15 Ekim 2009 Perşembe

Sincan’da 6 kişi daha ölüm cezasına çarptırıldı

15.10.2009 10.24

milliyet.com.tr

Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin merkezi Urumçi’de 5 Temmuzda meydana gelen olaylardan dolayı 6 kişi daha ölüm cezasına çarptırıldı.Şinhua haber ajansının bildirdiğine göre, Urumçi Orta Halk Mahkemesi 3 kişiye de cinayet, sabotaj ve kundaklama gibi suçlardan ömür boyu hapis cezası verdi.Söz konusu olaylarla ilgili olarak, 12 Ekim günü 6 kişi ölüm, 1 kişi de ömür boyu hapis cezalarına çarptırılmıştı.Resmi makamlara göre, 5 Temmuzdaki olaylarda 197 kişi öldü, 1700 kadar kişi yaralandı.

7 Ekim 2009 Çarşamba

Çin'den 3 Uygur'a şırıngalı saldırı cezası

Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin merkezi Urumçi'de 3 Uygur, şırıngalı saldırı yaptığı iddiasıyla 15 yıla varan hapis cezalarına çarptırıldı.
Urumçi Orta Halk Mahkemesi'nde bugün yapılan ve 126 kişinin izlediği karar oturumunda hâkim, meyve satılan bir dükkânın önünde 28 Ağustos'ta bir alıcıya "şırınga batırıp korku ortamı oluşturduğu" iddia edilen Erfan İlham'a 'tehlikeli madde attığı süsü verme' suçundan 15 yıl hapis cezası verdi.
Çin Uluslararası Radyosu'nun haberine göre, 29 Ağustos'ta bir taksi şoförünü "şırıngayla tehdit ederek parasını gasp eden" Muhtercan Turdi'ye 10 yıl, Amannisagül Kadir'e ise 7 yıl hapis cezası verildi.
Öte yandan, başka kişileri hakkında da şırıngalı saldırıda bulunma suçuyla dava açıldığı ve bu kişilerin kısa süre içinde yargılanacağı belirtildi.
Polisin şırıngalı saldırılarla ilgili 45 şüpheliyi yakaladığı, bunlardan 12'sinin gözetimde olduğu kaydedilmişti. Devlet medyası daha önce 4 kişinin tutuklandığı, 8 kişinin ise ilaç tedavisi için hastaneye gönderildiğini bildirmişti.
Geçen hafta on binden fazla kişinin katıldığı Urumçi'deki son gösteriler, Uygur Türkleri tarafından düzenlendiği ileri sürülen şırıngalı saldırıları protesto etmek amacıyla yapılmıştı. Bazı kaynaklar, bu gösterilerde ölen 5 kişinin Uygur milliyetinden olduklarını ve öfkeli Han Çinlilerinin gösteriler sırasındaki saldırıları sonucu öldüğünü iddia ediyor. Yerel hastane kaynakları geçen haftaya kadar 531 kişinin hastaneye kaldırıldığı, bunlardan 106'sında açık şırınga saldırısı izleri gözlemlendiğini açıkladı. Gösterilerin ardından Şincan polis şefi Liu Yaohua ile Urumçi Komünist Partisi Sekreteri Li Zhi görevinden alınmıştı.
13.9.2009 (CİHAN)

KAŞGARLI MAHMUD

Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Şükrü Akalın, Kaşgarlı Mahmud'un kayıp eseri 'Kitab-ı Cevahirü'n-Nahv fi Lugati't-Türk'ün bulunması için servetini vermeye hazır olduğunu söyledi.TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın, 'Binyıl Önce Binyıl Sonra: Kaşgarlı Mahmud ve Divanü Lugati't-Türk' adlı eserinin Çinceye ve Uygurcaya çevrilip yayımlanmasıyla ilgili Türkiye'nin Pekin Büyükelçiliği'nde Büyükelçi Murat Esenli tarafından verilen tanıtım resepsiyona katıldı. Şükrü Akalın, Cihan haber Ajansı muhabirine konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.TDK Başkanı Akalın, "Bir Türkolog için en büyük keşif, kayıp olarak bildiğimiz kitapların ele geçmesi. En başta da Kaşgarlı Mahmud'un Divanü Lugati't-Türk'te adını andığı ve Türkçenin dilbilgisi kurallarını yazdığını söylediği Kitab-ı Cevahirü'n-Nahv fi Lugati't-Türk (Türk Dilinin Sözdizimi Cevherleri) kitabı geliyor.'' dedi. Söz konusu kitabı bu güne kadar kimsenin gören olmadığını ifade eden TDK Başkanı, "Kaynaklarda da bu kitap hakkında pek bir bilgi yok. Belki Kaşgarlı bu kitabı bitirmedi ama eserinde bu kitabı yazdığından bahsediyor.'' diye konuştu.Divanü Lugati't-Türk'ün ilk defa Ali Emiri Efendi tarafından 1914'te 33 altına satın alındığında Türk dünyası için en büyük keşfin yapıldığını hatırlatan Akalın, şöyle devam etti: "Ali Emiri Efendi 1914'te Osmanlı Devleti'nin Maarif Bakanlığı'nın veremediği paranın iki katını verip kitabı satın almış. Şimdi böyle bir kitap dostu bu dönemde yok. Ama ben bütün malımı, mülkümü verir alırım böyle bir kitabı bulsam. Keşke elimize geçse. Bu Türkçe için en büyük keşif olur.''Kaşgarlı Mahmut'un doğumunun bininci yılı dolayısıyla, Kaşgarlı'nın kayıp kitabını bulana bin altın ödül vaat edilmişti. Birçok Türkolog söz konusu kayıp kitabı bulmak için uzun çaba sarf etmişti. Kutadgu Bilig'i yayına hazırlayan Reşit Rahmeti Arat'ın da her Anadolu gezisine bu kitabı bulma umuduyla çıktığı belirtiliyor.Şükrü Akalın, Divanü Lugati't-Türk'ün Türk dil araştırmalarını bin yıl öncesinden günümüze önemli bir kaynak olarak ulaşmasını sağladını dile gtirdi. Akalın, "Kaşgarlı'nın ilk kitabı Kitab-ı Cevahirü'n-Nahv fi Lugati't-Türk ele geçse Türkçenin tarihi açısından çok önemli bir buluş gerçekleşmiş olur.'' diye konuştu. "Henüz tasnifi yapılmamış kütüphaneler var.'' diyen TDK Başkanı, bu kitabı bulma umutlarının olduğunu dile getirdi. Akalın, kitabın Hindistan'da olabileceğini, çünkü bu ülkede önemli Türkçe yazma eserler olduğunun bilindiğini aktardı.
YUSUF HAS HACİB'İN DE BİNİNCİ DOĞUM YILI KUTLANACAK
Akalın, önümüzdeki yıllarda da Kaşgar'da mezarı bulunan Yusuf Has Hacib'in bininci doğum yılını kutlamaya hazırlandıklarını ve bu konuda Çinli yetkililerin destek vereceklerine inandığını ifade etti. Bu kutlamamalara basının katılmasını da arzuladıklarını dile getiren Akalın, bu tür faaliyetlerin ülkeler arasındaki dostluk ilişkilerinin gelişmesine ve halkların birbirine tanımasına yardımcı olduğunu vurguladı. Çin, Kaşgarlı Mahmut'un geçen yılki bininci doğum yılı anma törenlerine hiçbir basın kuruluşunun katılmasına izin vermemişti.Kaşgarlı Mahmut ve Yusuf Has Hacib gibi şahsiyetlerin seslerinin yerel olmaktan çıkıp evrensel boyutlara ulaştığını söyleyen Akalın, ''Mesela Kaşgarlı Mahmud'un Divanü Lugati't-Türk'ünde Japonya ilk defa bir dünya haritasında gösteriliyor.'' dedi. Şükrü Halûk Akalın, bu tür şahsiyetlerin ülkeler arasındaki kültürel ilişkilerin geliştirilmesinde büyük rol oynadığını anlattı.
URUMÇİ OLAYLARINA BİN YIL ÖNCESİNDEN MESAJ
Urumçi olaylarına ilişkin bir soruya da cevap veren Akalın, "Üzücü Urumçi olayları yaşadık. Ama Kaşgarlı Mahmut bin yıl öncesinden mesaj veriyor." dedi. Akalın, "Diyor ki Kaşgarlı, 'kanı kan ile yıkamazlar'. Bu kan davası güdülmemesini gerektiğini söyleyen bir Türk atasözü ve bugünün insanına da bir bakıma mesaj veriyor. Dostluğun geliştirilmesini istiyorsak, bu şahsiyetler ve eserleri bizim için önemli bir vesiledir.'' ifadesini kullandı.Prof. Akalın, Kaşgarlı'nın Divanü Lugati't-Türk'e verdiği isimle Türk kimliğini ta o zaman üst kimlik olarak belirlediğine de işaret etti. Akalın, Kaşgarlı'nın Türkçeyi Araplara öğretmek istediğini ve bunu bir hadise dayandırdığını belirtti. Akalın, Kaşgarlı Mahmut'un hadisin sahih olmaması halinde de aklın Türkçeyi öğrenmesi gerektiğinden yola çıktığını ve eserini yazdığı bilgisini verdi.(CİHAN)

Türk Dil Kurumu Başkanı (TDK) Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın'ın ''Binyıl Önce Binyıl Sonra: Kaşgarlı Mahmud ve Divanü Lugati't-Türk'' adlı eseri Çinceye ve Uygurcaya çevrildi.
Kitabının Çince ve Uygur Türkçesine çevrilerek yayımlanması dolayısıyla Türkiye'nin Pekin Büyükelçiliği'nde bir resepsiyon düzenlendi. Pekin Büyükelçisi Murat Esenli, Kaşgarlı Mahmud'un yazmış olduğu ilk eseri Divanü Lugati't-Türk'ün, Türk dilinin söz varlığını ve dilbilgisi özelliklerini bin yıl öncesinden günümüze ulaştırdığını kaydetti. "Bunun ötesinde uygarlığımızın köklerini ve kültür değerlerimizi de bugüne ve yarınki nesillere taşımış oldu.'' diyen Esenli, Kaşgarlı Mahmud'un, Türk-Çin dostluk bağlarının geliştirmesine katkıda bulunduğunu da belirtti. Büyükelçi Esenli; Prof. Akalın'a, kitabı Uygurcaya çeviren Erkin Ariz'e, Çinceye çeviren Liu Zhao'ya ve yayımlayan Milliyetler Yayınevi ile katkılarından dolayı Pekin Merkezi Milliyetler Üniversitesi'ne teşekkür etti.

12.9.2009

Rabia Kadir'in binaları yıkılıyor

Çinli yetkililer, sürgündeki Uygur lider Rabiya Kadir'in Urumçi'de inşa ettirdiği üç binanın yıkılmasına karar verdi. Amerika'nın Sesi Radyosu'nun resmi Xinhua ajansına dayandırdığı haberine göre Çinli yetkililer, çatlaklarla dolu binaların sağlam olmadığını iddia ediyor. Amerika'daki Uygur Derneği ise, yıkım kararının Kadir'in ailesini hedef aldığını savunuyor. Yıkılacak binalardan Akada Ticaret Merkezi'nin üst katlarında Kadir'in ailesinin 30 üyesi yaşıyor. Ailenin tek geçim kaynağının ise binadaki restoran olduğu belirtiliyor. Rabiya Kadir, altı yıl hapis yatıp sürgüne gitmeden önce milletvekili ve Çin'in en zengin işkadınlarından biriydi. 9.9.2009(CİHAN)

Şırıngaya kimlik kartı

Çin'in Şincan (Xinjiang) Uygur Özerk Bölgesi'nin merkezi Urumçi'de bölge hükümeti, her türlü tehlikeli kimyasal ürünlerin satışına kimlik kaydı şartı getirdi. Karar, kısa süre önce şırıngalı saldırılar nedeniyle çıkan gösterilerin ardından alındı.
Şincan hükümeti, şirketlerin ya da fertlerin her türlü kimyasal ürün alımında işyeri belgesi yada kimliklerini ibraz etmeleri gerektiğini açıkladı. Resmi Xinhua ajansının haberine göre yeni uygulama ile sadece lisanslı satıcılar kimyasal ürünleri satabilecek. Satıcılara alıcıların kullanma amacı gibi bilgileri muhafaza etme şartı getiriliyor. Yeni düzenleme; hastaneler, bilimsel kuruluşlar ve araştırma enstitüleri ile eğitim organizasyonlarındaki özel ilaç üretim ve satışının kontrol altında tutulması şartını da getiriyor. Haberde, söz konusu maddeleri satarken ilgili bilgilerin kayıtlarını tutmayanların ya da yetkililere zamanında bildirmeyenlerin, faaliyetini durdurma ya da işletme lisanslarını iptal etme gibi sert cezalara maruz kalacakları uyarısı yapıldı. Geçen hafta on binden fazla kişinin katıldığı Urumçi'deki son gösteriler, Uygur Türkleri tarafından düzenlendiği ileri sürülen şırıngalı saldırıları protesto etmek amacıyla yapılmıştı. Bazı kaynaklar, bu gösterilerde ölen 5 kişinin Uygur milliyetinden olduklarını ve öfkeli Han Çinlilerinin gösteriler sırasındaki saldırıları sonucu öldüğünü iddia ediyor. Yerel hastane kaynakları geçen haftaya kadar şırınga saldırısı nedeniyle 531 kişinin hastaneye başvurduğu, bunlardan 106'sında açık şırınga saldırısı izleri gözlemlendiğini açıkladı. Polisin 25 kişiyi şırınga saldırılarının ardından yakaladığı, bunlardan 7'sinin polis gözetiminde tutulduğu, 4'ünün tutuklandığı, 4 kişinin de mahkemeye sevk edildiği bildirildi. Gösterilerin ardından Şincan polis şefi Liu Yaohua ile Urumçi Komünist Partisi Sekreteri Li Zhi görevinden alınmıştı. 9.9.2009(CİHAN)

İKÖ'nün istekleri

İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu önümüzdeki günlerde, Müslüman Uygur Türkleri ile Han Çinlileri arasında etnik çatışmaların yaşandığı 5 Temmuz olaylarının ardından huzur ortamının tam olarak sağlanamadığı Urumçi'yi ziyaret edecek.
Urumçi'de Müslümanlarla bir araya gelerek sıkıntılarını dinleyecek olan İhsanoğlu, ziyaret öncesi Cihan'a konuştu. Resmi rakamlara göre yaklaşık 200 kişinin hayatını kaybettiği olayların İslam dünyasında şok etkisi meydana getirdiğini ifade eden İKT Genel Sekreteri, "Urumçi'de, Kaşgar'da yani Türkiye'de bilinen adıyla Doğu Türkistan'da insan haklarına daha saygılı olunan, kültürel ve etnik kimlik kültür mirasının ve hakların korunduğu ve şiddet olaylarından tamamen uzak durulmasını sağlayacak bir anlayışın gelişmesini bekliyoruz." dedi. Bu tür olayların yeniden yaşanmaması için kendisinden önce bölgeye giden İKT heyetinin, Çin yönetimi ile müzakerelerde bulunduğunu kaydetti. Bundan sonra atılacak adımlar konusunda Pekin ile ortak bir anlayış içinde olduklarını söyledi. İhsanoğlu, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen'in Türkiye ziyareti sırasında gündeme gelen NATO-İKT işbirliği teklifine ise temkinli yaklaştı. Teşkilatın, BM'deki varlığını güçlendirmeyi planladıklarını anlatan Prof. İhsanoğlu, İKT'nin kuruluşunun 40. yıldönümü vesilesiyle bir kitap yazdığı bilgisini verdi. Teşkilatın 40 yıllık serüvenine yer verilen kitabın, özellikle son dört yıldır yürütülen reform çalışmalarını anlattığını ifade etti.
Bu arada, Çin yönetimi, Urumçi'de son günlerdeki şırıngalı saldırılar ve toplu gösterilerin ardından bölgeye 7 bin arabulucu memur atayacağını duyurdu. Şinhua ajansının haberine göre, atanan memurlar kapı kapı gezerek devletin siyasetini anlatacak ve anlaşmazlıkları çözecek.
8.9.2009
ZAMAN

7 Bin işkenceci daha atanıyor!

Çin otoriteleri, Sincan'daki şırıngalı saldırılar ve toplu gösterilerin ardından bölgeye 7 bin arabulucu memur atayacağını duyurdu.
Şinhua ajansının haberine göre, Sincan Komünist Partisi Sekreteri Vang Lıçüen yaptığı açıklamada, atanan memurların kapı kapı gezerek devletin siyasetini anlatacaklarını ve anlaşmazlıkları çözeceklerini söyledi.
Sincan'da 5 Temmuzda meydana gelen olayların ardından buna benzer bir uygulamayı 1500 devlet memuru ve polisle, Uygurlara uyguladıklarını ve netice aldıklarını belirten Vang "Halkla birebir mülaki olan memurlar sayesinde sosyal düzeni çok kısa bir sürede sağladık" dedi.
Çin Uluslararası Radyosu haberinde, Çin Komünist Partisi Urumçi Komitesi Sekreterliğine Li Cı'nın yerine yeni atanan Cu Haylun yaptığı açıklamada, 5 Temmuz olaylarının ve son günlerde görülen şırıngayla vatandaşları yaralama olaylarının faillerini cezalandırarak, etnik kökeni ne olursa olsun bütün şehir sakinlerine güvenli ve istikrarlı bir toplumsal ortam sağlayacaklarını söyledi.
Cu, Urumçi'de yaşamın giderek normale döndüğünü, şehir merkezindeki dükkanların önemli bir kısmı ile bazı banka şubelerinin yeniden açıldığını bildirdi.
Sincan'da 531 kişi şırıngalı saldırılara hedef olmuş, ardından bölgede halk, güvenliğin artırılması ve Komünist Partinin bazı yöneticilerinin görevden alınması için gösteriler düzenlemişti.
Gösterilerde, 5 kişi ölmüş ve 14 kişi yaralanmıştı.
7.9.2009
AA

25 Eylül 2009 Cuma

HOLLANDA TELEVİZYONUNDA UYGUR TÜRKLERİ BELGESELİ

Mehmet Tütüncü bildiriyor:

Çin Halk Cumhuriyeti 1 Ekim`de kuruluşunun 60. yıldönümünü kutluyor.
Çince `yeni ülke ` anlamına gelen `Sincan` özerk bölgesinde yaşayan Uygur Türkleri 60 yıldır artarak devam eden baskı ve asimilasyon politikları altında kimliklerini korumaya çalışıyor.
Yönetmenliĝini Burhanettin Carlak`ın NIO için yaptıĝı belgesel 27 Eylül Pazar günü saat 15:00`de Hollanda 2 kanalında yayınıyor. Programda Uygurların `Rabiya Ana` sıfatını verdikleri Rabiya Kadir`le yapılan uzun bir röpörtaj, bölgeden görüntüler ve bazı insan hakları savunucuların görüşlerine yer veriliyor. Hollanda`daki Uygur mültecilerin hikayeleri ve Uygur Halk Müziĝi őrneklerine programda yer veriliyor.
AYRIMCILIK
Geçtiĝımiz 5 temmuz olaylarının ardından Uygurların yaşadıĝı Doĝu Türkistan`ın dünya ile ilişkisi kesilmiş durumda. Internet ve telefon baĝlantıları kesilen bölgeye gazeteciler sokulmuyor. Bölgede yaşayaan haklar keyfi tutuklamalara maruz kalıyor ve zorunlu olarak çalişma kampalarina gönderiliyor. Tutuklananlar çok kötü hapishane şartlarında ve adil bir yargıdan mahkum. Bölgeye strajik nedenlerle sonradan yeleştirilen Han Çinlilerine imtiyaz, Uygurlara ayrimcılık yapılıyor.
KADİR UYGURLARIN ANASI
Bir dönem Çin`in en zengin 7 iş kadınından biri olarak gösterilen eski parlementer Rabiye Kadir, parlmenter olduĝu dönemde Doĝu Türkistan`daki insan hakları ihlallerini gündeme getirdiĝı için idamla yargılanır ve 8 yıl hapse mahkum olur. 3 Kez Nobel barış ödülüne aday gösterilen Dünya Uygur Kongresi başkanı Rabiye Kadir hakkında yapılan belgeseller hazırlandı. Çin bu filmlerin gösterimleri izin veren ülkelere baskı uyguluyor. NIO`da yayımlanacak belgesel de bu filmden kesitler var.
TÜRK TARİHİ BAKIMINDAN ÖNEMİ
Başta devlet olarak İslamiyeti seçmiş Karahanlılar olmak üzere bölgede bir çok Türk devleti kurulmuş. Yerleşik düzene geçen ilk Türk halkların biri Üygurlar. Uygar kelimesinin de `Uygur` kelimesinden türediĝi rivayet ediliyor. Bilenen ilk Türkçe sözlük olan ve aynı zamanda ansiklopedik bir yapıya sahip Divan-i lügatül Türk Dogu Türkistan`ın Kaşgar şehrinde yaşamış Kaşgarli Mahmud tarafından yazılmiş. 2009.. Geçtiĝimiz yıl Birleşmiş Milletler Kültür ve Sanat Kolu olan Unesco, doĝumunun 1000. yıldönümü nedeniyle Kaşgarlı Mahmud yılı ilan etmiş, bu çerçevede aralarında Hollanda`nın da bulunduĝu bir çok yerde etkinlikler yapılmıştı.

Het Vizier 27 september
23-09-09

11 Eylül 2009 Cuma

Çin'in Şincan (Xinjinag) Uygur Özerk Bölgesi'nin merkezi Urumçi'de şırıngalı saldırıların devam ettiği bildirildi.

Devlet medyasından Çin Günlüğü gazetesinin haberine göre, yetkililerin şırıngalı saldırıları gerçekleştirenlere ömür boyu hapis ya da idam cezası verileceği uyarısına rağmen saldırılar sürüyor. Pazar günü 17.00'dan pazartesi 17.00'a kadar 77 şırıngalı saldırı vakası gerçekleşti. Şu ana kadar polisin şırıngalı saldırılarla ilgili 45 şüpheliyi yakaladığı, bunlardan 12'sinin gözaltında olduğu belirtildi. Haberde, 4 kişinin tutuklandığı, 8 kişinin ise ilaç tedavisi için hastaneye gönderildiği ifade edildi. Çin Günlüğü, hayatın normale döndüğü sinyallerinin gelmesine rağmen, polisin pazartesi akşam 9'dan salı günü sabah 9'a kadar Urumçi'nin ana caddelerinde trafik kontrolü yaptığı ve dükkânların erken kapatılması emri verdiği bildirildi. Resmi Xinhua ajansı ise geçen hafta şırıngalı saldırıların ardından hayatın normale döndüğü, herhangi bir vaka yaşanmadığını duyurmuştu.

RABİA KADİR'İN BİNALARI YIKILIYOR

Öte yandan Uygurların sürgündeki lideri eski milletvekili ve zengin işkadını Rabia Kadir'in Urumçi'deki binalarının yıkılacağı açıklandı. Resmi Xinhua'nın yerel hükümet kaynaklarına dayandırılan haberine göre, Kadir'e ait 'Akada Industry and Trade Company' adlı şirket tarafından işletilen binalardaki dükkan sahiplerine boşaltmaları için 22 Temmuz'da ihbarname gönderildi. Yıkım tarihi belirtilmeyen söz konusu binaların 'kablolarının eski olduğu için yangın riski taşıması, yangın çıkışının satıcılar tarafından kullanılması, duvarlarda çatlak bulunması ve zeminin çökmesi' gerekçeleriyle yıkılacağı belirtildi. Çin, Kadir'i 197 kişinin öldüğü 5 Temmuz'daki şiddet olaylarının sorumlusu olarak görüyor. Haberde, şehir yetkililerinin 2006'da büyük miktarda para harcayarak elektrik sistemini elden geçirdiği binaların güvenli olmadığı iddia edildi. Haberde ayrıca Erdaoqiao bölgesinde bin 720 metrekare alana kurulu 4 katlı ve 5 yüzden fazla dükkândan oluşan bina ile yine Akada şirketine ait Tuanjie Tiyatrosu gibi 'eski' binaların yıkılacaklar listesinde olduğu da yer aldı.
(CİHAN)

7 Eylül 2009 Pazartesi

Uygur Özerk Bölgesi polis şefi Liu Yaohua da görevinden alındı.

Çin'in Sincan bölgesinde şırınga saldırıları ve düzenlenen gösterilerin ardından Sincan (Xinjiang) Uygur Özerk Bölgesi polis şefi Liu Yaohua da görevinden alındı.
Daha önce de Urumçi Komünist Parti Sekreteri Li Zhi görevinden alınmıştı. Devlet medyası söz konusu görevden alınmaların nedenini yazmazken, dün açıklanan kararın 5 Temmuz'daki etnik şiddet olaylarından 197 kişinin ölmesi ve geçtiğimiz günlerdeki şırınga saldırılarının şehirde panik havası oluşturmasının ardından geldiğine dikkat çekildi.
Resmi Xinhua ajansının haberinde, Kasım 2006'da Urumçi parti sekreterliğine atanan Li Zhi'nın (59) yerine 51 yaşındaki Çin Komünist Partisi (ÇKP) Sincan Bölgesi Yasama ve Siyasi İşler Komitesi Sekreteri Zhu Hailun'un getirildiği kaydedildi. Kararın Sincan ÇKP tarafından alındığı, ÇKP merkez komitesince de onaylandığı belirtildi.
Sincan polis şefi Liu Yaohua'nın yerine ise özerk bölgeye bağlı Aksu şehrinin parti sekreteri Zhu Changjie'nın atandığı ifade edildi. Göstericiler, Sincan ÇKP Sekreteri Wang Luquan'in de istifasını istemiş; ancak ÇKP Merkez Komitesi Polit Büro üyesi olan ve Devlet başkanı Hu Jintao'un müttefiki konumundaki Wang'ın görevden alınmasının çok zor olduğu ifade ediliyor. Wang, 14 yıldır Sincan parti sekreterliği yapıyor.
ŞIRINGA SALDIRILARI
Devlet medyasının haberlerinde Urumçi sakinlerinin şırıngalı saldırılara maruz kaldığı, yapılan gösterilerde 5 kişinin öldüğü, 14'ünün yaralandığı belirtiliyor. Yerel basın şırıngalı saldırıya uğrayanların çoğunun Han Çinlisi olduğunu söylerken, Xinhua da saldırılara hedef olanların Uygur ve Hanlar da dahil dokuz etnik gruptan olduğunu iddia bildirdi.
Yerel hastane kaynakları da perşembe gününe kadar 531 kişinin hastaneye kaldırıldığı, bunlardan 106'sında açık şırınga saldırısı izleri gözlemlendiğini bildirdi. Çin ordusundan medikal bir uzman ekibi de dün şırınga saldırılarında radyoaktif madde, şarbon ve zararlı kimyasal kullanılabileceği ihtimalinin olmadığını bildirdi. 200 kişiden alınan numunelerin Pekin'e gönderildiği ve sonuçlarının beklendiği ifade edildi.
Polisin 25 kişiyi şırınga saldırılarının ardından yakaladığı, bunlardan 7'sinin polis gözetiminde tutulduğu, 4'ünün tutuklandığı, diğer dördünün de mahkemeye sevk edildiği bildirildi. Dava vekillerinden Wutkur Abdurahman, tutuklananların biri kadın 4 Uygur olduğunu ve kamu güvenliğini tehlikeye atmaktan suçlandıklarını söyledi.
URUMÇİ'DE HAYAT NORMALE DÖNDÜ
Xinhua'nın haberine göre, Urumçi'de hayat normale döndü. Urumçi Vali Yardımcısı Zhang Hong ise bazı yerlerdeki küçük grupların dağıtıldığını açıkladı. Uygurların çoğunlukta olduğu Hepingnanlu ile Xinhuananlu caddelerindeki dükkanların ve yolların açıldığı bildirildi.
On binden fazla kişinin katıldığı Urumçi'deki son gösteriler, Uygur Türkleri tarafından düzenlendiği ileri sürülen şırıngalı saldırıları protesto etmek amacıyla yapılmıştı. Bazı kaynaklar, bu gösterilerde ölen 5 kişinin Uygur milliyetinde olduklarını ve öfkeli Han Çinlilerinin gösteriler sırasındaki saldırıları sonucu öldüğünü iddia ediyor.
(CİHAN)

Urumçi Komünist Parti başkanı Li Zhi görevden alındı.

Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin başkenti Urumçi'de bu hafta yeniden başlayan protesto gösterilerinde 5 kişinin ölmesinin ardından, Urumçi Komünist Parti başkanı Li Zhi görevden alındı.
Haberi veren resmi haber ajansı Şinhua, Li'nin görevden alınma nedeni hakkında bilgi vermedi. Protestocular, Li'nin istifa etmesini istemişti.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde şırıngalı saldırıları protesto amacıyla hafta içinde protesto gösterileri düzenlenmişti.
Bölgede 515 kişiye şırıngalı saldırı düzenlendiği açıklanmıştı. Neden düzenlendiği belli olmayan saldırılara maruz kalanlarda herhangi bir virüse rastlanmadığı bildirilmişti.
Bu arada sabah saatlerinde Urumçi'de hayatın normale dönmeye başladığı bildirildi.
AFP muhabiri, Çin polisinin hala konuşlandığı bölgede esnafın yavaş yavaş dükkanlarını açmaya başladığını, kent sokaklarında da canlılık görüldüğünü, toplu taşım araçlarının da kısmen sefere çıktığını aktardı.
Bazı sınırlamaların kaldırıldığını da bildiren muhabir, kentte daha çok özel ve ticari araç görüldüğünü de kaydetti.
Kent merkezindeki bir caminin açık olduğunu da belirten kaynak, güvenlik önlemlerinin hala çok sıkı olduğunu sözlerine ekledi.

AA

5 Kişi Öldü, 14 Kişi Yaralandı.

4.9.2009
Çin'un Uygur Özerk Bölgesinde Dün Düzenlenen Protesto Gösterilerinde Çin'un Uygur özerk bölgesinde dün düzenlenen protesto gösterilerinde 5 kişi öldü, 14 kişi yaralandı.
Resmi haber ajansı Xinhua'ya açıklama yapan Belediye Başkan Yardımcısı Zhang Hong, "Bugünkü gösterilerde ölen olmadı" dedi.
Urumçi'de on binlerce Han Çinlisi bugün olduğu gibi dün de sokaklara dökülerek, şırıngalı saldırıları protesto etmişti. Zhang, can kayıplarının dünkü gösterilerde meydana geldiğini açıkladı.
Zhang, "Ölenlerin ikisinin masum vatandaş olduğu teyit edildi. Diğerleriyle ilgili araştırma sürüyor." dedi. Bazı yerel kaynaklar ise Han Çinlilerin Uygurları hedef alan saldırılarında ölenler olduğunu ileri sürdü.
Göstericiler, şırınga saldırılarıyla ilgili olarak Uygurları suçlamıştı. Zhang Homg da, saldırganların Uygur etnik kökenden geldiğini belirlediklerini açıkladı. Saldırıların Han Çinlileriyle diğer etnik kökenden insanlara yönelik olduğunu söyledi.
Çin polisinin, Han Çinlilerinin bugün düzenlediği gösteriye göz yaşartıcı gazla müdahale ettiği bildirilmişti. Yerel hükümet, Urumçi'de izinsiz toplantı ve gösteri düzenlenmesini yasakladı.
(CİHAN)

Çinli Bakan Jianzhu: Şırınga saldırıları 5 Temmuz'un devamı

Çin Kamu Güvenliği Bakanı Meng Jianzhu, şırınga saldırılarının tansiyonu yükselttiği Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin başkenti Urumçi'ye geldi.
Meng Jianzhu, iki gündür protesto gösterilerine neden olan şırınga saldırılarından 'etnik ayrılıkçılar'ı sorumlu tuttu. Meng, etnik bütünlüğü bozmaya yönelik bu saldırıların 5 Temmuz olaylarının devamı olduğunu söyledi. Han Çinliler, yüzlerce kişiye şırınga batırılması konusunda Uygurları suçlamıştı. Urumçi'deki gerginlik, 5 Temmuz'da başlayan ve 197 kişinin öldüğü etnik çatışmaların üzerinden iki ay geçmeden yeniden arttı. Gösterilerin yasaklandığı Urumçi'de polisin Han Çinlisi protestocuları göz yaşartıcı gazla dağıttığı belirtilmişti. Çinli yetkilier, olaylarda 5 kişinin öldüğünü, 14'ünün de yaralandığını açıkladı. "ŞİDDET OLAYLARINA KARIŞANLAR ETNİK KÖKENLERİNE BAKILMAKSIZIN CEZALANDIRILACAK" Meng, yerel hükümeti ve tüm Komünist Parti komitelerini kamu düzeninin bir an önce sağlamaya çağırdı. Yerel yetkililerle acil toplantı yapan Meng, "Şu anda Sincan'da istikrarın sağlanması yapılacak en önemli ve birinci öncelikli iş. Tüm etnik gruplardan Sincanlıların uyanık davranıp kanuna karşı gelenlerin tuzaklarına düşmemesi gerekir." dedi. Meng Jianzhu, şiddet olaylarına karışan ve talimatları çiğneyerek etnik bütünlüğe zarar verenlerin, kanunlar çerçevesinde 'etnik köken ayırt etmeksizin' cezalandırılacağını söyledi. Polis teşkilatından sorumlu Bakan Meng, protestocuların talep ettiği gibi, 5 Temmuz olaylarıyla ilgili hukuki sürecin de hızlandırılması gerektiğini vurguladı. (CİHAN)

Çinliler önüne gelen Uygur Türkü'ne saldırarak öldüresiye dövüyorlar

Bağımsız Doğu Türkistanlılar Birliği Genel Başkanı Abdulmecit Avşar, Doğu Türkistan'ın Urumçi şehrinde Çinlilerin yine Uygurlara saldırdığını ve çok sayıda Uygur Türkü'nü öldürdükleri haberlerini aldıklarını belirterek, "Çinliler 5 Temmuz'da başlattıkları ve bin 500 civarında Uygur Türkü'nü öldürdük.
Bağımsız Doğu Türkistanlılar Birliği Genel Başkanı Abdulmecit Avşar, Doğu Türkistan'ın Urumçi şehrinde Çinlilerin yine Uygurlara saldırdığını ve çok sayıda Uygur Türkü'nü öldürdükleri haberlerini aldıklarını belirterek, "Çinliler 5 Temmuz'da başlattıkları ve bin 500 civarında Uygur Türkü'nü öldürdükleri olayların bir benzerini 3 Ağustos itibarıyla yeni başlattılar. Olaylarda çok sayıda Uygur Türkü'nün öldürüldüğü, çok sayıda da yaralı olduğu haberleri geliyor" dedi.
Açıklamalarda bulunan Avşar, temmuz ayında yaşanan ve bütün dünyada nefretle kınana olayların bir benzerinin yeniden başlatıldığını söyledi. Eli silahlı ve sopalı Çinlilerin yeniden Uygur Türkü avına çıktığını belirten Avşar, "Aldığımız haberlere göre durum çok karışık. Bütün okullar kapatılmış, toplu taşıma araçlarının seferleri iptal edilmiş. Çinliler önüne gelen Uygur Türkü'ne saldırarak öldüresiye dövüyorlar. Emniyet güçlerinin müdahale etmekte çok duyarsız kaldığı haberleri bizleri endişelendiriyor" diye konuştu.
"BU VAHŞET NE ZAMAN DURACAK?"
Çinli yetkililerin destekledikleri ve Çin'in değişik bölgelerinden gelen Han Çinliler tarafından oluşturulan binlerce kişilik kalabalıklarla Uygur Türkleri'ne yönelik yapılan soykırım hareketinin şiddetinin çok daha arttırıldığını belirten Avşar, "Çinlilerin keyfi şekilde Uygur Türklerine uyguladığı soykırımın biran önce durdurulması için BM ve insan hakları kuruluşlarını göreve davet ediyoruz. Hamaset nutukları değil, icraat bekliyoruz" dedi.

http://www.haberfx.net/cindeki-olaylar-haberi-76413/

Urumçi'de yüzlerce Han Çinli, sabah saatlerinde, güvenlik sınırını aşarak bir Uygur mahallesine girmeye çalıştı

4.9.2009
Doğu Türkistan'da bu gün de tansiyon yüksek. Reuters haber ajansı, Urumçi'de yüzlerce Han Çinlinin, bugün sabah saatlerinde, güvenlik sınırını aşarak bir Uygur mahallesine girme girişiminde bulunduğunu duyurdu.
Yüzlerce kişilik Han Çinli grubuna, yüzlerce polisin müdahale ettiği kaydedildi.
Protestocular Uygurları Urumçi'de son dönemde görülen şırıngalı saldırılardan sorumlu tuttu.
Binlerce Han Çinli, dün şırıngalı saldırıları protesto etmek için Urumçi sokaklarında gösteri düzenlemişti.
Geçtiğimiz günlerde sokaklarda şırıngalarla saldırılar düzenlendiği haberleri kentte gerginliği tırmandırmıştı. Olaydan Uygurları sorumlu tutan göstericiler, saldırganların sert şekilde cezalandırılmasını istiyor.
Ancak resmî haber ajansı Xinhua, saldırıların mağdurları arasında hem Uygurların hem de Han Çinlilerinin bulunduğunu duyurdu. İğne batırılanlarda herhangi bir virüse rastlanmadığı, zehirlenme ya da bulaşıcı hastalık işareti görülmediği ifade edildi.
Olayla ilgili 15 kişiyi gözaltına alan Çin polisinin, şüphelilerden 4'ünü tutukladığı belirtildi.
http://www.dunyabulteni.net/news_detail.php?id=88354

Çin'de korkulan oldu!

Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki şırınga gerginliği sürüyor. Başkent Urumçi'de bugün de binlerce Han Çinlisi güvenliklerinin sağlanması talebiyle sokaklara döküldü.Polis, göstericileri göz yaşartıcı gazla dağıttı.Göstericiler, yerel hükümeti 5 Temmuz saldırılarına karışan Uygurları cezalandırmakta gevşek davranmakla suçluyor. Han Çinlileri, gizemli şırınga saldırılarının arkasında da Uygurların olduğunu öne sürüyor.Protestocuların hedefinde Çin Komünist Partisi Sincan Sekreteri Wang Lequan var. Han Çinlileri, Wang'ın istifasını istiyor. Dün, öğrencilerin öncülük ettiği protestoların ardından bugün okullar kapatıldı. Uygur mahallelerine giden anayolları trafiğe kapayan polis, göstericilere hoparlörlerle 'evlerinize dönün' çağrısı yapıyor.Resmî Xinhua ajansı, bazı bölgelerde göstericilerin dağıtılması için göz yaşartıcı gaz kullanıldığını duyurdu. Yetkililer, şırıngalı saldırıların da 5 Temmuz'da başlayan ve 197 kişinin hayatını kaybettiği etnik çatışmalar gibi 'ayrılıkçı güçlerin komplosu' olduğunu savunuyor.GÖSTERİLER YASAKLANDIYerel hükümet, can güvenliği ve asayişin sağlanması için tüm izinsiz gösteri, yürüyüş, açık hava toplantısının yasaklandığını duyurdu. Hükümet sözcülüğünden yapılan açıklamada, yasağa uymayanların tutuklanacağı belirtildi.Komünist Parti'nin Urumçi Sekreteri Li Zhi, şırıngalı saldırılarla ilgili yaptığı açıklamada, "Amaç, etnik ayrılık ve husumeti körükleyerek kamu düzenini bozmak, vatanı ve Çin milletini bölmek." ifadelerini kullandı.Han Çinlilerinin öfkesini yatıştırmaya çalışan hükümet, 5 Temmuz olaylarıyla ilgili 196 şüpheliden 51'i hakkında soruşturma başlatıldığını duyurdu. Yerel hükümet, SMS mesajlarıyla şırınga saldırganlarının yakalanması konusunda da bilgi veriyor.Sağlık yetkilileri, son iki haftada 476 kişinin şırınga batırıldığı şikayetiyle hastanelere başvurduğunu belirtti. Açıklamaya göre bu kişilerin 433'ü Han Çinlisi. Yerel televizyon, doktorların 89 vakada şırınga izlerini tespit ettiğini bildirdi.Çin'de AIDS hastalarının, HIV virüsünü şırıngalarla başkalarına bulaştırdığı iddiaları daha önce gündeme gelmişti. Fakat bu iddiaların asılsız olduğu ortaya çıkmıştı.(CİHAN)

Çin'den Uygurlara şırınga zulmü

Çin’de Uygurlar’ı hedef alan eylemler yeniden başladı. 467 kişi sokakta şırıngalı saldırıya uğrarken sokak gösterileri devam ediyor
Çin'de Uygurlar'ı hedef alan eylemler yeniden başladı. 467 kişi sokakta şırıngalı saldırıya uğrarken sokak gösterileri devam ediyor.Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin başkenti Urumçi'de yeni bir protesto gösterisinin başladığı belirtildi. Alınan bilgiye göre, sayıları binlerle ifade edilen Han Çinlisi, yerel hükümeti asayişi sağlayamaması gerekçesiyle protesto ediyor. Protestonun sebebi olarak yüzlerce kişinin şırıngalı saldırılarda yaralanması gösteriliyor.
UYGURLAR'A İFTİRA
Olaydan Uygurlar'ı sorumlu tutan göstericiler, saldırganların sert şekilde cezalandırılmasını istiyor. Urumçi'de 5 Temmuz'da patlak veren etnik çatışmada 197 kişi hayatını kaybetmişti. Yetkililerin sükunet çağrısına rağmen, Urumçi'de gerginlik devam ediyor. Hong Kong'da yayımlanan Pekin yanlısı Wen Wen Po gazetesinin haberine göre, kentte dün de aynı gerekçeyle gösteri düzenlendi. Şırınga olayının faillerine yönelik 'gevşek tavır' protesto edildi.
KIŞKIRTMA EYLEMİ
Gazete, saldırının ardından hemen ortadan kaybolan şırıngalı saldırganların 467 kişiyi yaraladığını bildirdi. Bir görgü tanığı ise, gösteri yapan bir grup Han Çinlisinin şırıngayla saldırı yapmaya hazırlandığı şüphesiyle bir Uygur'u dövdüğünü söyledi. Polis tarafından kurtarılan şahsın hastaneye götürüldüğü belirtildi. Ajanslar, saldırının mağdurları arasında diğer yedi etnik grupla birlikte Uygurlar ve Han Çinlilerinin de bulunduğunu duyurdu.
http://www.ankarahaber.com/news_detail.php?id=39139

Urumçi'de 18 bin ölü, 12 bin kayıp var


Urumçi'de yaşanan katliamın boyutları ortaya çıkıyor. Resmi kaynaklara göre 197 olarak duyurulan ölü sayısının 18.000'i bulduğu polislerin itiraflarıyla gün yüzüne çıkıyor.
Urumçi'de yaşanan Uygur Türkleri'ne karşı uygulanan Çin katliamının boyutları zaman geçtikçe gün yüzüne çıkıyor. Resmi haber ajanslarına dayandırılarak öldürülen Uygur Türklerinin sayısı 197 olarak duyuruldu ancak gerçek rakamların 18.000 olduğu öne sürülüyor. Evet yanlış duymadınız tam 18.000 ölü 12.000 kayıp olduğu söyleniyor.
Timetürk yazarlarından Cyrano De Bergerac Urumçi’de “Çin İşkencesi” başlıklı yazısında Urumçi'de yaşanan acı gerçekleri gözler önüne seriyor. Uygur polisinin işkence itiraflarına da yer veren Bergerac, Annesi ile birlikte tutuklanan birkaç aylık çocukların annelerinin gözleri önünde boyunlarının kırılarak nasıl nehre atıldığını polislerin dilinden aktarıyor.

Urumçi’de “Çin İşkencesi” cyranodebergeraco@gmail.com

Doğu Türkistan’da bir Çin fabrikasında Çinli bir işçinin işine son verilir. Fabrika bir süre sonra işgücü açığını kapatmak için yaşları 15–20 arasında değişen ve nedense güzel olmaları ön şart olan 150 civarında Uygur kızını işe alır. İşten atılan Çinli bir süre sonra fabrikaya dönerek iş bulamadığını ve eski işine dönmek istediğini söyler. Fabrikanın yöneticileri Uygur Türklerinden daha ucuz işgücü ile işçi çalıştırdıklarını söyleyerek Çinli işçiyi kovarlar.

Çinli işçi kendisi gibi Çinli olan birkaç arkadaşını da yanına alarak fabrikanın bu tavrının intikamını iki Uygur kızına tecavüz ederek alır! Bunun üzerine fabrikanın Uygurlu çalışanları ile Çinli işçiler arasında çatışma çıkar ve 273 Uygur Türkü öldürülür. Tarih 26 Haziran 2009’u göstermektedir.

Uygur Türkleri Çin hükümetinin fabrikada yaşanan katliamı tarafsız ve adil şekilde değerlendirmesi için bir süre beklerler. Ancak, Çin ırkdaşlarından yana bir tavır sergileyerek olayın üzerini kapatmaya çalışır.

Bunun üzerine Kaşgar’dan gelen 2000 civarında Uygur Türkünün katılması ile beş - onbin kişilik bir Uygur topluluğu Urumçi’de yaşanan fabrika katliamı ve tecavüzün hesabını sormak ve adalet istemek üzere bir gösteri düzenler. Herhangi bir taşkınlığa sebebiyet vermeden Çin hükümetinden olayın araştırılmasını ve suçluların cezalandırılmasını talep ederler. Çin polisi ve askeri bu sivil eyleme şiddetle karşılık verir. Ve ilk anda Uygurları korkutmak ve dağıtmak için eylemin en önünde oturma eylemi yapan ikisi kız üç kişiyi herkesin gözleri önünde başlarından vurarak öldürür. Oluşan panikte kalabalığın üstüne silahlarla yürüyen Çin polisi onlarca Uygur türkünü öldürerek ve yaralayarak kalabalığı dağıtır.

Yaşananların üzerine bu sert tavır tuz biber eker ve Urumçi’nin değişik semtlerinde toplanan Uygur Türkleri şehir merkezine doğru yürüyüşe geçerler. Bu sırada yol boyunca karşılaştıkları Çinlilerle kavgalara tutuşurlar. Araçları devirir ve ateşe verirler. Bu kavgalar sırasında Çinlilerden ve Uygurlardan ölenler olur.

Tüm bu olaylar yaşanırken emniyet güçleri her yerde olduğu halde iki gurup arasındaki sokak kavgasına müdahale edilmez ve adeta göz yumularak olaylar kışkırtılır.

İş içinden çıkılmaz bir hal aldığında emniyet güçleri kontrolsüz şekilde ateş ederek Uygur Türklerinden pek çoğunu sokak ortasında öldürür. Bu saldırıda Kaşgar’dan gelen Uygurlularla birlikte yaklaşık 2000 Uygur türkü aynı yerde öldürülür. Hemen ardından itfaiye araçları ve çöp araçları gelir. Öldürülen Uygurlular çöp araçlarına doldurulur. Sokaklar itfaiye araçlarınca temizlenir. İsmi bizde saklı görgü tanıklarının anlattığına göre sokaklarda ne kan izleri ne de kafalarından vurulmuş Uygurların parçalanmış beyinlerinden hiçbir iz kalmaz.

Tüm bunların ardından şehrin telefon, internet ve elektrik altyapısı kapatılır. Akşam saat 10.00’da elektrikler verilir ve sabaha kadar sürecek ev baskınları başlar. Kar maskeli Çin askerleri teker teker Uygur evlerini basarak çocuk, kadın, erkek ayırmaksızın gözaltılar yapar. Direnenler evlerinde çocuklarının gözleri önünde öldürülür.

Geri kalanların sabah polise yaptığı başvurular baskınları yapanların polis olmadığı bu nedenle terör eylemi olarak kayıt altına alınacağı ve götürülenlerin kayıp olarak değerlendirileceği yanıtını alırlar. O gece götürülenlerden bir daha evine dönebilen olmaz. Bir kısmının ölüsü teslim edilir ailelerine bir kısmının ölüsüne dahi erişilemez.

Bir gün sonra Çinliler arkalarına Çin askerlerini de alarak Uygur bölgesine saldırıya geçerler. Önde Çinli halk arkalarında ise onları koruyan Çin askerleri Uygurların işyerlerine, evlerine saldırırlar ve yakalayabildikleri Uygurları sokak ortasında öldürürler. İlginç olan ise Çinli saldırganların hepsinin elinde Çin polisinin kullandığı coplar vardır ve hepsine aynı tip sopalar dağıtılmıştır.

DOĞU TÜRKİSTAN?

Doğu Türkistan özerk bir bölge ve yöneticileri seçimle başa geliyor. Her ne kadar komünist partinin izin vermediği hiç kimse seçilemeyecek olsa da yöneticiler Uygur Türklerinden seçiliyor. Yerel ve bölgesel yöneticiler Çin’le ilişkilerini iyi tutabilmek için belki Çin’lilerin bile cesaret edemeyeceği şeyler yapabiliyor! Uygur dilinin kullanımının yasaklanması, kreşlerde Çincenin zorunlu dil haline getirilmesi hep bu Uygur yöneticilerinin marifeti.

Polis teşkilatının içinde de Çinli polislerle birlikte Uygur polisler bulunuyor. Kamu kuruluşlarında Çinlilerle Uygurlar birlikte görev yapıyor. Bölgenin demografik yapısına bakınca 17 milyon Çinliye karşılık, 45 milyon Uygur ve toplamda 8–10 milyon Kırgız, Tatar vesaire diğer küçük halklar bulunuyor. Kırgız ve Tatarlarla Çin hükümetinin herhangi bir sorunu bulunmadığından hayatlarına keyifle devam ediyorlar. Zaman zaman Uygurları Çinlilere ispiyonlamakta ayrıca bir gelir kapısı olabiliyor!

Doğu Türkistan’da Çin işgali ve direniş yüzlerce yıldır devam ediyor. Ancak bu direnişte dönüm noktası 1932 yılında Çinlilerle Uygurlar arasında yapılan anlaşmayla kritik bir dönemece giriyor. Bu anlaşmayla Doğu Türkistan’a Çinli yerleşimcilerin yerleşmesine izin veriliyor ve bugün 17 milyon civarında olan Çin nüfus bu anlaşmayla Türkistan’a yerleşmeye başlıyor. Çin sadece Çinlileri Türkistan’a yerleştirmekle yetinmiyor silah zoruyla, iş vaadi ve eğitim kandırmacasıyla binlerce Uygur kızı ve erkeği farklı bölgelere göçe zorluyor. 15–20 Yaşlarındaki kızların güzel olanları özellikle seçilerek Çin bölgesindeki fabrikalara işçi olarak gönderiliyor bir süre sonra bu kızlar fuhuş bataklığına sürükleniyor. 2–3 Yaşındaki çocuklar ailelerinden eğitim vaadiyle zorla alınarak mafyaya satılıyor ve bu çocuklar hırsızlık, yankesicilik, uyuşturucu ticareti vb. karanlık işlerde istihdam ediliyor.

Olayların yaşandığı 5 Temmuz tarihinden sonra da Çin zorunlu göç çalışmalarına ara vermiyor. 4 Ağustosta 750 Uygur kızı Çin bölgesine zorunlu çalışmaya gönderiliyor. Çocuklarını vermek istemeyenler alınlarında silah kabzasını buluyor.


UYGUR POLİSLERDEN İŞKENCE İTİRAFLARI!

Çin emniyetinde görevli Uygur kökenli polislerden kimileri canlı şahidimize ağlayarak anlatıyor. Tutuklanan, evlerinden zorla alınan genç kızlar çırılçıplak soyuluyor ve Çin polisleri bu kızlara defalarca tecavüz ediyor.

Günlerce aç ve susuz bırakılan Uygur tutuklulara yiyecek ve su verilmiyor. Epey zaman aç ve susuz bırakıldıktan sonra tuzlu su içiriliyor. Tuzlu su içtikçe susayan tutuklular kendi idrarlarını içecek kadar kontrollerini kaybediyor.

Tutuklular ucunda çiviler bulunan sopalarla dövülüyor ve bu işkence sonrasında tutukluların büyük kısmı aldığı darbeler ve kan kaybından ölüyor. Çin polisi işkenceye dayanamayan, bağırmalarından, inlemelerinden rahatsız olduğu tutukluları kafalarından vurarak öldürüyor.
Sadece bu kadar değil şimdiye kadar yapılan işkence ve ölümler tutuklanan ve tutuklandıktan sonra kendilerinden bir daha haber alınamayanlar! Bu işkencelerde bir gecede 830 kişi öldürülüyor. Bu 830 kişinin çok büyük bir kısmının cesetleri yakılarak külleri çöple karıştırılarak çöp depolarına dökülüyor. Bir kısım cesetler ise ailelerine 5 Temmuz çatışmalarında öldüğüne dair bir evrak imzalatılarak teslim ediliyor. Böylece polis işkencede ölmediğini iki gurubun çatışması sırasında ölümlerin gerçekleştiğini kayıt altına almış oluyor.

Yapılan işkenceler bunlarla sınırlı değil. Bir kısım tutukluların belden omuza kadar olan kısmına ıslak havlular sarılıyor. Sopalarda havlu ile sarılarak tutuklular dövülüyor. Havlular nedeniyle vücutta herhangi bir darb izi oluşmazken iç organlar iflas ediyor. Tutuklular serbest bırakılarak evlerine gönderiliyor fakat bir, en fazla iki gün içerisinde iç organları iflas eden Uygurlular ölüyor. Ölüm raporlarına ani kalp sıkışması, kalp krizi ve benzeri gerekçeler yazılıyor. Tüm bu işkencelere şahit olan dört Uygur polisi intihar ederek hayatlarına kıyıyor. Bir kısmı görevinden istifa ediyor.

Irkdaşlarına işkence eden Uygur Türkü polislerin anlattıkları ise inanılır gibi değil… İşkencelerde ve sorgularda hem Çinli hem de Uygur Türkü polisler aynı anda görev alıyor. Uygur polisi tutuklu Uygurluyu dövüyor ve kimlerle görüştüğünü, kendisini kimlerin organize ettiğini, yanında başka kimlerin olduğunu soruyor. Tutuklu bir süre direndikten sonra yanındaki arkadaşlarını ihbar ediyor. Uygur polisi Çin’li polisin yanında konuşmaması ve diğer arkadaşlarını ihbar etmemesi için daha çok dövüyor, daha çok dövülen tutuklu herkesin ismini veriyor. İsimler ortaya çıktıkça Uygur polisi –yine daha fazla konuşmasın diye- Uygur tutukluyu öldüresiye dövüyor!

Yine bir başka polisin anlattıkları ise akıl alır gibi değil. Annesi ile birlikte tutuklanan birkaç aylık çocukların annelerinin gözleri önünde boyunlarının kırılarak nehre atıldığını söylüyor.
Sonuç şu: 5-6 Temmuz tarihinden sonra 30.000 Kişi gözaltına alınıyor, gözaltına alınanlardan 18.000 i öldürülüyor. Geri kalan 12.000 kişi halen kayıp. Çin hükümeti bu kişilerin nerede olduğunu bilmediğini söylüyor. Öldürülen Çinli sayısı 200’e yakın.

Doğu Türkistan’da halen tutuklamalar ve ev baskınları -siz bu satırları okurken de- hızla devam ediyor.
Resmi rakamlar da yalan söylemeye...
“Ölü sayısı 197, yaralı sayısı 1720!”

* * *

Çin devletinin “Kanun Gazetesi” olayların hemen ardından propaganda çalışmalarına başlıyor. Olaylara karışanların terörist olduğuna vurgu yapılan gazete haberlerinde bu tür olaylara göz yumulmayacağı ve sebebiyet verenlerin cezalandırılacağı belirtiliyor.

(Gazetenin yayımlanma tarihi 27 07.2009)

5–7 Temmuz tarihleri arasında yasadışı olaylara karışan kaçakların fotoğrafları, görenlerin ihbar etmesi isteniyor. 5 Temmuzda 253 Çinli öldürüldü. Urumçi emniyet müdürlüğü Tıanşian mahallesinde 1000 kişiyi tutukladı. 7 Temmuzda Uygur teröristlerine karşı Çinliler kendilerini korumak için sokağa çıktı. 28 Temmuzda 566 ev basılarak tutuklamalar yapıldı. Bu evlerde 378 kişi tutuklandı, 127 kişi kaçak durumunda.

Kaynak : Time Türk

6 Eylül 2009 Pazar

Çinliler Böcek değil Bebek bile yiyorlar!











Pekin'in "yeni sınırında" etnik çatışma

Martine Bulard
Geçen yıl Tibet'te yaşanan ayaklanmaların ardından Urumçi'de yaşanan şiddet olaylarına bakınca, Çin, yeni sınır eyaletlerinde tehdit altında mı? Sincan'ın azınlıkları [!], bilhassa Müslüman Uygurlar, ayrımcılıkla yüzyüze. Her ne kadar sorun dini olmaktan ziyade sosyal ve kültürel ise de gerçek bir özerklik olmaksızın, köktencilik büyümeye aday. Çin'in batı yakasına yaptığım seyahat bu Mayıs ayında Paris'in doğusundaki varoşlardan birinde bulunan sıradan bir birahane'de başladı. Görmek için geldiğim Uygur'un yanında sivil bir polis vardı ama gene de elleri titriyor ve gözlerinden korku fışkırıyordu: Onunla söyleşi için mi gelmiştim yoksa Çin polisinin hizmetinde miydim? Muhalif Dünya Uygur Kongresi'nin bir üyesiydi ve Fransa'dan talep ettiği siyasi sığınma kabul edilmişti. Alelâde bir hikayeydi onunkisi: Sincan'da, iş yerindeki bir haksızlığı protesto etmiş ve ardından tutuklanıp hapse atılmıştı. Ondan sonra da ülkeden kaçmıştı. Söyleyeceği tek şey buydu. Paris'in varoşlarına kadar takip edilme korkusu aşırı görünebilir fakat Çin'in Türkçe konuşan müslümanları Uygur'ların yüzyüze kaldığı mânevi ve fiziki baskının göstergesidir. Birkaç gün sonra Urumçi'ye, Pekin'den 4.000 km uzaklıktaki Sincan Uygur Özerk Bölgesine vardım. Şehrin Uygurların yaşadığı kesiminde bile gerilim işaretleri yoktu. Bölgenin müslüman azınlık üyeleri -Özbekler, Kazaklar ve Kırgızlar – burada (Sincan'ın olmasa da) şehrin en kalabalık nüfusu olan Han Çinlileriyle birlikte yaşıyorlardı (Çin'in en kalabalık nüfusunu yine Han Çinlileri oluşturmakta). Bazı Han aileler birkaç nesilden beri burada yaşıyorlar. Gizli kalan farklılıklarŞehrin küçük câmileri, ziyaretçiler için açık. Şu yakınlarda çeki düzen verilmiş pazarın yakınındaki gürültülü, sırasıra tezgahların olduğu dar sokaklarda tuhaf mallar satılıyor; bal petekleri, saç boyaları, bitkisel ilaçlar, telefon kartları vb. Tavuk şişi ve koyun eti de var. Uygurlar, Han Çinlilerinin aksine, domuz eti yemiyorlar fakat bu iki halkı birbirinden ayıran asgari farklılık bu. 5-8 Temmuz arasında, Urumçi ve komşu şehirlerde emsalsiz bir şiddet patlak vermişti özellikle de Sincan Üniversitesi dışında. 5 Temmuz günü sopalarla, bıçak ve diğer eğreti silahlarla silahlanan Uygur göstericiler otobüslere, taksilere ve polis araçlarına saldırmıştı. Dükkanları yağmaladılar ve Han Çinlilerini dövüp linç ettiler. Bir sonraki gün Han Çinlileri Uygurlara saldırmaya ve öldürmeye başladı. Resmi istatistiklere göre Temmuz ayının sonuna kadar 194 kişi ölmüş 1.684 kişi yaralanmıştı fakat bu sayılarda etnik grubun ayrıntısına yer verilmedi. İki ay öncesine kadar etniklerarası bir şiddet olayını hiçkimse tahmin edememiş olsa bile aşağılanan ve bezdirilen bir toplumda oluşmakta olan öfkenin işaretleri hâlihazırda mevcuttu. İster siyasi eylemci olsun ister olmasın, Uygurlardan randevu almak bile hilesiz hurdasız sözkonusu olmuyor. Defalarca telefon görüşmesi yapmak zorunda kaldım ve halka açık yerlerde başlayan sohbetler gören gözlerin olmadığı yerlerde son buldu. Bazen söyleşi yaptığım kişiyi Han partisi sekreterine tanıtmak zorundaydım ki gizlisi saklısı olmayan şeylerin konuşulduğunu gösterebileyim. Bir yabancıyı kabul eden herkes, derhal, terörizmin ardından ikinci büyük suçlama olan "ulusçu eylemci" zanlısı olabilir ki işini kaybetmesine, mevki kaybına veya hatta tutuklanıp hapse atılmasına yol açabilir. Bir Uygur inşaat mühendisi olan Abdurrahman'a göre (resmi yetkililerin hâricinde, görüşülen herkesin isimleri değiştirilmiştir) "şüphe ve baskı Uygurlar için kural haline geldi fakat politikaya bulaştıkları takdirde Han Çinlilerin de kaygılanması için nedenleri var demektir." Abdurrahman'la Urumçi'deki Han Çinlileri, müslüman aileler ve yabancı turistlere hizmet veren en iyi Uygur lokantalarından birinde görüştüm. Abdurrahman, çeşitli etniklerden beş kişinin çalıştığı küçük bir işletmenin sahibi. Korku dolu bir kişi değil fakat Uygur toplumunun yaşadığı ayrımcılığı konuşurken sesini kısıyor. Okullarda ne öğretildiği hakkında konuşurken cevabını eline yazdı: "Beyin yıkama." Gözetleme yaygın bir hadise özellikle de câmi çevrelerinde. Bölgenin güneyindeki Kaşgar'da cuma namazına yaklaşık 20.000 kişi katılıyor. Cuma namazı, gözünü dört açmış sivil kıyafetler içindeki polisin gözetimi altında kılınıyor. İmamların tâyini otoritelerin onayına tâbi; hutbeler ise dikkatlice kontrol ediliyor: Çin'de İslam Tarihi hakkında bilgiler de içeren Sincan yönetimi resmi web sitesinde, (dikkatlice seçilmiş) dini otoritelerin ve Çin Komünist Partisinin dört ciltlik hutbe seti hazırladığı - hutbelerden herbirinin yaklaşık 20-30 dakikalık – meşgul imamların bunlar içerisinden seçim yapabilecekleri bilgisi yer alıyor. Durum her zaman böyle değildi. Din özgürlüğü Çin anayasasına 1954 yılında girdi. Müslümanlar 1960'ların ortalarına kadar inançlarını çok az engelle yaşıyorlardı. Kaşgar'da rehberlik yapan Ahmet, ninesinin neslinden başörtülü kadınları hatırlıyor. Ancak Kültür Devrimi'nin karanlık yıllarında ve sonrasında, câmiler ya kapatıldı ya da yıkıldı. Deng Xiaoping'in 1978'lerin sonlarına doğru gerçekleştirdiği ekonomik liberalleşme adımlarıyla bu baskı sona erdi ve dini özgürlük ilkesi 1982'de anayasaya tekrar kondu. Niçin bekliyorsunuz?Kültür Devrimi'nin sonunda, bölgenin en önemli dini merkezlerinden biri olan Kaşgar'da sadece 392 adet kullanılabilir ibadet yeri kalmıştı. 1981'in sonlarında sayıları 4.700'e yükseldi ve 1995'e gelindiğinde 9.600'e çıktı. Uygur hareketi uzmanı Fransız Rémi Castets'e göre milenyum arefesinde Sincan'daki câmilerin sayısı 24.000'e yükseldi ki Çin'deki toplam câmi sayısının üçte ikisine tekabül etmektedir. Kuran kursları açıldı, İslami ilim çalışmaları canlandı ve özel yayınevleri kuruldu. Uygur kültürü ve kimliğindeki uyanışa din de eşlik ediyordu. Ancak 1990'larda sorunlar başgösterdi. Bir yanda, İslam siyasallaştı: el Kaide bağlantısı olduğundan şüphelenilen Doğu Türkistan bağımsızlık hareketi gibi bir dizi meşrepler ve örgütler kuruldu. Ve aynı zamanda, sınırın hemen ötesinde Sovyetlerin Orta Asya cumhuriyetlerinin bağımsızlığa kavuşması, Uygurların daha önce ihmal edilen bağımsızlık ümitlerini yükseltti. Çin sınırının her iki yakasındaki Uygur toplumlarını birleştiren "Uyguristan'dan" bile bahsedilmeye başlandı. Urumçi'de edebiyat dersleri veren Saniya, Kültür Devrimi sırasında Özbekistan'a kaçan teyzesinin eve dönmesiyle 1992'de yaşanmış bir aile birleşmesini hatırlıyor: "Taşkent'e gitme sırası bizimdi. Tam bir şoktu. Özbeklerin bizden daha iyi bir hayata sahip oldukları ve geleneklerini bizden daha iyi korudukları söylenmişti bize. Fakat aynı zamanda dini unsur ağırlıklı değildi." Bu tarihten sonra diyor Saniya, "bağımsızlık meselesi çok önemli oldu. Sincan [Doğu Türkistan] ve Özbekistan arasında kültürel, dini ve lisâni engeller yoktu. Taşkent'teki insanlar bize daha neyi beklediğimizi soruyorlardı. 'Biz yaptık" diyorlardı, 'siz neden yapamayasınız?' Uygur'un izzet-i nefsi tehlikedeydi. Bir meydan okuma gibiydi." Bu tür hissiyat muhtemeldir ki içlerinden bazıları ayrılıkçı emellere sahip ve Pakistan ve Türkiye ile bağları olan Uygur hareketinin doğuşuna katkıda bulunmuştur. Genel nüfus üzerinde büyük bir etkisi olmamış olsa bile, 1990'lar boyunca gösteriler yapıldı ve diğer başka olaylar yaşandı. Pekin üç şekilde tepki verdi. "Üç güçle" (aşılık, ayrılıkçılık ve terörizm) savaşta diplomasiyi kullandı ve Uygur eylemciler ve komşuları (Orta Asya cumhuriyetleri ve Pakistan) arasındaki tüm bağları kopardı (Şangay İşbirliği Örgütü vâsıtasıyla). Kamunun mâli kaynaklarını ve bingtuans yahut "askeri tugaylar" olarak da bilinen asker yönetimindeki Xinjiang Production and Construction Corps'u (XPCC) kullanarak kalkınma ve modernleşme çalışmalarına girişti ve Han Çinlilerini bölgeye çekti. Ve son olarak da gözetim ve baskıya başvurdu. Castets "merkezi hükümetin amacı bizâtihi İslam'a saldırmak değil" diyor. "Yapmak istediği, İslam'ın ayrılıkçı veya hükümet karşıtı ifadelere meşruiyet vermesini önlemektir. Komünist Partisi'nin kendi Hui modeli var." Çin, ülkenin en büyük müslüman toplumu olan Hui'lerle ilişkisini rahatlatmaya çalışmakta. Hükümet, benzer bir sonucu Uygurlar'dan da almayı umut ediyor. Castets, merkezi hükümetin 2000 yılından beri Sincan'daki yaptığı yatırımların 127 milyar dolar olduğunu tahmin ediyor. Ekonomik dinamizm heryerde görülüyor: Bölgenin zengin kömür, petrol ve doğalgaz rezervleri çıkartılıyor ve yeni enerji kaynakları geliştiriliyor (Urumçi-Turfan otoyolu üzerinde rüzgar türibinlerinin fotoğraflarını çekebileceğiniz özel bir görüş alanı var). Korla gibi üstü açık alışveriş merkezleri ve petrol şirketi karargahlarının bılunduğu büyük yerleşim birimleri inşa ediliyor. Kaşgar'ın eski Uygur kesimi dâhil – imha edilmek üzere – heryerde inşaat çalışmaları var. Devlet içinde devletSincan ekonomisi hammaddelere, tarıma ve bir yere kadar da turizme dayanıyor ve ekonomik büyümenin motoru büyük ölçüde bingtuans'ların elinde. Bu devlet içindeki devleti kavramak, Çin'in bu uzak eyaletini anlamak hususunda esastır. Bingtuans'lar 1954'te Çin sınırlarını korumak ve ülkeyi temizlemek için kuruldu. Sivil savaştan sonra terhis edilen, taşraya medeniyet götürmeye hazır komünizm bağlısı askerler istihdam edildi. İçlerinde (komünist olsun ya da olmasın), Wang Meng gibi meşhur yazarlarında olduğu sürgüne veya kürek cezasına mahkum Han Çinlileri de vardı (Wang Meng, sağa kaymaktan suçlu bulunmuştu). Beilongjiang, Tibet ve İç Moğolistan gibi yerlerde oniki bingtuans kurulmuştu. Mao'nun ölümünden sonra hepsi de lağvedildi; bugün daha önce hiç olmadığı kadar faal olan Sincan'daki hâriç.Shihezi müzesi, onların tarihinin izini sosyalist-realist bir tarzda sürmüştür: Fakir köylü askerlerin veya zamanın öncü ruhunu hatırlatan eğreti okullardaki köylü asker çocuklarının düzinelerce sararan fotoğrafları. Odalardan birinde, bölge hükümetinin gücünü çokça aşan bingtuans'ların gücünü gösteren dev bir harita var. Bingtuans halen Çin Halk Ordusu'nun kontrolü altında. Denetimlerindeki bölgenin nüfusu 1.9 milyon. Vergilendirme güçleri var. Bazıları borsada kotalı inşaat şirketleri dâhil 1.500 işletmeleri var. İki üniversite ve Sincan'daki tarıma elverişli toprakların üçte biri, sanayi üretiminin yüzde 25'i ve bölge ihracatın yarısı ila üçte ikilik bölümü onların elinde (Garip bir biçimde, dünyanın en büyük ketçap üreticisi yine bingtuans'lardır; iştiraklari Xinjiang Chalkis Co, Fransız şirketi Conserves de Provence'i 2004 yılında satın almıştı). Yeni sınırPolitbüro, Sincan eyaletinin istikrarı hakkında 1996'da yaptığı tarihi bir toplantıda, komünistleri "Çin'in gençlerini XPCC olarak tasarlanmış bu bölgeye gelip yerleşmeye teşvik etmeye" davet etti. Ancak bölgenin nüfus yapısını değiştiren tek göç mecrası bu değildi (Han nüfusu 1949 yılında yüzde 6'dan 2006'da yüzde 40 düzeyine çıktı). İç dolaşımdaki kısıtlamalar kaldırıldığından dolayı Han Çinlileri, yeni sınır olarak gördükleri bu yere servet yapma ümidiyle geliyorlar. Sezuan, Shaanxi ve Gansu gibi gelir düzeyi Sincan'dan daha düşük eyaletlerden gelen fakir köylüleri öncülük ettiler. Fakat bu insanlar düşük ücretli işlerde çalışıyorlar ve batı medyasının yaptığı gibi onları "kolonici olarak" adlandırmak hedefi şaşırtmaktadır. Yeni gelenler arasında kamu şirketleri için çalışan, yüksek ücret alan profesyoneller var her kadar yaşam koşulları aynı şekilde yüksek olmasa da. Bunlardan biri, inşaat mühendisi olan Liu Wang. Urumçi ve Hotan arasında döşenen demiryolu hattında çalışıyor. Shaanxi'den gelmiş ve eşini-çocuklarını yılda sadece bir kez o da Çin Yeni Yılında görüyor. Han Çinlileri, Uygurlar ve Kazaklar arasında pek bir fark görmüyor. Onun kanaatine göre Sincan bölgesinin silkelenmeye ihtiyacı var: "Burada halen sosyalizm hâkim" diye ısrar ediyor ve bu sözü iltifata pek benzemiyor. Liu Wang işlerin bölgede ağır gitmesinden hayıflanıyor: "Herşey yukarı havale edilmek zorunda. Arkanı daima korumak zorundasın." Sonuç olarak kamu parası israf ediliyor. "Karayolları, havaalanları ve oteller inşa ediyorlar fakat çalışan eğitimi yok." İşin ehlini gerektiren mevkilere işte bu yüzden Han Çinlileri geliyor ve Uygurlara niteliksiz işler kalıyor. Bu savı defalarca duyabilirsiniz. Kaşgar-Hotan karayolunda bir binayı geçtiğimizde Uygur taksi şoförüm şöyle söyledi: "Elbette Uygur mühendisler var fakat eğitim için yurtdışına çıkamıyorlar ve şimdi tüm teknik Almanya ve Japonya'dan ithal ediliyor. Seyahat etmeleri için onlara pasaport vermiyorlar."Çin'de doğrudan pasaport hakkı yok. Bölge yönetiminin elinde herşey. İster mühendis, araştırmacı veya isterse sıradan vatandaş olun, onay almak, etnik azınlığa mensub olan herkesin önünde bir engeldir. Şayet onay alma başarısı gösterilirse, o halde ziyaret etmek istediğiniz ülke vizesi için Pekin'e uçmalısınız ki bu durum yurtdışı seyahatini pek çok Uygur için imkansız kılmaktadır. Dil engeliUygurların işgücü piyasasında geri kalmalarının bir nedeni de dil bariyeri. Çoğu Uygur, işletmelerin pek çoğunda kullanılan Mandarin Çincesi konuşamıyor veya çok kötü konuşuyor. Pekin'de bulunan Central University for Nationalities'de antropoloji profesörü olan Wang Jian-min şöyle diyor: "Dil ve etnik birbirine karıştırılıyor. İşletmenin Mandarin Çincesi konuşmayı gerektirmesini anlayabilirsiniz ama Han Çinlisi olmayı talep ederseniz bu normal değildir." Shihezi'deki genç bir işletmeciye göre normal olmayabilir fakat muhakkak ki çok daha kolaydır: "Azınlıklar için helal veya onlara özgü gıda satılan bir kantin bulunmalı çünkü yeme alışkanlıkları farklı." Ona göre "bir problem olduğunda, Uygurlar mingong'lardan (göç eden fakir Han Çinlisi köylüleri) daha az gönül alıcı. Mingonglar en küçük bir kışkırtmada kendi eyaletlerine geri gönderilebilirler. Sonuç olarak, nitelikli Uygurlar bile iş bulmakta zorlanıyor. Yeni mezunlarından üçte birinin iş bulmakta zorluk çektiği ülkenin geri kalanında işler güllük gülistanlık olmasa da, hayal kırıklığını besliyor bu durum. Gene de dil, gerçek bir engel. Daha önceleri, ailelerin pek çoğu çocuklarını, Mandarin Çincesinin de öğretildiği etnik okullara gönderiyorlardı. Taşra'da artık Mandarin Çincesi öğretilmiyordu. Mevcut engel böylece ortaya çıktı ve gençlerin dillerinin konuşulduğu tek yer olan eyaletlerinden ayrılmasını imkansızlaştırdı. Şehirlerdeki Uygur seçkinleri bu problemle başbaşa kalmadı; ebeveynler çocuklarını Çin okullarına gönderebildiler (Uygurca seçmeli ders olarak öğretiliyordu). Ancak 2003'ten beri, okul müfredatlarında Çin edebiyatı hâriç, Çince dersi zorunlu tutuluyor. Uygurca ikinci dil statüsünde. Bu yeni kural, Han Çinlileri ve Uygurlar arasında önemli bir niza konusu. Pek çokları kültürel soykırım olarak görüyorlar bunu; veya Abdurrahman gibi, beyin yıkama olarak. Taşrada komik durumlara da yol açıyor. Urumçi'deki Çin dili üniversitesinde okumuş, Kaşgar'ın bir köyünde görüştüğüm, oradaki tek Çince öğretmeni olan ve öğrencilerinin hepsiyle selamlaşamayan Nadira adlı yeni bir öğretmen bana şunları anlattı: "Kimin iki dilli okula kimin diğerlerine gideceğini siyasi liderler seçiyor." Bu tür keyfi kararlar, zaten zorunlu Mandarin Çincesine husumet besleyen ailelerin öfkesini ziyadeleştiriyor.Urumçi Üniversitesinde bir bölümün başındaki Nazım ise toplumu için bir fırsat görmekte: "Kendi anadiline sahip olma – kültürünü muhafaza etmek için onun nasıl yazıldığını bilmen gerek – ve iş ve çalışma hayatı için Çince bilme imkanını vermektedir." Orta sınıftan pek çokları gibi Nazım da çocuklarını hayattaki şanslarını artırmaları için Çin okullarını gönderen toplumun müreffeh kesiminin Uygurca'yı tedricen terk etmesinden korkuyor. Ebeveynler gitgide daha az konuşuyorlar ve anadillerinde okuryazarlık oranı azalıyor: "Dil işte böyle ölür" diyor. Gençler daha dikkafalı. Baştan beri Çince öğrenim gören Assiane, görüşünü bildirmek için eski meslektaşlarının ayrılmasını bekledi. "Uygurca öğrenimin kapsamını sınırlandırarak işe başladılar ve öldürerek bitiriyorlar" dedi. Öğrenciliğinin geçtiği Yunnan'da azınlık dilleri artık öğretilmiyor. Assiane, kimlik kaybına giden uzun bir yolda olunduğunu öngörüyor ve "eğitim, kültürümüzü folklore indirgemekte" diyor. Çok az Han Çinlisi kabul etse de inkar edilemez bir gerçeklik bu. Bunlardan bazıları, mesela bir fotoğrafçı olan Zhang Wi, Uygurların şikayetlerini dinlemekten usanmış: "Etnik azınlık üyeleri, bonus sisteminden dolayı, üniversiteye giriş imtihanlarında tercihli muamele görüyor. Kamu kurumlarının yönetim mevkilerinde yerleri hazır. Yazarları, çalışmalarını Han Çinlilerine nazaran daha kolay yayınlıyorlar." Ve yetenekli bir Han Çinlisinin liyâkatsiz bir Uygur karşısında gözardı edildiği bir örneğe gönderme yapıyor. 2003 yılından beri kanunlar, yönetimleri bir Han Çinlisi bir de Uygur azınlık üyesinin bulunduğu ortak liderliğe mecbur ediyor. Ancak güç, çoğu kez, Han Çinlisinin elinde oluyor. Bölge yönetimindeki durum bu: Bir Uygur olan Nur Bekri Başkan fakat ipleri elinde bulunduran kişi parti sekreteri Wang lequan; bu kişi bölgeyi 1994'ten beri demir yumrukla idare ediyor. Temmuz ayında yaşanan çatışmaların Çin adına utanç verici olduğunu düşünen eski bir Pekin komünisti "Wang Lequan durumu anlamıyor. Kalbinde sevgi yok. İnsanların ruhunu anlamıyor"; "Wang, liberalizm ve baskıyı insanlara veya kültüre saygı duymaksızın birleştiriyor. Tutumu, kolonyalizmden ziyâde otoriteryanizme yakın" diyor. Fi Yang, sınırları BM tarafından tanınmış Sincan'ın Çin'in ayrılmaz bir parçası olduğunu hatırlatıyor bana. Siyasete hizmet eden tarihTarih, her zaman olduğu gibi, siyaseten mesûl – tarihi gerçekler düzenli bir şekilde hizmete sokuluyor ve mevcut ihtilaflarda çarpıtılıyor. Kaşgar'ın tozlu, çok az ziyaret edilen müzesinde bir işaret var: "İ.Ö. 60...Han Hanedanlığı döneminde mahalli yönetim tesis edildi. Sincan o tarihten beri Çin devletinin parçasıdır." Uzun zamandır hâkim olan resmi versiyon bu fakat "bölgenin ilk sâkinleri Çinlilerdi" fikri lehine artık vazgeçildi. Taklamakan çölünde bulunan Hint-Avrupa mumyaları bu iddianın ileri sürülmesine bahane oldu. Sincan, İpek Yolu güzergâhındaydı ve ırkların, kültürlerin ve savaş beylerinin bir karmasını gördü. Onu tek bir etkiye indirmeye çalışmak saçmadır. Diğer yandan, Dünya Uygur Kongresi'nin yaptığı şekilde, "eyaletin kolonileştirilmesini" komünistlerin 1949'taki gelişiyle tarihlendirmek de gerçeği yansıtmamaktadır (Fransa basını da bu görüşü kabul eder). Sincan'daki ilk Çinli siyasi mevcudiyeti 1750'lere, Mançu Hanedanlığına gider. Ayaklanmaların arefesinde, sekizinci imparator Doaguang, asimilasyon politikasının parçası olarak ilk "yeniden inşa bürolarını" kurdu. Eyalet 1884'te Çin'in parçası oldu (New Mexico 1846'da, California 1850'de ABD'nin parçası olmuştu). Tarihin doğrusal olmadığı doğrudur ve Sincan'ın çeşitli defalar bağımsızlık teşebbüsü oldu. Kaşgar Emirliği, Osmanlı imparatorluğu, Rusya ve İngiltere'nin tanıması sayesinde 1864'ten 1877'ye kadar ayakta kaldı. Kısa ömürlü Doğu Türkistan Cumhuriyeti Kasım 1933'ten Şubat 1934'e kadar yaşadı. Ve nihayet 1944-49 yılları arasında, Sovyet uydusu ve üç kuzey şehrinden oluşan İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti varoldu. Rémi Castets'in dediği gibi, "bazen Çin'le rekabet etmiş güçlü bir imparatorluğun veya krallığın vârisi olma hissiyatı" iz bırakmıştı. Uygurların pek çoğu gerçekte bağımsızlık arayışında değil de adalet ve kimliklerinin tanınması arayışındalar. Abdurrahman "on yıl öncesine nazaran daha iyi durumda olabiliriz fakat halen geriden geliyoruz" diyor. Kişi başı GSYİH Shihezi'de (nüfusun yüzde 90'ı Han) 15.016 yuan, Aksu'da (yüzde 30 Han) 6.771 yuan, Kaşgar'da (yüzde 8.5 Han) 3.497 yuan ve Hotan'da (yüzde 3.2 Han) 2.445 yuan. Bu aleni çirkinlik, etnik merkezli eşitsizlikler Uygurları İslama yönlendiriyor. İslam, muhalefetin ve kimliklerini olumlamanın tek vâsıtası (...) Sincan'ın azınlıkları ve Uygurlar, kültürlerini ezen modernleşme, refahtan uzak kalmalarına yol açan ayrımcılık ve ayırtedici özelliklerini öğüten otoriteryanizm arasında tuzağa düşmüş durumdalar. Yerlerinden edilmeleri dini olmaktan çok sosyal ve kültürel. Pekin'in Sincan'a verdiği özerklik isimden öteye geçmediği müddetçe devam edecek bir durumdur. Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı

MAZLUMDER TRABZON ŞB. ŞUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU


MAZLUMDER Trabzon Şube Başkanı Mehmet Çınar, Uygur Türkleri’ne yapılan katliam nedeniyle Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hu Jintao hakkında Trabzon Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

Çin’de Uygur Türklerine yönelik katliam yargıya taşınıyor.

MAZLUMDER Trabzon Şubesi Başkanı Mehmet Çınar, Çinli yöneticiler hakkında suç duyurusunda bulundu.Dava nedeniyle Trabzon Adliyesi önünde basın açıklaması yapan MAZLUMDER Trabzon Şube Başkanı Mehmet Çınar, "Doğu Türkistan’da yaşayan ‘Uygur Türklerine’ karşı Çinli yetkililer tarafından yapılan insanlık dışı hareket ve zulümler son yıllarda soykırım ve katliama dönüşmüştür. Sadece geçtiğimiz haziran ayı içinde meydana gelen olaylarda 3.000’den fazla insan öldürülmüştür. Doğu Türkistan bölgesi komünist parti başkanı Wang Leguan bir TV kanalında bağımsızlık yanlısı direnişçilere karşı ‘yeniden islâh etme’ sürecinin başlatılacağını belirterek ; ‘Uygur Türkleri başlarını çıkardıklarında hemen vurmalıyız. Saldırmalarını beklememeliyiz. Bu kış ve önümüzdeki baharda bütün bölgede bağımsızlık hareketlerine karşı yeniden islâh faaliyetlerini başlatacağız’ diyerek Çin’in niyetini açıkça ortaya koymuştur. Doğu Türkistan’da tüm dünyanın gözleri önünde, Çinli yetkililer tarafından tam bir zulüm, katliam ve soykırım yapılmaktadır. Dünyanın bu olaylara seyirci kalması insanlık ayıbıdır" dedi.

MAZLUMDER Trabzon Şubesi olarak Doğu Türkistan’da yapılanlara seyirci kalmadıklarını belirten Çınar, "Tüm duyarlı, vicdan sahibi insanları Doğu Türkistan’daki olaylara karşı duyarlı olmaya çağırıyoruz. Bu nedenle Doğu Türkistan’da yaşayan ‘Uygur Türklerine’ karşı yapılan bu zulüm ve soykırımın sorumluları olarak gördüğümüz; Çin Cumhurbaşkanı Hu Jientao, Çin Başbakanı Wen Jiabao, Çin Kamu Güvenliği Bakanı Meng Jianzhu, Çin Genelkurmay Başkanı: Çın Bingdı, Çin Uygur Bölge Başkanı Nur Bekri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunarak, haklarında soruşturma yapılarak dava açılmasını, şüphelilerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisine girmeleri halinde tutuklanmaları için yakalama emri çıkartılarak cezalandırılmalarını talep ediyoruz" diye konuştu.Çınar, daha sonra Avukat Ayşe Sula Köseoğlu ile birlikte Trabzon Adliyesi’ne girerek dava dilekçesini teslim etti.

http://www.gunebakis.com.tr/haber.php?id=19787&t=%C3%87in%E2%80%99e_su%C3%A7_duyurusu

4 Eylül 2009 Cuma

MAH BİLDİRİSİ

DÜNYA KAMUOYUNUN DİKKATİNE
04 Eyl 2009 14:24

DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ SON OLAYLAR HAKKINDA

MAH BİLDİRİSİ

3 Eylül 2009 tarihinde Doğu Türkistan'ın Merkezi Urumçi Şehrinde Çinliler tarafından yapılan gösteriler tamamen Çin Devletinin tezgahı olup,
sistematik bir şekilde Doğu Türkistan'daki Türkler etnik temizleme ile karşı karşıyadır. Etnik temizlik hareketinde, tarihten beri uygulanagelmekte olan maddi/manevi Çin işkencelerine başvurulduğu gibi, yeni yöntemler de denenmektedir. Bunlar;
26 Haziran 2009 Guandong Etnik Temizlik Olayı ile başlayan ve 5 Temmuz 2009'da Urumçi'de devam eden olaylar sırasında Çin'in web sitelerinde "Domuzları öldürün" şeklinde Türklerin öldürülmesi için yayınlar yapılmıştır. Nitekim bu soykırımda öldürülenTürkler, demir sopalarla başlarına vurularak öldürülmüştür. Öldürülmekten kurtulan Uygurlar eğer elleri kelepçelenerek tutuklanmışlar ise o şekilde resmi görevlilerce öldürülmüşlerdir.
Gözaltına alınmayan, tutuklanıp işkence görmeyen Uygurlar ise evlerine hapsedilmiş ve geceleri Çinlilerin baskınlarıyla öldürülmeyi bekleme işkencesine veya öldürülme gerçeğine maruz kalmışlardır.
Büyük bir çoğunluğu resmi iş bulamamış, seyyar satıcılık vesaire ile geçinen ve zaten fakir olan Uygurlar sokağa çıkma yasaklarından ve hayati tehlikeden dolayı işe gidip para kazanamaz duruma gelmiş ve işlerini kaybetmiş, evlerinde beslemk zorunda kaldıkları aileleri ise açlıkla karşı karşıya kalmıştır.
Aç ve hasta bir şekilde, aileleri ölüm ve işkence ile korkutarak evlerine hapsetmek ve dayanamayıp çıkanları da farklı işkencelerle öldürmek Çin'in son işkence yöntemidir.
Buraya kadar olan işkencelere ilave olarak bu defa hem psikolojik, hem de maddi boyutu olan bir işkence türü bulmuştur: ŞIRINGA. Bu yöntemle binlerce Uygur çocuğu okullarda, binlerce Uygur da yolda sokakta, yakalandığı her yerde öldürücü ilaçların şırıngalarla zerkedilmesi suretiyle öldürülmektedir. (Yaklaşık bir aydır iğne batırılma şikayetleri artmıştı, buna son aşı şırıngası olayı eklenmi ve büyük infiale sebep olmuştur.)
26 Hazirandan bu yana hiç abartısız 50-60 bin Uygur Türkü'nün olaylar, gözaltılar, tutuklamalar sırasında öldürüldüğü belirtilmektedir. Verilen ölü, yaralı ve idam sayıları asıl sayıların yanında devenin bir tüyü kadardır. Meçhul yerlerde, başından darp edilerek, kurşunlanarak, yakılarak, meçhul yöntemlerle infazlar gerçekleştirilmektedir. Bu şekilde akıbeti belirsiz 100 bine yakın Uygur vardır.

Çin her türlü basın-yayın ve bilgi kaynaklarını istediği gibi yönlendirmektedir. Haberler saptırılmaktadır.

Bölgede incelemelerde bulunanlar kandırılmaktadır. Yeni inceleme heveslileri olmaması için, bölgeye gelen heyyetlere gözdağı verilerek sindirilme operasyonları yapılmaktadır. (Havaalanı, otel, sokak, yemekler vesaire)

Gazeteci ve televizyoncuların sınırlı bir alanda çalışmalarına izin verildiği için yansıyan haberler ve görüntüler gerçeğe yaklaşamamaktadır.

2 Eylül 2009 tarihinde 1000'e yakın Uygur şırınga saldırılarını ve akıbeti belirsiz Uygurların durumunu protesto etmiş, bunun üzerine Çin Devleti bölgeye yerleştirdiği paramiliter güçleri harekete geçirmiş ve 3 Eylül 2009 gösterilerini organize etmiştir.

3 Eylül 2009 tarihinde yapılan gösteriler, Çin devletinin, Çin hapishanelerinden serbest bırakarak, Uygur Bölgesine, Uygurları bölgeden boşaltmaları için, yerleştirilen Çinlilerin yeni bir etnik temizliğe başladığını göstermektedir. Çünkü ne hikmetse Çinli göstericilere hiçbir şey söylenmezken, Uygur göstericilerin üzerine ateş açılmaktadır.

3 Eylül'ü 4 Eylül'e bağlayan gece 14 Uygur öldürülmüş olup, faili meçhul ölü sayısının artmasından korkulmaktadır.

DÜNYA BU ETNİK TEMİZLİĞE GEÇİRİLECEK HER TÜRLÜ KILIFI GÖRECEK OLGUNLUKTADIR.
ŞIRINGA BAHANESİYLE YENİDEN BAŞLATILACAK "UYGUR AVI"NA DUR DENİLMELİDİR.

Dünyaya yansıyan haber ve görüntülerin yanında, sitemizdeki görüntü ve fotoğraflardan da Çin'in resmi görevlileri gözetimindeki sivil/yarıresmi Çinlilerin yaptıkları katliam ve işkencelerin, SOYKIRIMIN ve infialin boyutlarını görmek mümkündür.

Uygur çocuklarının şırınga ile öldürülmesine şahit olan masum Çinli çocukların aileleri Çin Komünist Partisi'ne ve azmış Çinlilere rağmen bu duruma tepkilerini göstermektedirler.

Dünyanın bütün insanlarını Çin'in bu vahşetini durdurmak için durup düşünmeye ve hemen ne gerekiyorsa yapmaya çağırıyoruz.

Birleşmiş Milletleri, Devletleri, Türkiye ve Türk Devletlerini göreve davet ediyoruz.

Hür basını göreve davet ediyoruz. Eğer bir hür basın varsa!

Bu olaylarda rolü olan bütün yetkililer, olaylara bilerek ve isteyerek karışan Çinliler ve masum-mazlum insanların ölümüne seyirci kalanlar tarih önünde hesap vereceklerdir.

Son mazlum kurtulana kadar hareketimiz Dünyadaki bütün mazlumların yanında olmaya devam edecektir.

MAZLUMLAR İÇİN AYDINLAR HAREKETİ

MAH

http://sites.google.com/site/mazayhar/son-duyuru

'Doğu Türkistan'da Çin Hükümeti Uygurlara Karşı Gösteriler Düzenliyor

Çin Hükümetinin Düzenlediği Uygurlara karşı gösterilerde Çinliler Uygurları Yok etmek için elinden geleni yapmaya çalışıyor, devlet arkasından destekliyor. 5 Temmuz barışcıl şekilde Gösterilerde bulunan yüzlerce Aydınlarımızı ateşle cevaplayan çin hükümeti bu kez silah yerine Çinli göçmenleri kullanarak Uygurların Ruhunu düşürmeye çalışıyor..
http://gokbayrak.com/gallery/displayimage.php?album=lastup&cat=0&pos=1

Doğu Türkistan: Yaşlı tarihin yankısı

Turan topraklarının önemli bir parçası olan Doğu Türkistan yine "Çin işkencesine" maruz kalmakta. Yalnız bu sefer durum biraz şaşırtıcı. Şaşırtıcı olmasının sebebi ise Türkiye’de Doğu Türkistan meselesinin ilk defa yakından takip edilmesi ve gün be gün televizyonlarda, gazetelerde devamlı adeta dakika dakika Doğu Türkistan haberlerinin verilmesidir. Bundan evvel Doğu Türkistan’daki hiçbir gelişmeye hiçbir olaya yer vermeyen basın ve televizyonlar birden Doğu Türkistan’da uygulanan "Çin işkencesine" dikkat kesildiler. Çin’in 18.asrın ikinci yarısından itibaren Doğu Türkistan’da uyguladığı kültürel, dini, iktisadi, demografik baskılara; nükleer denemelerine sessiz kalan Türkiye birden Türk soydaşlarını hatırladı ve yüzünü Doğu Türkistan’a döndü. Bu yüzünü dönme SSCB’nin çöküşü ile Türkiye’de mantar gibi çoğalan Sovyetologlar dönemini anımsattı. Çünkü bu seferde Doğu Türkistan uzmanları türedi. Günümüzün moda tabiri ile "googledığı" bilgilerle televizyonlarda Doğu Türkistan’ın stratejik ve tarihi önemi üzerine "önemli ve geniş" bilgiler demeti ile bizleri bilgilendirdiler ve devam ediyorlar. Konuyu daha anlaşılır hale getirmek için uzmanlarımızdan bazılarının söylediklerini yazalım ve yazımızı o engin bilgiler üzerine inşa etmeye çalışalım: "Doğu Türkistan’ın ismi tartışmalıdır. Çinliler ona Sincan diyor. Doğu Türkistan’da yaşayanlar ise Doğu Türkistan"... "Doğu Türkistan’ın mavi bir bayrağı var biliyorsun"... "Evet mavi zemin üzerine ay yıldız"... "Doğu Türkistan’da olan olaylara Türkî Cumhuriyetler sessiz kalacaktır çünkü Doğu Türkistan’dan İslami terör tehdidi var ve buna zaten Rusya’da izin vermez"... Yukarıda verdiğimiz uzman-gazeteci yorumlarının ne kadar ilmi temellere ve Türkistan halklarının gerçeklerine yakın olduğunu gördük! Yeri gelmişken belirtmek isteriz bugüne kadar Doğu Türkistan üzerine en güzel açıklamayı Sayın Ahad Andican Bey yapmıştır. Yüzyıllardan beri Doğu Türkistan’da uygulanan soykırıma karşı tepkisiz kalan Türkiye tepkisini gösterirken yine Türkistan hakkındaki bilgisizliğini ortaya koymuştur. Daha da açarsak yine "hazırlıksız yakalanmıştır" Doğu Türkistan konusunda. Şimdi o güzel yorumlardan hareketle yazımıza devam edelim. Öncelikle Doğu Türkistan’ın tartışmalı isminden başlayalım. Bu yorumu yapan gazeteci Doğu Türkistan üzerine yorum yapmadan evvel hiç tarih kitaplarını karıştırmamış yahut Doğu Türkistan hakkında diğer uzmanlar gibi internete girerek "googlemamış". Bizim bildiğimiz Sincan Ankara’da bir semt sadece. Biz Sincan semtinden başka bir yer bilmiyoruz tarihte. Eğer o gazeteci biraz tarih kitaplarını karıştırsaydı Doğu Türkistan isminin hiç de tartışmalı olmadığını sadece Çinlilerin o "tartışmayı" yaptığını anlayacaktı. Sömürgeci ülkelerin uyguladığı yer isimlerini değiştirme hepimizce malumdur buruda uzun uzun "tartışmanın" gereği olmadığı fikrindeyiz. Asıl tartışmamız gereken yine terimler ve kavramlar üzerine olması gereklidir. Çünkü Türkiye’de Türkistan konusunda hâlâ kavramlar ve terimler doğru kullanılmamaktadır. İşte bu yüzden Türkistan ile ilişkilerimiz tam yerine oturmamaktadır. Orta Asya, Türkî, Sincan gibi terimler her vakit belirttiğimiz gibi yanlış terimlerdir ve sömürgeciliğin keşif kollarının "böl ve yönet" politikasının uzantılarıdır. Mesela 1992 yılından bu yana Türk Cumhuriyetleri Orta Asya terimini kullanmamaktadır. Onun yerine Merkezi Asya terimini kullanmaktadır ve bu terim Ruslar tarafından da Avrupalılar tarafından da kullanılmaktadır. Sadece biz kullanmamakta ısrar ediyoruz. Bunun sebeplerinden birisi "Turancılık" korkusudur. Türkistan ile ilişkilerimizde "Turancılık" korkusu ileriye dönük yapılacak bütün girişimlerin önünü tıkamaktadır. Türkiye bundan korkmamalıdır. Korktuğu sürece jeotarihi ve jeokültürel alanı ile yüzleşemez. Dolayısıyla ne onlar bizi anlayabilir ne de biz onları. Aynı şeyi Doğu Türkistan meselesinde de görmekteyiz. Devlet yetkililerinin, siyasi partilerin ve diğer kuruluşların üstüne basa basa "Sincan" demesini yüzleşmeden bir kaçış olarak görüyor ve yorumluyoruz. Özellikle yıllardır Doğu Türkistan meselesini/davasını Türkiye’de devamlı olarak gündeme getiren ve savunan MHP ve Türk Milliyetçilerinin dahi "Sincan" kervanına dâhil olması Türkiye’nin hem genelde hem de özelde Türkistan davasına hangi merkezden baktıklarını göstermektedir. Her vakit olduğu gibi, Türkistan ile ilgili açılımlarımızda içten ve dıştan gelen "baskılar" Doğu Türkistan meselesinde de hemen basın ve televizyon aracılığıyla pompalanmaya başlandı. Kullanılan cümleler aynı fakat cümle içinde coğrafi yer adları ve kavramlar değişik o kadar. Yukarıda yazdığımız gibi "Turan korkusu" ile Türkiye’nin dış açılımlarında özellikle Türkistan merkezli açılımlarında bu açıkça görülmektedir. Hemen Türkiye’nin iç meseleleri gündeme getirilerek Türkiye’nin alacağı tavır, uygulayacağı siyaset bulandırılarak Türkiye’nin manevra alanı daraltılmaktadır. Bu iç meseleler hepimizce malumdur: ermeni meselesi, kürt meselesi, "PanTürkizm öcüsü" v.s. Doğu Türkistan meselesinde de olduğu gibi Çin ve Türkiye’nin durumu karşılaştırılarak ortak paydalar tespit edilmiş ve Türkiye’ye belli ölçüde hareket alanı bıraktırılmıştır. İçteki büyük uzmanlar ve gazeteciler kendi işlerine düşen görevi yerine getirirken Brüksel, Washington, Moskova devreye girerek Türkiye’ye aba altından sopa gösterilerek "sakın ha! Orada Türk kökenli soydaşların olabilir ama Turancı politikalara izin yok" demişlerdir. Hem içten hem de dıştan yapılan bu pompalamaların etkisi ile halkta da kafa karışıklığı oluşmakta ve asıl hakikatleri görememektedir. O yüzden yıllardan beri halk arasında Türkistan hakkında efsaneler ile örülü bilgi kırıntıları ve tetikçi gazetecilerin ve gazetelerinin yazdıkları "google" dipnotlu bilgiler dışında fazla bilgi mevcut değildir. Türkiye’nin "Turan korkusu" olmamalıdır. O korku malum olduğu üzere Rusya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde mevcuttur. Mesela Rus televizyonlarının değişmez konuğu ve yorumcusu Jirinovski her konuşmasında meseleyi Türk Birliğine getirerek buna engel olunması gerektiğini ısrarla belirtmektedir. Yüzyıllardır bilinçaltlarına işlemiş bu korkuyu halkın bilincinde de canlı tutmak için devamlı çalışan Ruslar ve Avrupalılar bunu kendileri açısından tarihin sonu olarak gördükleri ayan beyan ortadadır. Turan korkusunu bu ülkeler hem bize karşı hem de Türk Cumhuriyetlerine karşı dış politikalarında bir baskı aracı olarak kullanmaktadırlar. Ayrıca bu ülkeler kendi stratejik açılımlarında, iç ve dış manevra alanlarını geliştirmede ve genişletmede bu korkuyu güzel bir şekilde kullanmaktadırlar. Her vakit belirttiğimiz gibi Türkiye ve Türkistan jeotarihi ve jeokültürel alanı ile yüzleşmediği sürece bu baskılar devam edecektir ve Türkistan ve Türkiye’nin ilişkileri hep akim kalmış "diplomatik söylemlerin" kucağında hamasi söylemlerin esiri olmaya devam edecektir. İşte bu yüzdendir ki Turan toprağının parçası Doğu Türkistan meselesinde Türk halkları olarak ortak hareket edemedik. Devlet düzeyinde Türk cumhuriyetleri ortak hareket ederek Çin’e karşı tepki koymamışlardır. Bunlar bizlerin ayıbıdır. Şangay İşbirliği örgütüne üye Türk Cumhuriyetleri Şangay sınırlarını aşamazken Türkiye ise Brüksel sınırını aşamamıştır. Doğu Türkistan her vakit olduğu gibi yalnız ve kimsesiz yaşlı tarihin yankısında bir derkenar olarak kalmıştır yine. Birde kısaca şu "bayrak meselesine" değinmek isteriz. Doğu Türkistan’ın bayrağının mavi zemin üzerine ay yıldız olması orada yüzyıllardan beri uygulanan nükleer denemelere, soykırıma ne gibi bir etkisi olabilir? Doğu Türkistan’ın sömürgeden kurtuluşunda nasıl bir yol tayin eder biz doğrusu pek anlam veremedik. Şimdi bir misal verelim Kazakistan’da 1917 yılında kurula Alaş Orda Özer cumhuriyetinin iki bayrağı vardı. Bunlardan birisi kızıl zemin üzerine ay-yıldız diğeri ise yeşil zemin üzerine ay yıldız idi. Şimdi buna bakarak Alaş Orda hareketini İslamcı bir hareket olarak mı yoksa milliyetçi bir hareket olarak mı değerlendirmeliyiz? Doğu Türkistan’ı da aşırı PanTürkist hareket olarak değerlendirebiliriz o vakit öyle değil mi? Bilgisizliğimizi bayrağı misal vererek kapatmaya çalışmak Doğu Türkistan’ın yüzyıllardan beri içinde olduğu duruma kurtuluş olamaz bunu uzmanlarımız ve gazetecilerimiz iyi bilmelidir. Yine Türk Cumhuriyetlerinin (Türkî değil Orta Asya değil Merkezi Asya) Doğu Türkistan’da ki olaylara karşı alacağı tavrı aşırı İslamcı akımlarla ilişkilendirmek ve oradan meseleyi Rusya’ya bağlamakta büyük bir hatadır. Her vakit olduğu gibi Türkiye’nin ve Türk Cumhuriyetlerinin iç ve dış siyasetteki söylemlerine, ilişkilerine Rusya’yı eklemlemek yukarıda Turan korkusunda bahsettiğimiz yaklaşımlarla aynıdır. Özellikle Türkiye- Türkistan ilişkilerin yahut Türk Cumhuriyetlerinin kendi aralarındaki ilişkilerde İslami terör ve Rusya’nın eklemlenmesi meseleleri çözmekten öte iyice karmaşık hale getirmek maksadı ile yapılmaktadır. Böylece kimse asıl hakikatleri görememektedir.Sayın Ahmet Davudoğlununda dediği gibi: "Eğer kriz üzerine siyaset yapılırsa kriz çoğalır fakat vizyon üzerine siyaset yapılırsa vizyon genişler ve kriz azalır". İşte Türkiye- Türkistan jeotarihi ve jeokültürel alanında vizyondan çok iç ve dış kriz temelli siyasete yöneliş olduğu için hep kırılmalar yaşanmaktadır. Bu kırılmalar bugünde hâlâ devam etmektedir. Mesela Aral Denizi konusunda Türk Cumhuriyetleri ortak bir birliğe varamamıştır. Birliğe varılamamasının sebebi geçmişten bugüne kadar gelen kırılmalardır. Bu ve buna benzer kırılmalardan dolayıdır ki Doğu Türkistan davası yine "önemli haber" değerinden ibaret diplomatik söylemlerin ve yüz kızartıcı genelgelerin esiri olarak gündemde yerini almış ve gıyabi cenaze namazları ile ruhlarımız, inancımız, bilincimiz rahatlatılmıştır. Bizim aklımıza gıyabi cenaze namazları ile ilgili şöyle bir soru takıldı: Acaba biz kıldığımız gıyabi cenaze namazı ile Türkistan davamızın cenaze namazını mı kıldık? Jeotarihi ve jeokültürel alanımızla yüzleşmekten ve hakikatleri konuşmaktan yine bir kaçış yolu mu idi?(yeri gelmişken yıllardır Doğu Türkistan ismini ağızlarına bile almayan ve Doğu Türkistan’ı ideolojik dar kalıplar içine hapsedip "ötekileştiren" İslamcıların o cami senin bu cami benim gıyabi cenaze namazlarına koşturmaları da herhalde günah çıkarmak içindi) Daha bu sorulara birçok soru ekleyebiliriz. Günümüzde facebookta üç İhlâs bir Fatiha oku bir yıldız koy arkadaşına gönder diyerek milyarlarca Müslüman’a ulaşalım dünyaya gösterelim grupları kurarak; e-postalarda Kelime-i Tevhid, Kelime-i Şahadet yazıp ne kadar çok kişiye gönderirsen o kadar çok Kelime-i Tevhid, Kelime-i Şahadet getirmiş olursun diyerek güzel dinimizi sanallaştırırken şunun farkında değiliz: bunlar hem toplumda yozlaşmaya yol açmaktadır, hem de kutsallarımızı, kutsal davamızı yaralamaktadır. Böylece geleceğe garibe-i hilkat söylemlerin sanal ahvali ile birlikte yaralı bilinçler, içleri boşaltılmış kavramlar ve terimler bırakmaktayız. Bunlar böyle devam ettiği sürece devlet ve toplum bazında daha çok gıyabi cenaze namazları kılarız ve kırılmalar bize ne doğu Türkistan’ı anlamamızı ne de Türkistan davamızın vizyonu geniş, ileriyi görebilen kişilerin elinde gelişmesine sebep olabilir. Bu dava için bir şeyler yapan insanları dışlanıp onları cahillikle, bilgisizlikle, iftiralarla suçlarken "emektar provokatörler" bilgisizliklerini bayrakla kapatarak topluma ve devlete yön vermeye devam ederler. Ve eminiz ki bir gün bağımsızlığına kavuşan Doğu Türkistan’ı da "Bunlar Çinleşmiş Türk değil. Türklüğü kabul etmiyorlar" söylemleri içinde yeni "Adriyatik’ten Çin Seddi’ne" siyasetimizi belirler ve "hazırlıksız yakalanma psikozlarında" Ahmet Kemal İlkulların, Adil Hikmet Beylerin; Enver Paşa´ların kemiklerini sızlatmaya devam ederiz. Yaşlı tarihin yankısında Doğu Türkistan unutkan tarih olarak kalmamalıdır. Jeotarihi ve jeokültürel alanımız Çin’den yahut Rusya’dan gelecek turistlere endekslenip hakikatleri konuşmaktan ve yüzleşmekten kaçmamalıyız...
http://www.aygazete.com/?54460

3 EYLÜL OLAYLARIYLA İLGİLİ İLK BİLGİ VE TEPKİLER GELMEYE BAŞLADI

BASIN BİLDİRİSİ
Değerli basın mensupları:

Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de dün Uygur halkı bir kez daha sokaklara döküldü. Olayların başlama nedenin temelinde ise 5 Temmuzda meydana gelen olaylar sonrası Çin hükümetinin Uygur halkına yönelik uygulamakta olduğu sistemli yok etme politikası yatmaktadır.

Doğu Türkistan’da Çin hükümet yetkilileri geçen hafta ilkokul öğrencilerine yönelik başlattığı aşı kampanyası uygulaması sonrası aşı olan çocuklardan 850 menfi etkilenmiş olup bunlardan bir kısmı hayatını kaybetmiştir.

Birkaç gündür Urumçi şehrinde özellikle Uygurların yoğunlukta olduğu yerlerde Çinliler ellerindeki mikrop taşıyan şırıngaları Uygurlara rast gele batırmaya başlamış bu olaylar halkta çok büyük infial uyandırmıştır. Bu olaylar devam ederken Uygur, Hui ve Moğollardan yaklaşık 9 kişi durumu Çin komünist partisi yetkililerine bildirmiştir. Çin’in Uluslararası Radyosunun haberine göre15 kişinin yakalandığını, Sincan Komünist Partisi Siyasi İşler Başkanı Cu Haylun’da yakalanan 15 kişiden 4'ünün tutuklandığını belitmiş ise de bölgedeki halk panik içinde sokağa çıkamaz bir durumdadır.

Halkın vilayet konağı yakınında toplanarak protesto gösterisi yaptığı yönünde bilgiler geliyor. Uluslararası ajanslar da bunu doğrulamakta. 5 Temmuz'da başlayan olaylarda tutuklananlara işkence uygulandığı yönünde bilgiler geliyor. Tutuklamaların da devam ettiğini de duyuyoruz. Protesto gösterisi bunlara yönelik düzenleniyor
Bağımsız gözlemcilerin bölgeye gitmediğinden bütün kontrol sadece Çin hükümetinde ve Halkta olağan üstü bir belirsizlik, çaresizlik içinde ne yapacağını bilemez durumdalar.Çin'e Hür dünya ve Birleşmiş Milletler 'dur' demez ise yine binlerce insan hayatını kaybedebilir. Çin toplu kıyımlarına devam edebilir.

5 Temmuz’da Urumçi’de yaşanan binlerce kişinin ölümü ve onbinin üzerinde tutuklamanın yaşandığı olayların tekrarlanmaması için başta Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden, İslam dünyasından ve Birleşmiş milletlerden oluşan bağımsız gözlemcilerin acilen bölgeye giderek olayları yerinde incelemesini ve Çin hükümetinin yaptığı bu soykırımı durdurmaya davet ediyoruz. 03.09.2009
.

Seyit TÜMTÜRK
Dünya Uygur Kongresi
Başkan Yardımcısı ve

Doğu Türkistan
Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı
İrtibat: 0532 402 64 92