17 Temmuz 2009 Cuma

Doğu Türkistan'daki olaylara tepki gösteren tek Müslüman lider

[Yorum]
Çin'in karışık Sincan bölgesinde yaşanan ve çoğunluğu Türk kökenli 200'den fazla insanın öldüğü olayların görmezlikten gelinmesi veya sessiz kalınması mümkün değil. Aynı şey resmî Çinli otoritelerin olaylara karışanlara ve özellikle Müslümanlara yönelik muamele yöntemi için de söylenebilir.
Çinli otoriteler Müslüman azınlığın evlatları içinden öfkeli kişilere muamelede aşırı güç kullanmasını, güvenliği ve istikrarı korumak istemesiyle gerekçelendiriyor. Fakat bu sayıda can kaybı ve yaklaşık olarak iki katı insanın yaralanması vakıadan tamamen farklı bir görüntü veriyor ve bu türden gerekçeleri kabul edilemez kılıyor. Çin'deki etnik azınlıklar ve özellikle de Müslüman azınlık bazı ayrımcı muamelelerle karşılaşıyorlar. Kendi evlatları arasında işsizlik oranları yükseliyor ve ekonomik büyüme noktasında rekor bir oran yakalayan ülkede yaşam şartları kötüleşiyor.
Çin'in kuzeybatısında bulunan Sincan bölgesi bu ayrımcılık politikalarından çokça yaşadı. Ayrıca Çin 'Han' ırkından kendi topraklarına yönelik göç dalgaları gördü. Şöyle ki Çin'in dört bir yanından gelen göçmenlerin ortasında kültürel ve dinî kimlik eridi. Bu göçmenler bölge halkının dediğine göre kendilerine yönelik ayrımcı politikalar sebebiyle fabrikalarda ve ekonomik projelerde iş alma zorluğuyla karşılaşıyorlar. Genelde kendi ülkelerinin hükümetlerinin bakış açılarını ve çıkarlarını yansıtan Batı medyasının örnek bağlamında Tibet halkıyla ve sürgündeki liderleri Dalay Lama'yla ilgilenmeleriyle karşılaştırıldığında Çin'deki Müslüman Uygur azınlıkla daha az ilgilenmeleri dikkat çekici. Bölgede son kanlı olaylar patlak vermeseydi belki de hiç kimse onları ve uğradıkları zalimlikleri duymayacaktı.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan neredeyse onların sorunlarına sempati duyan ve Urumçi'de maruz kaldıklarını 'toplu katliamların bir şekli' olarak niteleyen tek Müslüman lider idi. Bu sempati dünyanın farklı bölgelerindeki Müslüman kardeşlerine hiçbir ayırım yapmaksızın destek olmakta bir an bile tereddüt etmeyen onun gibi bir liderlerden beklenirdi zaten. Sayın Erdoğan, Gazze Şeridi'ndeki İsrail katliamlarına yönelik benzer ve hatta daha sert ve güçlü bir tutum sergilemiş, İsrail'i aleni şekilde kınamış ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez'in geçen kış İsviçre'deki Davos forumunda ikilinin katılımı sırasındaki yalanlarını protesto ederek panelden öfkeli şekilde çekilmişti.
Çin hükümetinin, kendi topraklarında güven ve istikrarı koruması hakkı, ancak aynı zamanda azınlıkların haklarına saygı göstermeli, onların bütün ayırımcı uygulamalardan uzak durarak eşitlik, ekonomik, siyasî ve sosyal haklarına kavuşma noktasındaki adil taleplerini dinlemeli. Ortada Uyguları isyana ve ayaklanmaya sürüklemek için dışarıdan kışkırtma girişimleri olduğu ve bu girişimlerin bazı zamanlar Çin'i zayıflatmak, süper güç olarak hızlı yükselişinin oluşturduğu tehlikeler sebebiyle içeriden bitirmek isteyen Batılı ajandalarla tetiklendiği doğru. Fakat bu kışkırtmayla en iyi mücadelenin, sorunun köklerine inilmesi ve bölge halkının eşitlik, iş ve geçim alanında fırsat eşitliği yönündeki adil taleplerine karşılık verilmesiyle yapılması olduğu da bir gerçek.
Araplar ve Müslümanlar için dost bir devlet olan Çin daimi olarak İsrail-Amerikan saldırısına karşı onların ve özellikle de Filistin sorunu yanında yer aldı. Bu yüzden bütün yöntem ve araçlarla bu dostluğun korunması ve hatta derinleştirilmesi gerekir. Bu husustaki en ideal yöntem ise bu dost ülkeyle ilişkileri sabote etmenin tehlikelerine dair nasihatlerde ve uyarılarda bulunmak, ancak Çin'deki Müslüman azınlığın evlatlarını ve onların Çin ana devleti çerçevesinde temel haklarına ulaşma noktasındaki taleplerini bırakmadan... Londra'da Arapça yayImlanan
Kudsularabi gazetesi, başyazı
16 Temmuz 2009 ZAMAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder