kılınacak Camiilerimiz.
Ankara Kocatepe Camii İstanbul Beyazıt Camii Kayseri Hunat Camii Şanlıurfa Dergah Camii Adana Merkez Sabancı Camii Ayrıca Sivas, Bursa, Bayburt Erzurum,Erzincan ve Yurt genelinde birçok camiide Cuma namazını Müteakip aziz şehitlerimiz için gıyabi cenaze namazı kılınacaktır. Bir kez daha bu uğurda hayatını kaybeden aziz şehitlerimizi rahmet ve minnet ile anıyoruz....
Haber Kaynağı www.gokbayrak.com...Tarih 09.07.2009
Haber Kaynağı www.gokbayrak.com...Tarih 09.07.2009
DOĞU TÜRKİSTAN TOPLANTISI
İHH, Doğu Türkistan sorunuyla ilgili bir bilgilendirme toplantısı düzenledi. Bülent Yıldırım, Doğu Türkistan sorununa karşı duyarlı olunması çağrısında bulundu İHH, Doğu Türkistan sorunuyla ilgili bir bilgilendirme toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, Müslümanların Doğu Türkistan sorunu hakkındaki duyarsızlığına dikkat çekti. Yaz rehaveti Müslümanları tatilci yaptı diyen Yıldırım, yaşanan son Uygur katliamında Gazze katliamından daha çok insanın şehit olduğunu anlatan Yıldırım, Gazze konusunda gösterilen duyarlılığın aslında bir medya/kamuoyu zaferi olduğunu ancak Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin kamuoyu desteğinden Çin tarafından özellikle yoksun bırakıldığını anlattı. Bu sebeple yaz-kış demeden dünyanın neresinde olursun işlenen zulümlere karşı duyarlı olunması çağrısında bulundu. Çin'in işlediği zulümlerin bir ırk sorununun ötesinde açık bir Ümmet sorunu olduğunun altını çizen Bülent Yıldırım Çin'in despotizmine karşı Türkiye'de Doğu Türkistan meselesi hakkında kamuoyu çalışmaları yapılması gerektiğini belirtti. Bülent Yıldırım'ın konuşmasının ardından Doğu Türkistan'ın tarihi, Çin işgali ve Uygur Müslümanlarına yapılanlar hakkında Doğu Türkistan Maarif Derneği'nin hazırladığı bir belgesel katılımcılara gösterildi. Belgesel gösteriminden sonra İHH Doğu Türkistan Masasının hazırladığı Doğu Türkistan raporu bir tebliğ olarak katılımcılara anlatıldı. Daha sonra söz alan Doğu Türkistanlı liderler ve zulmün tanıkları neler yaşandığı ve sorunun köklerine dair aydınlatıcı bilgiler verdiler. İşte İHH'nın Doğu Türkistan Raporu Doğu Türkistan gerçeği, dünyanın ve Türkiye’nin görmezden geldiği, görse de siyasi çıkarlar uğruna feda ettiği bir gerçek. Dini, milli ve kültürel köklerinden kopartılmak istenen ve gözlerini açtığı andan itibaren “Sincanlı” olduğuna inandırılmaya çalışılan bir tutsaklar ülkesi Doğu Türkistan. Doğu Türkistanlılar şimdi Kur’an okuduklarında dayak yiyor, Kur’an öğrenmek istediklerinde hapse giriyorlar. Daha doğmadan yasaklarla karşılaşıyor, eğer devlet tarafından “fazlalık” olarak addedilirlerse annelerinin karınlarından zorla çıkartılıp öldürülüyorlar. Kendi dillerini, tarihlerini öğrenme hakları yok. İstedikleri üniversiteye girmek, istedikleri işte çalışmak onlar için hayalden de imkansız. Hayatlarının her aşamasında kimlikleri soruluyor onlara. Aidiyetleri sorgulanıyor, üstelik sorgulanmakla da kalmıyor, kendilerinden çalınıp yerine bir başkası konmaya çalışıyor. Suçları bir hak talep etmekse, bunun bedelini fazlasıyla ödüyorlar. Hesapsızca işkence görüyor, hapislerde ölüme terk ediliyorlar. Hapis hayatından ve dolayısıyla işkenceden evlerine dönenlerse normal hayatlarına bir daha asla dönemiyorlar: Çünkü artık ya psikolojik bozukluk ya da fiziksel sakatlıkla yaşamak zorunda kalıyorlar. Çin Halk Cumhuriyeti, Doğu Türkistan’ı hakimiyeti altına alıp bölgeyi “Sincan/Kazanılmış topraklar” olarak adlandırdığı tarihten bu yana, Doğu Türkistanlılara yönelik etnik temizlik ve asimilasyon politikası uyguluyor. Nitekim, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana 35 milyon Doğu Türkistanlı katledildi. Yıllardır Çin zulmü altında olan Doğu Türkistan, Çin, Tibet, Keşmir, Pakistan, Afganistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan, Moğolistan ve Rusya ile sınırı olan, 1.828.418 km2 toprağa sahip bir ülkedir. Zengin yer altı kaynakları ve stratejik konumu ile Doğu Türkistan, Çin’in siyasi ve ekonomik nüfuz altına almaya çalıştığı bir bölgedir. Doğu Türkistan’ın kaderi Çin’e terk edilmiş Doğu Türkistan,birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve tarihte iz bırakmıştır.M.Ö. 8-3 yıllarında İskitlere, M.Ö. 300-M.S. 93 arasında Hunlara, 522-744 arasında Göktürk İmparatorluğu’na; 744-840 yılları arasında Uygur Devleti’ne, 751-870 yılları arasında Karluk ve Karahanlılar İmparatorluğu’na ve 1509-1679 yılları arasında Saidiye Hanlığı’na ev sahipliği yapmıştır. 19. yüzyılda Yakup Han başkanlığında kurulan “Doğu Türkistan İslam Devleti” (1863), Osmanlı, İngiltere ve Rusya tarafından resmen tanınmıştı. Ancak şu an Doğu Türkistan, uluslararası kamuoyunda tanınmamakta ve Çin’in boyunduruğu altında yaşamaktadır. 1876 yılında Çin-Mançu Devleti’nce işgal edilen Doğu Türkistan, 1884’te Şinciang (Sincan) “Yeni Toprak/Kazanılmış Topraklar” adıyla Çin İmparatorluğu’na bağlandı. Doğu Türkistan halkının mücadelesi sonucu, Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti 1933 yılında Kaşgar’da kuruldu. Ancak bu Cumhuriyet çok geçmeden, komünist Çin kuvvetleri ve Stalin’in ortak hamlesi ile ortadan kaldırıldı. 1949 yılında komünist Rus yönetiminin askeri yardımları ile Doğu Türkistan’ın kaderi Çin yönetimine terk edildi. Katliamlar bir Doğu Türkistan gerçeği Doğu Türkistanlılar, kısa süreli bağımsızlık dönemleri yaşamışlarsa da uzun yıllardır Çin’in etnik asimilasyon politikaları ile ezilmektedirler. Komünist Çin Halk Cumhuriyeti’nde sistem, ulusal çıkarlar doğrultusunda şekillenmiş; Çin’in 1949 yılından bu yana yürüttüğü politikalar Doğu Türkistanlıları asimilasyon ve etnik temizliğe maruz bırakmıştır. 1949-1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin, 1952-1957 yılları arasında 3 milyon 509 bin, 1958-1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin, 1961-1965 yılları arasında 13 milyon 300 bin kişi ya Çin ordusu tarafından öldürülmüş ya da rejimin politikaları doğrultusunda oluşan kıtlık sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir. 1965’ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaşmıştır. Doğu Türkistan’da meydana gelen insan hakları ihlalleri, zaman zaman kimi insan hakları örgütleri tarafından dillendirilmiş olsa da, bu girişimler, yaşanan zulmün engellenmesinde etkili olamamıştır. Etnik temizlik Uygur Türkleri şiddetli olarak yürütülen bir nüfus planlamasına da maruz kalmaktadırlar. Uygur Türklerinin nüfusu Çin nüfusuna oranla %1,5 civarındadır. Çin Devleti Doğu Türkistan’da yaşayan ve azınlık olan halkı doğum kontrolü adı altında, büyük-küçük, kız-erkek ayrımı yapmadan öldürmeyi planlamaktadır. Normal durumda iki, nadiren üç çocuk doğurmasına müsaade edilen Doğu Türkistanlı kadınlar, “plan dışında” hamile kaldıklarında hamileliklerinin son günleri dahi olsa mecburi kürtaja tabi tutulmaktadırlar. Kadınlar nüfus planlaması dışında olan çocuklarını gizli olarak doğurdukları takdirde çok yüksek maddi cezalara maruz kalmakta, doğum yapan kadın veya eşi memur ise bu kişinin görevine son verilmektedir. Bu uygulamalar, Çin kanunlarında açık olarak yer almaktadır. Yerel halkın menfi tavrı ve ırki ayrımcılık Çin’in içeri eyaletlerinde Çin vatandaşlarının Uygurlara yönelik tavrı da devlet bazında yürütülen ayrımcılık siyasetinin açık bir yansımasıdır. Çinli halk, bir Uygur gördüğünde ona kin ve nefretle bakmakta, polisler Uygurları keyfi olarak arayabilmekte ve sorguya çekebilmektedirler. Bir dükkâna Uygur girecek olsa bütün Çinliler ona tıpkı bir hırsıza bakar gibi şüphe ile bakmaktadırlar. Hatta dükkân görevlileri mikrofondan “Dükkânımıza Sincanlı girdi ceplerinize dikkat edin.” diyerek açıktan açığa anons yapabilmektedir. Taksiciler ve Otobüs şoförleri Uygur yolcuları almayı reddeder hale gelmiştir. Bu örnekler, ırki ayrımcılığın tipik ifadeleridir. Çin hükümetinin Uygurları “terörist, katil, hırsız, bölücü, radikal İslamcı” olarak yaftalama çabası, “Devletimize en büyük tehlike Doğu Türkistan teröristlerinden gelir.”, “Uygurlar ihtiyatlı olunması gereken, gözetlenmesi gereken düşman millettir.” anlayışını yaygınlaştırması ırki ayrımcılığı tırmandırmaktadır. Seyahat özgürlüğü kısıtlanıyor Doğu Türkistan’da seyahat önünde de ciddi engeller bulunmaktadır. Bazen bir köyden diğerine giderken dahi yerel güvenlik kurumlarından belge almak gerekmektedir. Reşit bir insanın bile yurt dışına çıkmak için pasaport alabilmesi neredeyse imkansızdır. Son günlerde yaşanan bir gelişmeyle de seyahat özgürlüğünün kısıtlanmasında yeni bir uygulamaya geçilmiştir. Zira, daha önce kendilerine pasaport verilen kişilerin pasaportlarına devlet el koymaya başlamıştır. Devlet memuru da olsa, pasaport müracaatında bulunan Doğu Türkistanlılar, çok büyük ücretler ödeyerek pasaportlarını alabilmektedir. Oysaki bir Çinli pasaport müracaatında bulunduğunda talebi en geç 15 gün içerisinde yerine getirilmektedir. Hayati tehlike günlük yaşamın parçası Doğu Türkistan’da hiç kimsenin hayati güvencesi yoktur. Devlet, istediği zaman istediği kimseyi tutuklayabilir ve istediği şekilde cezalandırabilir. Bu noktada tutuklamak istediği kimsenin yabancı olması da önemli değildir. Binlerce kişi Çin hükümeti tarafından sudan sebeplerle tutuklanıp yerleri belli olmayan zindanlara götürülmekte, oralarda çürüyüp gitmektedir. Tutukluların geride kalan çocuklarının ve ailelerinin durumu ise içler acısıdır. Dahası, bu kişilere yardım etmek dahi Çin kanunlarına göre suç sayılmaktadır. Çin, Doğu Türkistanlılara esir muamelesi yapmakta ve onlara türlü zulümleri reva görmektedir. Bir hayal: Din ve vicdan özgürlüğü Doğu Türkistanlılar düşünce, ifade ve din hürriyeti alanlarında tamamıyla kuşatılmış durumdadır. Barışçı örgüt kurma, toplanma, siyasi haklar, kanun önünde eşitlik, azınlık hakları, eğitim hakkı, çalışma hakkı, mülkiyet hakkı, serbest seçimler, eşitlik, adalet, haysiyet ve ünü koruma, göç ve iltica gibi haklar bu halk için söz konusu değildir. Bu bağlamda hiçbir özgürlük sunulmadığı için, Doğu Türkistanlıların gerek ferdi gerekse ailevi ve toplumsal mahremiyeti hiçe sayılmaktadır. Çünkü mahremiyet, insanın insanca muamele gördüğü yerde vardır. Doğu Türkistan’da devlet memurlarının, işçilerin ve öğrencilerin ibadet yerlerine gitmeleri ve ibadetle meşgul olmaları yasaklanmıştır. İbadet yaptığı tespit edilen kişiler işten ve okuldan atılmaktadır. Bu kişiler keyfi olarak gözetim altına alınmakta ya da para cezalarına çarptırılmaktadır. Dini eğitim almak isteyenlerin herhangi bir şekilde gidebileceği bir eğitim kurumu bulunmamaktadır. Camilerde ise, dini değerler değil, devlet yasaları tebliğ edilmektedir. Evlerinde dini kitap bulunanların kitaplarına el konulmakta; hatta evinde dini kitap bulundurma, bir suç unsuru olarak kabul edilmektedir. Bu tür kişilere para cezasından hapis cezasına varan birtakım cezalar verilmektedir. Aynı zamanda hükümet, bölgedeki Müslüman nüfusun dini haklarına getirdiği kısıtlamaları artırarak Ramazan ayında devlet kademelerinde ve bütün eğitim kurumlarında oruç tutmayı yasaklamaktadır. Doğu Türkistan’da ibadet olarak vasıflandırılabilecek her şey yasaklanmış durumdadır. Birçok cami kapatılmış, Müslüman din adamları üzerindeki resmi denetimler artırılmıştır. “Yurtsever olmayan” ya da “yıkıcı” olarak görülen dini liderler gözaltına alınmakta ve tutuklanmaktadır. Halka önder olabilecek kapasitedeki bazı aydınlar zehirlenerek öldürülmektedir. Periyodik tutuklamalar Doğu Türkistan’da medya kuruluşları ve bazı devlet dairelerini “istenmeyen unsurlar”dan kurtarmak için “temizlik” amacıyla periyodik tutuklamalar yapılmaktadır. Bununla ilgili sayılamayacak kadar çok örnek vardır. Doğu Türkistan halkının çok sevdiği ve saydığı Abdulahad Mahdum, söz konusu durumun mağdurlarından biridir. Mahdum, yaşı 75’in üstünde olmasına rağmen, tam olarak suç teşkil etmeyen zanlara dayanılarak beş sene hapis cezasına çarptırılmış durumdadır. Hapishanelerde 1,5 m2’lik hücrelerde tutulan kişiler tüm ihtiyaçlarını burada görmekte, dış dünya ile hiçbir irtibatları bulunmamaktadır. Çin nüfusu artırılıyor Çinli nüfusun Doğu Türkistan’a çok hızlı bir şekilde yerleştirilmesi sonucunda, yerli halkın asimilasyonu hızlandırılmaya çalışılmaktadır. Bu uygulamanın bir parçası olarak yürütülen bir durum da şudur: Doğu Türkistan’daki Çin nüfusunu artıran Çin yönetimi, kimi zaman da Doğu Türkistan’ın çeşitli bölgelerindeki kimsesiz kız çocuklarını Çin’in muhtelif bölgelerine götürüp türlü işlerde kullanmaktadır. Eğitim amacıyla Çin’e götürüldükleri iddia edilen çocukların durumu da benzer şekildedir. Kültürel asimilasyon Farklı Türk lehçelerinde konuşan yerli halkın Çinceyi kullanmaya zorlanması gibi meseleler de bir çeşit zulümdür. Doğu Türkistan’da yaşayan milletlerin gelenek-göreneklerini, dini inançlarını, kendilerine özgü dillerini ve toprak bütünlüklerini ellerinden kaybetmeleri demek, bir milletin tarihten silinmesi demektir. Eylül 2002’den itibaren Sincan Üniversitesi’nde birçok derste Uygur dilinde eğitim yapılmasını yasaklayan bir resmi politikanın dayatılması, zulmün açık tezahürlerinden biridir. Zoraki geri dönüş Çin yönetimi, türlü yöntemlere başvurmak suretiyle sürgündeki Uygurları geri dönmeye zorlamaktadır. Uluslararası Af Örgütü, son yıllarda Nepal, Pakistan, Kazakistan, Kırgızistan ve bazı komşu ülkelerden Çin’e zorla geri gönderilen Uygur mültecileri ile ilgili dikkate alınması gereken raporlar yayımlamıştır. Bu ülkelerin hemen hepsi Çin’in taleplerine hayır dememiş ve kendilerine sığınan Doğu Türkistanlıları teslim etmiştir. Sürgündeki Uygurların Doğu Türkistan’da bulunan aile üyeleri ve yakın akrabaları, Çin yönetimi tarafından tutuklanabilmekte, mal varlıklarına el konulmakta, telefon görüşmeleri dinlenmektedir. Çin, sürgündeki Uygurların ailelerini sürekli olarak sorguya çekerek onlara psikolojik baskılar yapmaktadır. Devlet yönetimi ile barışık olmayan ve yurt dışında yaşamayı tercih eden Doğu Türkistanlıların aile fertlerine, hatta uzaktan akrabalık bağları bulunan kişilere dahi pasaport verilmemekte, devlet kurumlarında iş imkanına sahip olmaları engellenmekte ve bu kişiler adeta toplumdan tecrit edilmektedirler. Bu tür uygulamaların deşifre edilmesi, hatta uluslararası hukuk normlarının hiçe sayıldığının ilan edilmesi dahi o topraklarda suçtur. Fabrika mı, toplama kampı mı? Çin hükümeti, Uygurlara yönelik olarak günlük hayatın her alanında farklı bir yıldırma politikası uyguluyor. Bu siyasetin temel hedeflerinden biri ise, Doğu Türkistan’da Uygur nüfusunu azaltarak bölgeyi Çinlileştirmek. Bu bağlamda, Çin hükümetinin 2003 yılından beri uygulamakta olduğu “İşgücü fazlasını başka memleketlere yönlendirme” projesi ile Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurlar özellikle genç kızlar zoraki olarak vatanlarından koparılıp Çin’in iç eyaletlerine çalışmaya gönderiliyor. Haziran ayında oyuncak fabrikasında saldırıya uğrayan Uygurlar da bu proje kapsamında, zoraki olarak Guandong’a sürülmüştü. Çinli patronlara teslim edilen genç Uygurlar, ağır derecede aşağılanmakta, ucuz işçi olarak kullanılmakta ve sömürülmekte. Doğu Türkistanlı gençler, kendi milli kültür ve geleneklerinden uzaklaştırılırken, bir taraftan da Çin milliyetçiliği ve yerel halkın baskıları ile karşı karşıya kalmakta. Doğu Türkistanlı kuruluşların raporlarına göre günümüzde Çin’in içeri eyaletlerinde mecburi olarak çalıştırılmakta olan Uygur kız ve erkeklerinin sayıları tahmini olarak 500 binin üzerinde. Uygurlar, kalitesiz atölye ve fabrikalarda, iş güvenliği ve sağlık sigortası yapılmaksızın, fiziki güç gerektiren işlerde çalıştırılmakta. Atölyelere zorunlu olarak getirilen ve çoğunluğunu bayanların oluşturduğu Uygur gençlerinin, hareketleri kısıtlanmakta ve fabrika kompleksinden ayrılmalarına izin verilmemekte. Genç kızların maaşları eksik verilmekte, hatta kendilerine verilmemekte geldikleri köy veya nahiyelerin idarecilerine gönderilmekte. Fabrikalarda çalışan genç kızlar, itilip kakılmakta, adeta sıkı yönetim altında idare edilmektedirler. Uygurların çalıştırıldığı fabrikalar toplama kamplarını andırmaktadır. Urumçi’de kitlesel katliam Yıllardır Çin hükümetinin baskı ve asimilasyon politikası altında yaşayan Uygurlar içinde bulunduğumuz günlerde yeni bir katliama maruz bırakılmaktadır.2009 Haziran’ı sonunda Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında Uygur Türklerine yönelik saldırılar gerçekleşti. Özelde oyuncak fabrikasındaki saldırıları genelde ise kendilerine yönelik baskı siyasetini protesto etmek için Urumçi’de 5 Temmuz’da sokaklara dökülen Uygurlar da kitlesel bir katliama maruz bırakıldı. Haziran ayının sonunda, Çin’in Guandong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında çalışan Uygurlar, Çinli işçilerin saldırısına uğradı. Oyuncak fabrikasında gerçekleşen saldırılarda, 120 kişi yaralandı, uluslararası bazı haber kaynaklarına göre 18 Uygur öldürüldü. Saldırı, 200-300 Çinli işçinin ellerinde sopalarla Uygurların yatakhanelerine saldırmalarıyla başladı; saldırının ilk saatlerinde güvenlik görevlileri olaya müdahale etmedi. Olaydan sonra fabrikadaki 600 Uygur işçi farklı bir bölgeye nakledildi; temizlik işçileri olay mahallindeki kan izlerini iki saatlik bir sürede ancak temizleyebildi. Guandong’da Uygurlara yönelik gerçekleşen bu saldırıyı kınamak üzere 5 Temmuz günü Ürümçi’de meydanlara dökülen 10 binlerce Uygur, Çin polisinin sert müdahalesiyle karşılaştı. Çin polisi, miting başlar başlamaz Uygurların etrafını sardı; üzerlerine ateş açarak gösteriyi bastırmaya çalıştı. Mitinge katılan, yaşlı, kadın ve çocuklar da polisin ateşine maruz kaldı. Çatışma sonunda en az 140 kişinin öldüğü, 816 kişinin ise yaralandığı bildiriliyor. Gayri resmi kaynaklar ise ölü rakamının çok daha fazla olduğunu belirtmekte. Halen, şehirdeki bazı yolların ulaşıma kapalı olduğu ve enkaz kaldırma çalışmalarının devam ettiği belirtiliyor. Bölgenin dış dünya ile bağlantısı tamamen kesilmiş durumda. 5 Temmuz Pazar günü yaşanan kitlesel kıyımın ardından Urumçi’de sıkıyönetim ilan edildi. Halihazırda, Çin askerlerinin keyfi olarak ev baskınları düzenlediği, sorgu bahanesiyle tutuklamalarda bulunduğu ve Uygur halkına türlü şekillerde zulmettiği belirtiliyor. Yani, 5 Temmuz Pazar günü başlayan kıyım halen devam ediyor. Doğu Türkistan sorunu gündeme getirilmeli 150 yıldır İslam alemi, dünyanın birçok bölgesinde benzeri zulüm ve baskılara maruz kalmıştır. Bu zulmün arkasındaki çevrelerin en büyük hedefi, dini, özellikle de Müslümanlığı ortadan kaldırmaktır. Bugün Çeçenistan’ın Ruslardan gördüğü zulmü, Doğu Türkistanlılar Çinlilerden görmektedir. Dünya bu zulme göz yummaktadır. Doğu Türkistan meselesi sadece Uygurların bir sorunu olarak görülmemeli ve vicdan sahibi insanlar bu meseleyi sahiplenmelidir.
Haber Kaynağı haber10.com...Tarih 09.07.2009
Bakan Ergün'den Çin'e ambargo iması !
Haber Kaynağı haber10.com...Tarih 09.07.2009
Bakan Ergün'den Çin'e ambargo iması !
Bakan Ergün, Uygur katliamı sonrası hedef ülke haline gelen Çin'in mallarını boykot konusunda konuştu. Ergün, ''malını tükettiğimiz ülkelerin (insanlığa saygısı var mı?) diye bakalım." dedi. 09 Temmuz 2009 18:05 Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, ''malını tükettiğimiz ülkelerin (insanlığa saygısı var mı?) diye bakalım. Kalite arayalım, uygun fiyat arayalım ama o ülkelerin insani değerlere olan saygısına da bakalım'' dedi. Yozgat'ta Ticaret ve Sanayi Fuarının açılışına katılan Bakan Ergün, burada yaptığı konuşmada, bugünkü dünyada, serbest bir ticaretin bulunduğunu, bizim ülkemizin malları başka ülkelere giderken, başka ülkelerin mallarının da Türkiye'ye geldiğini hatırlattı. Ergün, ''Bazen bu mallar ucuz, bazen pahalı, bazen kalitesiz, bazen kaliteli oluyor ama hem kaliteliyi hem de ucuz olanını bizim seçmemiz gerekiyor. Ucuz mal diye kötü malı almak mecburiyetinde değiliz. Nasıl hem fiyat hem kalite arıyorsak, buna devam edelim'' diye konuştu. Bunu yaparken başka bir şeye daha bakılması gerektiğinin altını çizen Ergün, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Malını tükettiğimiz ülkelerin insanlığa saygısı var mı? diye bakalım. İnsan haklarına saygı duyuyorlar mı? Başkasının hukukunu gözetiyorlar mı? Eğer malını tükettiğimiz ülkelerde, insana, insanlığa saygı yoksa, o zaman bizim bu tüketimi gözden geçirmemiz, bu ürünlere karşı da tavrımızı, tutumumuzu açıkça ortaya koymamız lazım. Hangi ülke olursa olsun. Biz haksızlık yaparsak yarın bir başkasına, dünya yaptığımız haksızlıktan dolayı bize tepki göstersin. Ama başkası haksızlık yapıyorsa da biz millet olarak, sadece yöneticiler olarak uluslararası platformlarda sesimizi yükseltmek değil; elbette bunları yapalım, daha fazlasını yaparız. Dünyaya haykırırız, dünyada olan biten haksızlığı, onun da önüne geçmek için elimizde hangi argüman varsa elbette onları da kullanırız. Protesto gösterileri dışında milletçe yapacağımız başka işlerde olmalı. O ülkelerin mallarına karşı bir tutum sergilememiz lazım. Bu tutumun bizim milletimiz tarafından zaman zaman gösterildiğini, bugün de gösterileceğini, gösterilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Kalite arayalım, uygun fiyat arayalım. Ama o ülkelerin insani değerlere olan saygısına da bakalım. Bütün dünya buna bakmalıdır diyorum.'' Sanayi ve Ticaret Bakan Ergün, Yozgat Anadolu Turizm ve Otelcilik Meslek Lisesi'nde sanayicilerle ve sivil toplum kuruluşlarıyla yapacağı toplantı öncesinde, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşanan olaylara karşı herkesin duyarlı olduğunu, halkın bu duyarlılığını dile getirdiğini ifade etti. Ergün, ''Türkiye'nin, hükümet düzeyinde, devlet düzeyinde almış olduğumuz böyle bir karar yok. Ancak toplumda bir takım tepkiler var. Dolasıyla bu tepkilerin sivil toplum örgütleri, tüketici örgütleri, tüketicinin bizatihi kendisi tarafından karar verilmesi gereken konular bunlar'' dedi. Nihat Ergün, bu olayların toplumumuzda meydana getirdiği tepkileri kimsenin görmezden gelemeyeceğini ifade etti. Ergün, ''Çin yönetiminin de bunları görmezden gelmemesi gerekir. Türk toplumunda, dünya kamuoyunda çok ciddi tepkiler var. Bu tepkilerin devletler düzeyinde farklı platformlarda, uluslararası örgütler nezdinde dile getirilmesi mümkün olabilir. Ama Türkiye'de toplumun bir tepkisi olduğunun görülmesi lazım'' diye konuştu. Ergün, şunları kaydetti: ''Bu tepki toplumun tüm kesimleri tarafından dikkate alınması gereken bir tepkidir. Yoksa Dünya Ticaret Örgütü üyesi ticari anlaşmalarla bağlı olan ülkelerin doğrudan doğruya yönetimlerin bu tür kararlar alması ve uygulaması söz konusu olmaz. Ancak tüketiciler elbette ki tüketim kararlarını gözden geçirirler. Buna benzer olaylar geçmişte de oldu. Bizim kendi iç kamuoyumuzda da buna benzer gelişmeler oldu. Mesela vergi indirimleri yaptığımızda bazı otomobil fabrikaları zam yapmayı tercih ettiler, bizden hükümet olarak müdahale etmemiz istendi. Hükümet olarak bunlara, bu fiyatlara müdahale etme imkanımız olmadığını ancak tüketicilerin kendi tercihlerini gözden geçirebileceklerini, zam yapan firmalarla, zam yapmayan firmaları birbirinden ayırabileceklerini, tamamen tüketicilerin kendine kalmış bir konudur. Dolayısıyla kamuoyundaki Urumçi'deki olaylara karşı kamuoyundaki tepkilerin Çin yönetimi tarafından da gözlenmesi ve duyarlılık gösterilmesi gerekmektedir.''
Haber Kaynağı www.haber7.com...Tarih 09.07.2009
Haber Kaynağı www.haber7.com...Tarih 09.07.2009
SONUNDA RABİA KADİR'E VİZE VERİLDİ
Kızıl Çin'in Uygurlara Uygurladığı soykırımın basında geniş yankılar bulması üzerine Türkiye Cunhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayip Erdogan'ın Dünya Uygur Kurultayı başkanı Rabia Kader'in Türkiye'ye gelmesinde bir sorun olmadığını Vize için başvuru olursa gerekli işlemlerin yapılacağını söyledi.
Haber Kaynağı www.gokbayrak.com...Tarih 09.07.2009
Çin, BM Güvenlik Konseyi'ne gitmeye karşı
Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Qin Gang, Sincan Uygur Özerk Bölgesinde meydana gelen olayların BM Güvenlik Konseyinde ele alınması için neden bulunmadığını söyledi. Sözcü, Pekin'de düzenlediği olağan basın toplantısında, Türkiye'nin konuyu Güvenlik Konseyine götürmesi olasılığıyla ilgili soruyu yanıtlarken, bunun Çin'in iç işi olduğunu belirtti. Qin, ülkenin bütünlüğü, etnik dayanışma ve sosyal istikrarın sağlanması için diğer ülkelerden anlayış ve destek beklediklerini kaydetti. http://www.haber7.com/haber/20090709/Cin-BM-Guvenlik-Konseyine-gitmeye-karsi.php
Haber Kaynağı www.haber7.com...Tarih 09.07.2009
Haber Kaynağı www.haber7.com...Tarih 09.07.2009
''TÜRKİYE, BU VAHŞETİ BÜTÜN DÜNYAYA EN GENİŞ BİÇİMDE ANLATACAK, ORADAKİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİ SONA ERDİRMEK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPACAKTIR''
Bülent Arınç, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki olaylarla ilgili olarak ''Sokaklarda hala kaldırılmamış cesetler var, tek başına kamyonların, tankların, orduların önünde direnmeye çalışan kadınlar var. Orada meydana gelen olayların gerçek faillerinin aranıp bulunması elbette mümkün'' dedi. ''Uygur bölgesindeki yurttaşlarımızla, kardeşlerimizle tarihten bu yana çok derin bağlar içindeyiz'' diyen Arınç, Türkiye'de bildiği kadarıyla 300 binden fazla Uygur Türkünün yaşadığını ve yıllardan beri kardeşlik bağının büyük ölçüde devam ettiğini belirtti. Bülent Arınç, Çin ile Türkiye'nin hükümetler ve parlamentolar arası ilişkilerinin çok iyi olduğunu bildirerek, orada yaşayan soydaşların aynı zamanda Türkiye ile Çin arasında bir dostluk köprüsü olduğunu vurguladı. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Ama maalesef geçmişten bu yana ama şimdi bütün dünyanın gözleri önünde cereyan eden, hepimizin tüylerini diken diken eden, hepimizi fevkalade üzen ve vahşet boyutuna ulaşmış olaylarla karşı karşıyayız. Şimdi hem Çin ordusu sokakları işgal etmekte, hem de Han Çinlileri denen milis kuvvetleri ellerindeki sopalarla, öldürücü cisimlerle Uygur avına çıkmış bulunmaktadır. Evler basılıyor, çocuklar, kadınlar alınıyor götürülüyor ve çok büyük ölçüde maalesef ölümlerin olduğunu duyuyoruz. Bütün bunlara karşın Türkiye mesajları ile çalışmaları ile büyük bir gayret göstermektedir.'' Bu olayların televizyona yansımasında, haberlere girmesinde TRT'nin başarısının göz ardı edilemeyeceğini kaydeden Arınç, oradaki muhabirlerin her türlü tehlikeyi göze alarak bu olayları dünya kamuoyuna getirme gayretlerinin faydalı olduğunu ifade etti.
-''ÇİN BU OLAYLARIN ÜSTÜNÜ ÖRTMEYE ÇALIŞMAKTADIR''-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dün bu konudaki düşüncelerini ifade ettiğini, Dışişleri Bakanı'nın da konunun üzerinde çalıştığını hatırlatan Arınç, şunları kaydetti: ''Biz konuyu şüphesiz Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği Bakanları ve dünyada sözü geçen ülkelerin gündemine de taşımak istiyoruz. Maalesef Çin ekonomideki gücü, nüfusu ve dünya politikasındaki gücü ile bu olayların üstünü örtmeye çalışmaktadır. Dün de Çinli görevlilerin binlerce insanın idamından bahsettiğini ürpererek duyduk. Yani biz Çin ile olan ilişkilerimize fevkalade önem veriyoruz. Ama mesele sadece bir insan hakları meselesi olarak ortada duruyor. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, şöyle dedi: ''Sokaklarda hala kaldırılmamış cesetler var, tek başına kamyonların, tankların, orduların önünde direnmeye çalışan kadınlar var. Orada meydana gelen olayların gerçek faillerinin aranıp bulunması elbette mümkün. Bu olayların Türkiye ile Çin arasındaki ilişkileri bozmayacak ölçüde derhal bir soruşturmayla sonuçlanması hepimizin dileğidir. Biz bu konuda Çin'e yardımcı da olmak isteriz. Ama gözü kararmış insanların orantısız, ölçüsüz güç kullanarak masum insanlara yönelmiş tehditlerini üzüntüyle izliyoruz ve bunun gereğini yapmak üzere bütün uluslararası platformlarda gayretle çalışıyoruz.'' Bülent Arınç, ''Uygur asıllı iş kadını Rabia Kader'' ile ilgili bir soru üzerine de Kader'in internete düşen bazı televizyon kanallarında da yayınlanan konuşması olduğunu anımsatarak, Kader'in konuşmasında Türkiye Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e teşekkür ettiğini söyledi. Kader'in bu konuda her türlü desteği Türkiye'den aldığını ifade ettiğini anlatan Arınç, şunları söyledi: ''Bundan başka türlüsü de olamazdı zaten. Dolayısıyla olayları takip ediyoruz ama seyirci değiliz. Bu konuda yapılabilecek tüm girişimleri gücümüz yettiğince bütün dünyaya şu anda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Geçici Üyesi olarak bulunan Türkiye'nin yapacağından emin olmalısınız. Ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde 5 daimi üyeden birisi olan Çin'in alınacak kararlarını veto etme ihtimali ne kadar yüksek olursa olsun, Türkiye bu vahşeti bütün dünyaya en geniş biçimde anlatacak, oradaki insan hakları ihlallerini sona erdirmek için elinden geleni yapacaktır.''
Haber Kaynağı www.samanyoluhaber.c...Tarih 09.07.2009
Haber Kaynağı www.samanyoluhaber.c...Tarih 09.07.2009
SOYKIRIM KAŞGAR'A SIÇRADI
Dünya Uygur Kurultayı Başkan yardımcısı Seyit Tümtürk, Kaşgar'da okul basan Çinlilerin, 20 öğrenciyi öldürdüğünü, her dakika yeni bir vahşet haberi aldıklarını söyledi. Doğu Türkistan'da, Urimçi'de meydana gelen olaylar, Kaşgar'a da sıçradı. Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk, yaptığı açıklamada her dakika yeni katliam haberleri aldıklarını söyledi. Tümtürk ayrıca'Kaşgar'da okulu basan Çinliler, 20 öğrenciyi katletti' dedi. Kaşgar'da okulun basıldığı ve Uygur öğrencilerin öldürüldüğü bilgisini iki kaynaktan doğrulattığını ifade eden Tümtürk, haberleşme imkanlarının da son derece kısıtlı olduğunu, yaşanan vahşetin dünyaya duyurulması için çaba gösterdiklerini bildirdi. Urimçi'de halkın gıda sıkıntısı çektiğini, fırınların da kapalı olduğu bilgisinin kendisine ulaştığını ifade etti.
Haber Kaynağı www.gokbayrak.com...Tarih 09.07.2009
Haber Kaynağı www.gokbayrak.com...Tarih 09.07.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder