31 Temmuz 2009 Cuma

Çağdaş Barbarlık ya da Doğu Türkistan Katliamı

Eriman TOPBAŞ
Arşiv
1750 yılından itibaren Çin işgaliyle karşı karşıya kalan Doğu Türkistan, tüm direncine rağmen işgali maalesef durduramamıştır. Mehmed Yakup Bey’in önderliğinde toplanan Doğu Türkistan Türkleri, 1863 yılında Kaşgar merkezli bir devlet kurmayı başarırlar ancak bu devletin ömrü çok uzun olmaz. Mehmed Yakup Bey’in ölümünden bir yıl sonra, Doğu Türkistan Çin tarafından tamamıyla işgal edilir (1878) ve 1884 yılında Şin-cang "Yeni Topraklar" adıyla Çin imparatorluğunun 19. eyaleti olarak ilan edilir. 1949 yılına kadar iki cumhuriyet (1933, 1944) kurulmuş olsa da, bunların da ömrü uzun olmamış ve bu tarihten itibaren Çin işgali daha da güçlenerek günümüze kadar gelmiştir. Çin’in sömürgesi haline getirilmiş olan Doğu Türkistan, başta başkent Urumçi olmak üzere nüfus açısından Uygur Türklerinin aleyhine bir durum arz etmektedir. Ülkenin sahipleri işgalciler tarafından sistematik bir şekilde öldürülmekte, zindanlarda çürütülmekte veya malı mülkü yağmalanarak göçe zorlanmaktadır. Çinli işgalcilerin mevcut uygulamaları böyle devam ederse, kendi kıt imkanlarıyla yaklaşık 250 yıldan beri direnen Uygur Türkleri birkaç nesil sonra, muhtemelen öz vatanlarını turist olarak bile ziyaret edemez hale geleceklerdir. Peki, bu vahşet karşısında hür dünya ne yapmaktadır? Dünya, insanlığa insan merkezli bir uygarlığı armağan eden nadide bir kültürün Çinli barbarlar tarafından çok kaba bir biçimde yok edilişini seyretmektedir. Dünya seyrettikçe barbarlar daha da vahşileşerek vahşetlerini daha rahat bir biçimde sürdürmektedirler. Anlaşılan vahşeti seyreden her ülkenin fırsatını bulduklarında ortaya koyacakları vahşet alanları bulunmaktadır. Dolayısıyla vahşet karşısında sessiz kalmayı tercih etmektedirler. Dünya vahşeti en az tepkiyle izlerken Türkiye ne yapmaktadır? Türkiye, adeta Bilge Kağan’ın yaklaşık 1300 yıl önceki tespitlerine uygun hareket etmektedir. Bilge Kağan 13 asır önce “Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla uzak milleti öylece yakınlaştırırmış. Yakınlaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa, kabilesi, milleti, akrabasına kadar barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin!” uyarısında bulunmuştur (Ergin, 1978:18). Türk devlet yetkililerinden kaç tanesinin bu uyarıdan haberi vardır? Çin, Bilge Kağan’ı anlama güçlüğü içinde bulunan Türk devlet yetkililerine, O’nu anlamalarını sağlamak için elinden gelen gayreti göstermektedir. Çinli yetkililer çok somut örneklerle kendilerine güvenilmeyeceğini ortaya koymaktadırlar. Bu gayretleri nedeniyle Çin devlet adamlarına teşekkür etmemiz gerekir. Adamlar, dost olmadıklarını ve olmayacaklarını daha nasıl anlatsınlar? Önce, Türk devletini yönetenleri tatlı dille güler yüzle ülkelerine davet ediyorlar ve onlar henüz Türkiye’ye gelmeden katliamı başlatıyorlar. Mademki Çinliler her ziyaret sonrası katliam yapıyorlar, o halde Uygur Türklerinin iyiliği için hiçbir Türk devlet adamı Çin’e gitmemelidir. Doğu Türkistan katliamını, içleri sızlamadan iç politikaya malzeme yapmaya kalkışan iktidar ve muhalefetin durumları yürekler acısı bir manzara arz ediyor. Medyanın durumu ise onlardan farklı değil. Bu durumdaki bir Türkiye kime söz dinletebilir? Hiç kimseye! O kadar ki, daha düne kadar koruması altında bulunan bir aşiret reisine bile. Bu aşiret reisi neredeyse harem-i ismetine el uzatma cüretini gösterse bile. Hal böyle olunca, halkını küresel sermayenin çağdaş köleleri haline getirmiş bir Çin, sizin boş kükremelerinizi ciddiye alır mı?Bir ülkede, iktidar ve muhalefet aynı amacı gerçekleştirmek üzere hareket etmezlerse o ülkenin dünya devleti olma ihtimali çok zayıftır. İç politika ve dış politika birbirinden ayrı değildir. İç politika en iyi yönetim tarzını oluşturmak bağlamında görüş farklılıkları üzerinden yapılır. Halbuki dış politika iktidar ve muhalefetin görüş birlikteliği ile daha etkili bir biçimde yürütülür. İktidarı büyük, muhalefeti küçük kardeş kabul edersek, kardeşler dış politika sorunlarının çözümünde kesinlikle birbirleriyle kavgaya tutuşmamalıdırlar. Mutlaka ortak çözümü bulup etkili bir biçimde uygulamaya koymalıdırlar. Bilge Kağan; “Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, aldatıcı olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin milletine beylik erkek evladı kul oldu, hanımlık kız evladı cariye oldu. Türk Beyler Türk adını bıraktı” (Ergin, 1978: 21) sözleriyle kardeş kavgalarının nelere mal olacağını 13 asır önceden haber vermiştir. Türkiye, yalnızca Doğu Türkistan katliamı konusunda değil, dünyanın neresinde olursa olsun zulmün her türlüsüne karşı olmalı ve buna uygun tavır sergilemelidir. Kendi kültürünün gereği olarak mazlumların yanında yer almalıdır. Dünyanın 32 milyon metre karelik bölümünde doğrudan, önemli bir kısmında da dolaylı olarak sağladığı huzur ortamını yeniden inşa etme doğrultusunda hareket etmelidir. Türkiye’nin kültür kaynakları cihanşümul barışı inşa edebilecek kadar zengindir.

Kaynakça
Ergin, Muharrem (1978). Orhun Abideleri, 6. baskı. İstanbul: Boğaziçi Yayınları.
http://www.turkocagi.org.tr/modules.php?name=Yorumlar&pa=showpage&pid=367

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder