13 Temmuz 2009 Pazartesi

Uygurlara adalet

[Yorum - Yaşar Elzeatire]
Çin, geçmişteki gibi artık dünyamızdan kopuk değil. Son yirmi yıl zarfında Çin ekonomisinin şaşırtıcı yükselişi sonrası bazı Arap başkentlerinden hareket eden uçaklar başkent Pekin'e veya Arap tüccarların da yoğun bulunduğu başka bazı kentlerine iniyor.
Bu yükseliş Çin mallarını tıpkı üçüncü dünya ülkeleri başkentlerinde olduğu kalite farklılığıyla birlikte New York ve Avrupa başkentlerindeki pazarlara hakim kıldı. Çinliler tüccarlara ödeyecekleri fiyatlara göre aynı malı üretiyorlar.
Bu açıklamaları son günlerde Uygur bölgesinde yaşanan gelişmeler ışığında dile getiriyorum. Çinli Müslümanların haberleri ve maruz kaldıkları baskılar sadece işaret edilen ve tarihsel olarak Doğu Türkistan olarak bilinen bölgede değil, Çin'in farklı bölgelerindeki Müslümanların gözünden uzak değil.
Çin'den gelenler, Müslüman Çinlilerin dinlerini ifade etmekten veya fikirlerini yaymaktan nasıl korktuklarını görüyorlar. Çin, komünist bir devlet ve geçen yıllar boyunca belirginleşen sınırlı açılıma rağmen bu çerçeve kapsamındaki konumunu terk etmedi. Rejimi, Müslüman olsun veya olmasın bütün vatandaşlarına vesayet ruhuyla bakıyor. Her halükarda devlet içinde ayrımcılık yapısı alan bütün faaliyetlerin yanı sıra ayrımcılık kokusu yayılmasına karşı oldukça hassas bir rejim. Tibet dosyasına yönelik tutumunda bunu gördük. Keza Tayvan sorunu ve Sincan veya Doğu Türkistan Müslümanları sorununa yönelik tutumlarında da.
Müslümanların şartlarının oldukça çözümsüz olduğu açık. Sebep ise Çin'in yüzölçümünün beşte birini içeren ve doğal kaynaklarıyla zengin bir bölgedeki varlıkları. Yani uygun şartlar oluştuğunda bölge Çin'den ayrılmaya müsait. Bu durum Çin yönetimini, tavrını çok sayıda Çinliyi bu bölgeye taşıyarak Stalin tarzı değiştirmeye sevk etti. Bu ise bölgede etnik bir hassasiyet oluşturdu.
Çin'deki Müslümanların baskılara maruz kaldıkları tartışmasız. Hatta geçen yıllar zarfındaki bir dizi kısmi açılım kendilerine yapılan muameleye yansımadı. Dünyanın dört bir yanında Müslümanlar arasında dindarlaşmanın yayılmasının bir parçası olarak Çinliler bu dini uzantıyı hissettiler. Konu bu boyutla da sınırlı kalmayıp siyasi ve ekonomik sınırlamalara kadar varıyor. Petrolü, uranyumu ve kömürüyle zengin bölgelerinde çıkan kaynaklardan yararlanmaktan mahrumlar. Çin rejiminin son olaylarda dışarının rolünden konuşmasının hiçbir anlamı yok, ancak bu durum dışarının bu ve başka konularda Çin içişlerine karışmaktan uzak kalacağı anlamına gelmez. ABD'nin Müslümanlara destek olmak için değil, Çin'in dünyadaki nüfuzuyla rekabeti yönünde ilerlemesini durdurma araçlarının bir parçası olarak önümüzdeki süreçte müdahale edeceği şüphesiz.
Bu arka planda bölge önümüzdeki yıllarda daha fazla karışıklığa aday görülüyor. Doğu Türkistan halkları arasında sert ayrılıkçı eğilimlerin harekete geçirilmesinin Çin Müslümanlarının ve Müslümanların genelinin çıkarına olmadığını ifade etmek gerekli. Sebep ise bu türden eğilimlere göz yummayacak baskıcı ve güçlü rejimle mücadelenin ağır maliyetinin yanı sıra faydasızlığıdır. Aynı zamanda Çin'in bize ve sorunlarımıza düşman tutumlar almış ABD ile rekabette ilerlemesinin durdurulması, genel şekliyle Müslümanların çıkarına olmaz kesinlikle.
Bu yüzden adaleti isteyen barışçıl mücadelenin Çin Müslümanları için en iyi yol olduğu görülüyor. Özellikle de İslam ümmetiyle ilişkilerini geliştirme ihtiyacında görünen Çin devletiyle meydan okuyarak değil, diyalog kapıları kanalıyla dünya Müslümanlarının desteği alınmalı. Özetle Çeçen trajedisi ve öncesinde Hintli Müslümanların trajedisinin tekrarlanması hata olacaktır. Müslümanlar adaletin savunucuları olsun. Bir mesajın sahipleri insanların en hayırlısıdır.
Ürdün gazetesı El Düstur, 11 Temmuz 2009 YASER ELZEATİRE
ZAMAN 12 Temmuz 2009, Pazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder