14 Ağustos 2009 Cuma

YUH ARTIK!TÜRKİYE ÇİN'E BAŞSAĞLIĞI DİLEDİ

Bütün iletişim araçlarını yasaklayarak, Doğu Türkistan'da işlediğivahşeti dünyanın hür vicdanından saklamaya çalışan Çin'e, Türk Milletiadına Dışişleri Bakanı başsağlığı diledi.Doğu Türkistan'ın Uygur Özerk Bölgesi başkenti Urumçi'de, oyuncakfabrikasında zorla çalıştırılan Türk kızlarına uluorta tecavüz etmeyekalkan Çin askerleri.. Tecavüzü namuslarına uzanan kirli el olarakkabul eden ve haklı olarak tepki gösteren Uygurlular..Çin askerleri, Uygur Türklerini önce tartaklıyorlar ancak başedemeyince silaha sarılıyorlar ve hedef gözetmeksizin silahsız vemasum Uygur Türklerinin üzerine, sadece Türk oldukları için kurşunyağdırıyorlar.Kan gölüne dönen sokak ve caddelerde ilk etapta 150 nin üzerindeUygurlu öldürülerek katlediliyor.Çin hükümeti tarafından, asimile etmek için Urumçi'ye yerleştirilenHan Çinlileri de olaya karışınca iç savaşa eş bir soykırım başlıyor.Burada dikkat çeken bir husus var ki Uygur Türkleri tamamen silahsız..Buna mukabil, önceden hazırlandığı anlaşılan demir çiviler çakılısopalarla Uygur Türklerine saldıran Çin askerleriyle Han Çinlileri,önlerine gelen bütün Türkleri bu çivili sopalarla adeta delik deşikediyorlar.Silahsız olan Uygur Türklerinin can ve namus güvenlikleri Çin asker vepolisinin teminatı altında değil mi? Öyle olması gerekirken Çin askerve polisleri, Han Çinlileri ile de birleşerek yakaladıkları,kıstırdıkları her yerde Uygur Türklerini akıl almaz bir hınç ve kinleöldürüyorlar.Kaçarak can ve namuslarını kurtarmaya çalışan Uygur Türkleri, evlerinekapansalar da evlerinde bile çoluk çocuk öldürülüyorlar. 15 ila 18yaşları arasında ne kadar Uygur gençleri varsa otobüslere bindiriliyorve bilinmeyen bir adrese doğru götürüldükleri gelen haberler arasında.Komünist Çin Hükümeti, Urumçi'de telefon ve televizyon haberleşmesinikesti. Ancak cep telefonları ile vahşi katliamı ve soykırımıgörüntüleyerek internetle dünyaya duyurulması, internet bağlantısınında kapatılmasına yol açtı. İşte internet bağlantısı kesilmeden öncebildirilen ölü sayısı 150 nin üzerindeydi. Oysa, uydu kanalıylayapılan cep telefonu konuşmalarından bu rakamın 2000 lere yaklaştığıbilgileri veriliyor.Binlerce de yaralı var.. Çin hükümeti, Türk yaralıların hastanelerdetedavi edilmesini engellediğinden, yaralı olarak hastanelere getirilenTürkler, boş depolara atılıyor ve canlı canlı, acılar içinde ölümeterk ediliyorlar.Şimdi.. Ölenler, öldürülenler, katledilenler, yaralı olarak boşdepolara atılıp acı çekerek ölüme terk edilenler Türkler.Sokaklarda bekletilen, şişen ve kokan cesetler, Çinliler tarafındankatledilen Türklere ait..Canhıraş feryatlar.. Yardım çığlıkları.. Hıçkırıklar, gözyaşları,yalvarışlar Türklerin..Azgın hayvani cinsel dürtülerini uluorta tatmine kalkan ve masum Türkkızlarına cinsel tecavüze kalkan Çin askerleri.. Tahrik ettikleriTürklere neden tahrik oldunuz diyerek acımasızca ve sorgusuzca ateşaçıp öldüren, katleden Çinliler..Evlerine kaçan, saklanan, can ve ırzlarını kurtarmaya çalışanTürkleri, evleri basarak yakalayan ve vahşice acımadan öldüren yineÇinliler..Çin Hükümeti, Doğu Türkistan'da, tabiri caiz ise Türk avına çıkıyor..Gördüğü her Türkü, sorgu sual sormadan vurduruyor, öldürtüyor.. Adetakatliamı, Türk soykırımını iğrenç bir hazla seyrediyor..Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Dışişleri Bakanlığı yer yarılıp içinegiriyor. Ne Başbakanda ne Cumhurbaşkanında nede Hükümet üyelerinde çıtyok.Urumçi'de Türk kanı oluk oluk.. Feryatlar Rabbilalemine ulaşıyor. TürkMilleti kayıtsız değil.. Doğu Türkistan'daki soydaşını yalnızbırakmıyor. Türkiye'de tepkiler çığ gibi büyüyünce hükümetin ilgilizevatları açıklama yapma mecburiyeti hissediyorlar.URumçi'de Uygur kızlarının çiftetelli oynamasını seyreden ve daha yeniTürkiye'ye dönen Cumhurbaşkanı, sanki kayıp.. Ne sesi var negörüntüsü.. Sanki bir yerlerde saklanıyor..Başbakan, Dışişlerinde yazıldığı anlaşılan yazılı bir metni, "sankibiri beni azarlayacakmış" korkusu içinde okuyor.. O Davos'ta kendisineoynatılan, ONE MUNİTE oyunundan eser yok.Ya Türk Dışişleri Bakanı ne yapıyor? Bakanlık, Türk Milleti'ningaleyana gelmesini önlemek için bir açıklama yapma gereği duyuyor.Bakanlık açıklamasında şöyle deniliyor:"Çin'in Uygur Özerk Bölgesi'nin Başkenti Urumçi'de meydana gelenolaylara sebebiyet veren sorumluların en kısa zamanda tespit edilmesive adaletin tecelli etmesinin beklendiği" belirtiliyor. Buaçıklamanın en acı ve dikkat çeken şaşırtıcı yanı ise, TürkiyeCumhuriyeti Devletinin Dışişleri Bakanlığının, ölü sayısını hala 140olarak kabul etmesi..Bürokrat kafası bu. Yersen ve inanırsan tabi. Türkiye'nin hariciyemakamı bu soykırıma sahip dahi çıkma eğiliminde değilken.. Ne yapsınsenin 2000 in üzerindeki ölünün sayısını.. Hani utanmasa Rusya gibiaçıklama yapıp neredeyse Uygurlu Türkleri suçlayacak. Hoş şuaçıklaması Rusya'dan da aşağı kalır değil yani.."Olaylara sebebiyet veren sorumluların en kısa zamanda tespitedilmesini ve adaletin tecelli etmesini bekliyoruz. İstikrarlı vemüreffeh bir ülke olma yolunda hızlı adımlarla ilerleyen Çin HalkCumhuriyetin de bu tür olayların ileride meydana gelmemesi içingerekli tedbirlerin alınacağına inanıyoruz. Yaralılara acil şifa,hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına ve başta Sincan Uygur ÖzerkBölgesi halkı olmak üzere tüm Çin halkına başsağlığı diliyoruz."Bir şey anladınız mı? Yoksa ağzınıza geleni sayıp söylediniz mi?Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Çin Halkına başsağlığı diliyor.Doğu Türkistan'a, soydaşına(!), Uygur Türklerine zerre dahi yok.Bunun adına gaflet deyin, hıyanet deyin, Türklüğe ihanet deyin..Skandal mıkandal hak getire.. Ne derseniz deyin ama şimdi sıkı durun..Bakın kendisine, "Türkiye'ye Ortadoğu'da ne görev verilecek?" diyesoran gazeteciye Türk Hariciye reisi Davutoğlu ne diyor:"Bize kimse görev veremez. Biz, tarihi olarak üstlendiğimiz rolüyerine getiririz. Birlikte çalışma, bize görev verildiği anlamınagelmez" .Hazret kendine bakmıyor, birde sinirleniyor gazeteciye.. Yani utanmasabirde dövecek neredeyse..Ne var bu soruda yanlış olan ve Bakan hazretlerini sinirlendiren?Bakan Hazretlerinin henüz çiçeği burnunda.. Ayakları yere basmıyor ki.Belki de makamının adamı değil olsa gerek. Eline verilen yadakendisine öğretilen o basmakalıp, klişeleşmiş cevabı veriyor.."Bize kimse görev veremez.."Allah Allah.. Nasıl oluyor bu? Size kimse görev vermediği için miAfganistan'a gittiniz? Somali'ye, Kosova'ya, Lübnan'a kendi iradenizlemi gittiniz?Sakın Aden körfezi için de "Bize kimse görev vermedi, kendi irademizlegittik" demeyin düşüp bayılacağım..Bunlar, aptal aldatan laflar tabi. Davutoğlu Türk Milletini aptalsanıyor. Ona öyle demişler çünkü.. Ama eline ayna vermeyiunutmuşlar..Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürüyor : "Biz, tarihi olaraküstlendiğimiz rolü yerine getiririz."Davutoğlu aynaya keşke baksa.. Söylediği lafın nereye uzandığınıbilemeyecek kadar bilgiden yoksun olduğunu düşünüyorum. Şayetyanılıyorsam, o zaman kasıtlı olarak söylüyor bunları..Davutoğlu hem, "Biz, tarihi olarak üstlendiğimiz rolü yerinegetiririz." Diyor, hem de Çin Halkına başsağlığı diliyor. ÇinHalkının şeyine mi Uygur Türklerinin katledilmesi.. Zaten öldürenkatil kendileri..Tarihi sorumluluğumuz ise, Doğu Türkistan'ı Çin işgalcilerine karşıkorumak üzerine kuruludur. Yani, Yakup Han zamanında, UygurTürklerinin tam donanımlı silahlar ile eğitilmesi için DoğuTürkistan'a Türkiye'den subay gönderilmesi anlamına gelmektedir.Osmanlı Devletinin misyonu-amacı bu idi.Şimdi Davutoğlu yaptığı o sinirli ve zoraki açıklamaya kendisiinanıyor mu?Birde diyor ki, "Birlikte çalışma, bize görev verildiği anlamınagelmez" .Davutoğlu Hazretleri, ne anlama geldiğini açıklarsa biz burada yorumyapma gereği duymayız.. Tabi makul ve inandırıcı olursa.. Yoksatalimatın Washington ile Brüksel'den geldiğini, misal ve belgeleri ileaçıklamak zorunda kalacağız..
KALPAKLI
Damarlarında ASLİ CEVHER bulunanlara selam olsun!

13 Ağustos 2009 Perşembe

DUDAK UÇAKLATAN İDDİA:

"OLAYLARDA 10 BİNDEN FAZLA UYGUR ÖLDÜ, 100 BİNE YAKIN UYGUR DA GÖTÜRÜLDÜ'

Her ne kadar resmi rakamlara olaylarda 197 kişinin öldüğü açıklansa da Uygurlar bu sayısının çok çok fazla olduğunu savunuyor. Uygurlar Çin'in olayları çarpıttığını ve ölü sayısının çok fazla olduğunu ifade ediyor. İsmini açıklamak istemeyen bazı Uygurlar da "Olaylarda 10 binden fazla Uygur öldü, 100 bine yakını da götürüldü. Urumçi'de olayların olduğu yerdeki Uygurların sayısı 1,5 milyondu. Ama şu an oralardaki sayı çok az. Bu insanlar nereye gitti. Herkes götürülen Uygurları soruyor. Neredeler? Hiçbir haber yok. Kimse hesap soramıyor. Ayrıca Guangdong'daki fabrikada ölen Uygur sayısı Çin'in açıkladığı gibi 2 değil yüzlerce. Yoksa 2 kişi için Urumçi'de binlerce insan protesto yürüyüşü yapmaz." şeklinde fikir beyan ediyorlar.

Urumçi'de görüştüğümüz Uygurlar, seslerinin ve görüntülerinin kaydedilmesinden korkuyor. Bazı Uygurların da tek yardım alabileceklerini düşündükleri yabancı gazeteciler. Yabancı gazetecilere telefon açan Uygurlar, "Olaylara karışmadığı halde kardeşimizi götürdüler. Şu ana kadar haber alamıyoruz. Lütfen bize yardım edin, nerde olduğunu nasıl öğrenebiliriz. Çok endişeleniyoruz." Şeklinde isteklerde bulunuyorlar. Kimileri de yabancı basına karşı "Söylediklerimi duyarlarsa hayatımız mahvolur." "Çocuklarımı alıp götürürler. Zaten gidenler geri gelmiyor." derken, bazıları da Çin medyasına konuşan Uygurların korkudan dolayı Çin lehine konuştuklarını belirtiyor. İnsan olmak insanlığa işlenmiş suçlara ortak olmamak en büyük erdem değilmidir?

Bu soykırım yapılırken, Sn a.VAHAPDARENDELİ beyfendi ve şürekası hangi akla hizmetle TÜRK devletinin Kurumve ajansları adına özür dileyebiliyorlar. Elçiler, Dışişleri mensupları nasıl olur da bu Çin'in iç işleri diyebiliyorlar.

Hem bu nasıl iç işleridir ki, sözkonusu Türkiye olunca herkes karışıyor, veya herkesin karışmasına izin veriliyor da, sözkonusu Çin olunca neden onların iç işleri deyip bırakıyoruz. Madem öyle neden "Bu bir Soykırımdır" dedik. Bu iç kamuoyunu uykudan uyandırmamak için söylenmiş bir söz müydü? Bu sözün uyandırabileceği etkiler nasıl gözardı edilebilir? Bütün bunların unutulacağını ve kamu ve insanlık vicdanında mahkum olacaklarını tahmin etmiyorlar mı?

Bunu asla unutmayacağız.

Millyetcilik-muhafazakarlık gibi laflara ancak kendilerini kandırırlar.

BUNDAN SONRA SİYASET ARTIK DÖNMÜŞTÜR.UNUTMAMAK DİLEĞİĞLE

MAZLUMLAR ELBET BİRGÜN BU ZULÜMDEN KURTULACAKTIR.
ALLAH ZALİMLERİ AFFETMEZ!
MAH

Uygur Kızlara Bildik 'Oyun' Devam Ediyor

Uygur kızlarının çalıştırılmak üzere Çin'in farklı bölgelerine gruplar halinde götürülmesine 5 Temmuz'daki olayların ardından yeniden başlandı. Binlerce kilometre uzaklıktaki Zhejiang eyaletine götürülen eli kınalı Kaşgar kızları, Çin resmi haber ajansı Xinhua fotoğrafçısına neşeli pozlar verdi.

Resmî rakamlara göre 197 kişinin hayatını kaybettiği Urumçi olayları, güneydeki Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında resmi rakamlara göre 2, Uygurlara göre 12 kişinin öldüğü kavganın ardından patlak vermişti. Söz konusu kavganın, fabrikadaki Uygur kızlarına sarkıntılık yapılması nedeniyle çıktığı öne sürülüyor.

5 Temmuz olaylarının ardından Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nden ilk kez bir işçi grubu Çin'in farklı bir bölgesine götürüldü. Uygur kaynakları, kızların başka bölgelerde çalışmaya zorlandığını savunuyor. Çin'in resmî haber ajansı ise, tek tip üniforma giydirilen Uygur kızların neşeli bir şekilde el salladığı fotoğrafları yayınladı.

Hepsi de Kaşgar'ın Jiashi beldesinden 189 Uygur kızı, Çarşamba akşamı trenlerle doğuya sevk edildi. İki gün süren tren yolculuğu Çin'in batı ucundan başladı, doğusunda son buldu. Genç kızların 99'u Shaoxing kentindeki tekstil fabrikalarında, kalanı ise komşu Shandong eyaletindeki çanta fabrikasına 'teslim oldu'.

Xinhua'ya göre, Uygur kızlarının hepsi de memleketlerinden binlerce kilometre uzağa hayalleri için geldi. Kabanisha adlı 18 yaşındaki genç kızın buraya gelirken üç amacı varmış: Ayda bin yuan (yaklaşık 200 lira) kazanmak, Çince öğrenmek ve ufkunu genişletmek.

Sadece Kaşgar'ın Jiashi beldesinden bu yıl aynı şekilde 23 kez işçi sevkiyatı yapılmış. İşçiler doğuya getirilmeden önce iş ve dil kurslarına tabi tutuluyor. Habere göre, yeni işçiler fabrikada klimalı odalarda kalıyor, yemeklerini ise Sincan'dan getirilen aşçılar pişiriyor.

Xinhua'ya konuşan Rezivangülü, Shaoxing'de daha önce de çalışmış. "Buraya ilk geldiğimde evimi özlediğim için sürekli ağlardım. Ama şimdi alıştım ve burayı seviyorum" diyen Rezivangülü, Çin'in farklı kesimlerinde çalıştırılan 19 bin Jiashili işçiden yalnızca biri. Habere göre, gurbette çalışan Jiashililer daha fazla kazanıyor ve hatta kendi işlerini kurmak üzere memleketlerine geri dönüyor.

Çin ve onun peyki haber kaynakları, Çinin sinsi propagandalarına bu şekilde alet olmaya devam ediyorlar. Çin 6 Temmuz günü, aşağıdaki burnu kanamış kadın görüntülerini Urumçu olaylarının dehşet görüntüleri olarak dünyaya sunmuştu. Halbuki hâlâ kaç Uygur'un beyni parçalanarak öldürüldüğü bilinmiyor:


MAZLUMLAR ELBET BİRGÜN BU ZULÜMDEN KURTULACAKTIR.

ALLAH ZALİMLERİ AFFETMEZ!

MAH

12 Ağustos 2009 Çarşamba

NATO: Çin'in geri gönderdiği uçak ne kaçırıldı ne de uçakta..

Çin'in, Doğu Türkistan Uygur Özerk Bölgesi'nin merkezi Urumçi'ye giden Afgan uçağının, kaçırıldığı ve bomba tehdidinden dolayı geri gönderdiği bildirildi ama iddia yalanlandı
Çin'in resmi Xinhua ajansının bu sabah Afganistan'ın başkenti Kabil'deki diplomatik kaynaklara dayanarak verdiği haberine göre, Urumçi'ye gitmekte olan bir Afgan uçağı, "bomba tehdidi" gerekçesiyle Afganistan'ın Kandahar şehrine indirildi. Haberde fazla detay verilmedi.
Üst düzey yetkililerin söz konusu uçağın Urumçi'deki havaalanına inmemesi yönünde emir verdiği belirtilen haberde, uçağın tipi ve kaç yolcu olduğuyla ilgili bir bilgi verilmedi.
Xinhua önceki haberinde uçağın Urumçi'de kaçırıldığı duyurmuştu. Resmi ajans, sonrasında ise bu haberi, söz konusu uçağın Urumçi'ye inmediği şeklinde düzeltti.
Urumçi'de 5 Temmuz'da meydana gelen Uygur-Çinli çatışmasında resmi rakamlara göre 197 kişi ölmüştü.
Çin yönetimi, daha önce Uygurların El Kaide grubuyla bağlantılı olduğunu bildirmişti. Pekin yönetimi, 2008 Pekin Olimpiyatları'na az bir süre kala Çin'deki havayollarından bir uçağın Uygurlar tarafında kaçırıldığını açıklamıştı. Yönetim ayrıca ayrılıkçı Uygurların, 2008 Pekin Olimpiyatları'nı sabote etmek istediklerini de ileri sürmüştü.
KAÇIRILDI İDDİASI YALANLANLANDI
NATO yetkilisi Brian Naranjo, Çin'in geri gönderdiği Afgan Kam Havayolları'na ait uçağın kaçırılmadığı ve uçakta bomba bulunmadığını açıkladı.
(CİHAN)
Çin'in resmi Xinhua ajansının bu sabah Afganistan'ın başkenti Kabil'deki diplomatik kaynaklara dayanarak verdiği haberine göre, Urumçi'ye gitmekte olan bir Afgan uçağı, bomba tehdidi sebebiyle Afganistan'ın Kandahar şehrine indirildi. Ancak CNN televizyonuna konuşan NATO'nun Uluslararası Güvenlik Kuvvetleri Sözcüsü Brian Naranjo, bir Afgan uçağının Kandahar'a ihtiyatlı bir iniş yaptığını ancak uçağın kaçırılmadığı ve uçakta bomba olmadığını söyledi.
Çin'in resmi Xinhua ajansı, polis kaynaklarına dayanarak verdiği ilk haberinde, Afganistan'dan kalkan bir uçağın kaçırıldığını duyurmuştu. Xinhua daha sonra aynı kaynaklara dayanarak, uçağın Doğu Türkistan Uygur Özerk Bölgesi'nin merkezi Urumçi'ye inmesine bomba tehdidi gerekçesiyle müsaade edilmediğini bildirdi.
Çin'in devlet televizyonu CCTV'nin haberle ilgili görüntülerinde Urumçi'deki havaalanında geceden beri özel kuvvetlerin operasyon için hazır bekletildiği görülüyor. CCTV, Urumçi'deki havaalanının bugün normale döndüğünü duyurdu.
Kam Havayolları'na ait uçak indikten sonra Xinhua, Kabil Uluslararası Havaalanı yetkililerinin söz konusu uçağın medikal nedenlerden dolayı geri döndüğünü söylediğini bildirdi. Ancak Kam Havayolları Başkanı Zamarai Kamgar, Xinhua'ya, adı geçen uçağın Kabil'den Urumçi'ye ilk uçuşu olduğunu, Çin'in bu uçağın kendi hava sahasını kullanmasına müsaade etmediğini söyledi. Kamgar, söz konusu uçağın kötü hava şartlarından dolayı Kabil yerine Kandahar'a indiğini ifade etti. .............
(CİHAN)
MAZLUMLAR ELBET BİRGÜN BU ZULÜMDEN KURTULACAKTIR.
ALLAH ZALİMLERİ AFFETMEZ!
MAH

Urumçi Olaylarında Sadece 10 Masum Uygur Hayatını Kaybetmiş

Çin'e Bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi Yönetimi, 5 Temmuz'da Başlayan Olaylarda Ödüğü Belirtilen 197 Kişinin Etnik Kökenlerini Açıkladı.
Çin'e bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi yönetimi, 5 Temmuz'da başlayan olaylarda ödüğü belirtilen 197 kişinin etnik kökenlerini açıkladı.
Yapılan açıklamaya göre, olaylarda hayatını kaybeden 156 masum sivilden 134'ü Han Çinlisi, 11'i Hui, 10' Uygur, biri ise Man etnik gruplarına mensup.
Resmî açıklamaya göre, 12 kişi ise saldırgan eylemlerde bulundukları sırada vurularak öldürüldü. Bu kişilerin etnik kökenleri ile ilgili bir açıklama yapılmazken, kalan 29 kişinin kimliklerinin ise henüz belirlenemediği belirtildi.
Bölge Hükümeti Sözcüsü Hpu Hanmin, Uygur etnik grubuna mensup öğretim üyelerinin tutuklandığı yönündeki haberleri de yalanladı.
Halk Güvenliği Kurumu Başkanı Chen Zhuamgwei'nin yaptığı açıklamaya göre ise olaylarla ilgili olarak 718 kişi yakalanırken, 83 kişi ayaklanmaya katıldıkları şüphesiyle tutuklandı. Bu arada Urumçi sokaklarında duvarlara aranan kişilerin fotoğrafları asıldı.
(CİHAN)
MAZLUMLAR ELBET BİRGÜN BU ZULÜMDEN KURTULACAKTIR.
ALLAH ZALİMLERİ AFFETMEZ!
MAH

Han Çinliler’i: Öldürün, Uygurlara ölüm, Defolun gidin

Urumçi http://www.gokbayrak.com/tr/forum/search.php?keywords=Urum%C3%A7i&terms=all&author=&sc=1&sf=all&sr=posts&sk=t&sd=d&st=0&ch=300&t=0&submit=Ara Doğu Türkistan http://www.gokbayrak.com/tr/forum/search.php?keywords=Do%C4%9Fu+t%C3%BCrkistan&terms=all&author=&sc=1&sf=all&sr=posts&sk=t&sd=d&st=0&ch=300&t=0&submit=Ara Rabia Kadir http://www.gokbayrak.com/tr/forum/search.php?keywords=Rabia+Kadir&terms=all&author=&sc=1&sf=all&sr=posts&sk=t&sd=d&st=0&ch=300&t=0&submit=Ara http://news.google.com/news/search?um=1&ned=tr_tr&hl=tr&q=Rabia+Kadir+ Çin http://news.google.com/news/search?um=1&ned=tr_tr&hl=tr&q=%C3%87in Uygur http://www.gokbayrak.com/tr/forum/search.php?keywords=Uygur&terms=all&author=&sc=1&sf=all&sr=posts&sk=t&sd=d&st=0&ch=300&t=0&submit=Ara http://news.google.com/news/search?um=1&ned=tr_tr&hl=tr&q=Uygur

Uygur Türkleri - Han Çin'lileri arasındaki çatışmaların meydana getirdiği gerginlik giderek artmaya devam ediyor. Çatışmalar Urumçi dışındaki kentlere doğru ilerliyor. Uygur Türkleri - Han Çin'lileri arasındaki çatışmaların meydana getirdiği gerginlik giderek artmaya devam ediyor.Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygur Türkleri ile Çinliler arasındaki çatışmada resmi rakamlar 140 ölü gayriresmi kaynaklar ise 500 kişinin öldüğünü iddia ediyor. Yaralı sayısı da 828 olarak bildirildi. Bölgenin başkenti Urumçi’de ise sokağa çıkma yasağı ilan edildi...Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde etnik çatışmalar yayılıyor. Olaylar, 26 Haziran’da Guangdong eyaletindeki oyuncak fabrikasında, Han ve Uygur işçiler arasında meydana gelen bir kavga ile başladı. 8 Uygur’un öldüğü, 160’ının ise yaralandığı kavgadan hemen sonra çekilen görüntülerde, yerlerde yatan yaralı ve ölü Uygurlar yer alıyor. Dehşet verici görüntülerde, saldırıdan sonra olay yerine gelen ambulanslara konulan Uygur Türkler’ine yönelik tehditlerin devam ettiği görülüyor. Han Çinliler’i, ‘’İndirin onu ambulanstan ve öldürün. Uygurlara ölüm, Defolun gidin’’ gibi sözlerle bağırıyor. Çin medyası, kavgaların sebebini, Uygur Türklerin’in Çinli kadınlara taciz etmesi olarak gösterse de Uygurlar bunun tam tersi olduğunu dile getiriyor.Olay Kaşgar’a sıçradıSincan Uygur Özerk Bölgesi’nin merkezi Urumçi’de çıkan olayların ardından, protesto gösterileri bölgenin kuzeybatısındaki Kaşgar kentine sıçradı. Kaşgar’daki görgü tanıkları, öğleden sonra İdkah Camisi’nden ayrılan 300 protestocunun polis tarafından durdurulduğunu, ancak bir arbede yaşanmadığını aktardı. Sincan yönetimi ise ayrılıkçı Uygurlar’ı suçlayarak, bölgede çoğunluk olan Çinliler’e saldırdıklar düzenlediklerini öne sürdü.Özgür ülke talebiBölgede sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Urumçi’de gece bazı caddeler trafiğe kapatılıdı. Yetkililer, olay çıkarmaya çalışan kişilerin gözaltına alınacağını ve cezalandırılacağını açıkladı. 8 milyonluk Uygun nüfusunun bir kısmı Çin’den ve çoğunluk Han nüfusundan ayrılmayı istiyor. Yerel hükümet tarafından bu sabah yapılan açıklamada, ‘’olayın yurtdışındaki unsurlar tarafından kışkırtılan ve yurtiçinde organize edilen, planlı ve örgütlü bir şiddet suçu olduğuna dair bulgular bulunduğu’’ ifade edildi. Açıklamada, Dünya Uygur Kongresi’nin destekçilerini bir süredir internet yoluyla ‘’daha cesur olmaya ve daha büyük işler yapmaya’’ kışkırttığı iddia edildi.“Binlerce yaralı var”Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Seyit Tümtürk, ‘’Gelişmelerden endişeliyiz. Aldığımız bilgilere göre, ölü sayısı 500’ün üzerinde. Binlerce yaralı var’’ dedi. Televizyonların tek yanlı yayın yaptığını iddia eden Tümtürk, Uygurlar’ın arabaları yaktığı ve bariyerleri devirdiği gösteriliyor ama Çinlilerin yüzlece Uygur’u öldürdüğü verilmiyor açıklamasını yaptı.‘UYGUR EJDERi’ RABiA KADiRSincan Özerk Uygur Bölgesi’nde yaşanan Uygur Türklerin’in isyanın arkasında Rabia Kadir’in adı öne çıktı. Çin kaynakları olayları dış güçlerin kışkırttığını belirtirken Rabia Kadir’i ağır bir dille suçladı. ABD’de sürgünde yaşayan dünyanın en zengin insanlarından Rabia Kadir ise ülkesinin özgürlüğü için ön plana çıktığını ilan eden bir siyasi figür olarak kendini gösteriyor. Eski bir iş kadını olan Rabia Kader, ulusal güvenliği zedelediği gerekçesiyle 1999’da tutuklanmış ve 17 Mart 2005’te kefaletle serbest bırakılarak tedavi olmak için ABD’ye girmişti.Etkin bir kadın liderRabia Kadir Çin Halk Kongresi’nde 1997 yılında yaptığı bir konuşmada Çin’in Sincan politikasını çok sert eleştirdi ve bu yüzden Halk Kongresi’nden çıkarıldı. 1999 yılında Rabia Kadir Hükümet sırlarını kamu oyuna taşımakla suçlandı ve 8 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2005 yılında uluslararası baskı sonucu hapishane’den bırakıldı. Özgürlüğüne kavuşan Rabia Hanım ABD’ye iltica etti. Çocuklarının beşi hala Çin’de tutulmakta ve gizli servis tarafından izlenmekte olduğu belirtiliyor. 2006’nın Kasım ayında Münih’de yeni kurulan Dünya Uygurlar Kurultayı’nın başkanı ilan edildi. 2004 yılında Norveç’te, insan hakları için savaşmasından dolayı Thorolf-RaftoÖdülü’nü aldı.‘Olaylar Gül’ün ziyaretinden sonra başladı’TÜRKSAM Ortadoğu Uzmanı Arif Keskin, Çin’de patlak veren olayların nedenini bölgenin demokratik yapısını değiştirme cabası olarak gösterdi. Keskin, “Hükümet Çinlileri oraya taşımaya başladı. Ciddi bir şekilde nüfusu oraya kaydırdı. Oradaki Türkistanlılar’ı Çin’in diğer bölgelerine taşıdı. Oradaki nüfus dengesini kendi lehinde değiştirmek istedi.Şu anda yarı yarıyla gelmiş vaziyette nüfus. Demir yumruk diyebileceğimiz acımasız bir yanıt veriyor. Terörizm konusu öyle bir hal aldı ki Uygur Türkler’i Çin’in neresine giderlerse gitsinler terörist muamelesi görmeye başladı” dedi Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Seyit Tümtürk ise, Olayların cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ziyareti sonrası yaşandığına dikkat çekerek "Böyle bir diplomatik anlayış böyle bir nezaket olamaz.Tamamen Türkiye Cumhuriyeti'ne kaşı Çin devletinin bir provokasyonudur. Bu provokasyonu çok iyi okumak lazım. Türk dünyasına karşı bir suikast, Gül’ün ziyaretini sindiremediler” ifadesine yer verdi.
http://www.stargundem.com/dunya/64280-cinde-uygur-isyani-500-olu-haberi.html

MAZLUMLAR ELBET BİRGÜN BU ZULÜMDEN KURTULACAKTIR.
ALLAH ZALİMLERİ AFFETMEZ!
MAH

11 Ağustos 2009 Salı

ÇİN, NEDEN TARİH OKUMAZ?

Baki Dökme, 09.07.2009
www.iyidersler.8m.com bakidokme@hotmail.com

Çin ile Türkistan birbirine komşu. Fakat Türkistan'ın doğu'su Çin hakimiyetinde. Adına da "Yeni elde edilmiş toprak" anlamında "Şinkiyang" demişler.
Demesine demişler ama, bu toprakların asıl sahipleriyle ilgili tarih bilgisinden yoksun kalmışlar. Türk tarihini okusalardı, kendilerinden haberleri olurdu. Türklerin hiç bir zaman tutsaklığı kabul etmediklerini, günün birinde Çin Sarayı'nı bile basabilecek Kürşad'ların gelebileceğini bilirlerdi.
Demek ki Çin'i idare eden yöneticilerin bunlardan haberleri yok. Habire doğu Türkistan'daki Türklere zulmediyor, onları her fırsatta katlediyorlar. Oysa bilmiyorlar ki, yaptıkları zulüm ve katliam Doğu Türkistan Türklerinin bağımsızlığını çabuklaştıracak.
Türkiye ile Çin şu anda iyi geçiniyor. Uzağız, ama gene de Türkistan'dan dolayı komşu sayılırız. Komşular elbette iyi geçinmeli. Ancak az ilerimizdeki Türkistan Türklerine yapılanları kabul etmek biraz zor görünüyor.
Türkiye komşuluk görevini fazlasıyla yerine getiriyor. Çin yöneticileri de bu görevi yerine getirmeli, oradaki Türklere zulmetmekten, onları katletmekten vazgeçmelidir.
Hangi milletin yöneticisi olursa olsun, akıllı olan yöneticiler Türk tarihi okumalı, Türk dilini öğrenmelidir.
Suriyeli bir komşumuzun dediği gibi söylersek;
- Kim ki Türkçe bilmez, Allah'tan korkmaz!

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Avustralya'da Uygurlar ile Çinliler Arasında Rabia Kadir Gerginliği

Avustralya'daki En Büyük Film Festivaline Katılan Uygur Türklerinin Sürgündeki Lideri Rabia Kadir Taraftarları ile Çin Vatandaşları Arasında Kısa Süreli Gerginlik Yaşandığı Bildirildi.
Avustralya'daki en büyük film festivaline katılan Uygur Türklerinin sürgündeki lideri Rabia Kadir taraftarları ile Çin vatandaşları arasında kısa süreli gerginlik yaşandığı bildirildi.
Yerel medyanın haberlerine göre, Kadir taraftarları ile Çin vatandaşları festivalin düzenlendiği alanda birbirine girdi. Kadir, belgesel filminin gölerileceği alana, filmi izlemek isteyenler ile filmin 'ayrılıkçılara' destek verdiğini savunan Pekin yanlılarının çatışmasını engellemek amacıyla arka kapıdan alındı. Görgü şahitlerine göre, Kadir'in festival salonuna girdiği esnada bir gurup Çinli sürgündeki Uygur liderini protesto etmek için pankart açtı. Bu sırada Kadir taraftarları da mavi ve beyaz renklerden oluşan Doğu Türkistan bayrağı açtı. Bunun ardından bir bayan Uygur, Çinli grupla kısa süreliğine kavga etti. Polisin müdahalesiyle olay büyümeden çözüldü.
Çin'in söz şiddetle karşı çıkmasına karşın Avustralya'dan vize almayı başarak Kadir, kendi hayatını anlatan ve Avustralya yapımı Aşkın 10 Hali adlı belgesel filimi izlemek amacıyla Melbourne Film Festivali'ne katılıyor. Avustralya'nın en büyük ticari ortaklarından biri olan Çin, defalarca Avustralya'dan Kadir'e vize vermemesini istemişti.
Çin, resmi rakamlara göre 197 kişinin öldüğü Sincan Uygur özerk Bölgesi'ndeki 5 Temmuz şiddet olaylarının sorumlusu olarak Kadir'i gösteriyor. 'Uygurların anası' olarak da bilinen eski işkadını Kadir ise Pekin'in söz konusu olaylardaki çirkin tavrını örtbas etmek amacıyla bu söylemin altına gizlendiğini savunuyor.
62 yaşlında ve Dünya Uygur Kurultayı Başkanı da olan Kadir, 2005'te ABD'ye sürgüne gitmeden önce 6 yıl Çin'de hapis yatmıştı.
KADİR, ÇİN'İN ŞİDDETLİ İTİRAZINA RAĞMEN AVUSTRALYA'DA
Bu arada festivalinin internet sitesi, geçen hafta Çin'den kaynaklanan siber saldırılar sonucunda çökmüş ve festivale katılması beklenen, aralarında Venedik Film Festivali'nde ödül kazanan Jia Zhangke'nin du bulunduğu 3 Çinli yönetmen Kadir'in ziyaretini protesto için festivalden filmlerini çekmişti. Festival direktörü Richard Moore, resmi siteye korsanlar tarafından Çin bayrağı koyulduğu ve Kadir aleyhine slogan yerleştirildiğini ifade etti. Moore ayrıca geçen hafta Melbourne'daki Çin Konsolosluğu'ndan bir yetkilinin, kendisinden, Kadir hakkındaki belgeselin gösterimden kaldırılmasını istediğini söyledi.
Avustralya hükümeti de Kadir'in ziyaretinin şahsi bir ziyaret olduğunu, ziyareti sırasında hiçbir resmi yetkiliyle görüşmeyeceğini ve Çin'in toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu açıklamıştı.
Kadir ziyareti kapsamında 11 Ağustos'ta Canberra'daki Ulusal Basın Kulübü'nde televizyondan naklen yayımlanacak bir konuşma yapacak.
Pekin hükümeti, Tibet'in sürgündeki ruhani lideri Dalay Lama'yı da ayrılıkçı olarak nitelendiriyor ve Tibet Özerk Bölgesi'ni Çin'den ayırmaya çalışmakla suçladığı Dalay Lama'nın başka ülkelere gitme gibi faaliyetlerine karşı çıkıyor.
(CİHAN) (Cihan Haber Ajansı) 08.08.2009 13:35

Uygur Ressam Türkiye'de Sergi Açmak İstiyor

Uygur ressam Gazi Ahmed, Türkiye'de sergi açmak istediğini belirterek, “Davet edilirsem seve seve gelirim” dedi.
Güzel Sanatlar Akademisinde resim öğretmenliği de yapan ünlü Uygur ressam, kendisini ziyaret eden basın heyetine evinin kapılarını açtı ve çalışmaları hakkında bilgi verdi.
Ahmed, yaşının bir hayli ilerlediğini, daha önce Türkiye'de bir kez resim sergisi açtığını, ancak davet edilmesi halinde bir sergi daha açabileceğini belirterek, evinin duvarlarını süsleyen resimleri hakkında bilgiler verdi.
Kaşgarlı Mahmud ve Yusuf Has Hacip'in ilk resimlerini yapan kişi olan Gazi Ahmed, resim yapma tutkusunun tanrı vergisi olduğunu belirterek, çocukluğundan beri bu sanata duyduğu ilginin kendisini bugünlere getirdiğini söyledi.
Evinin bir bölümünü resim çalışmaları için ayıran Uygur ressam Gazi Ahmed, günün büyük bir kısmını burada resim yaparak geçirdiğini söyledi.
-GAZİ AHMED KİMDİR-
Uygur Türkü Gazi Ahmed 1935 yılında Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin Kaşgar şehrinde doğdu.
Gazi Ahmed, 1954 yılında Kaşgar Öğretmen Okulundan mezun olmasının ardından, 1957 yılında halen eğitim verdiği Sincan Güzel Sanatlar Akademisini bitirdi.
Sincan Sanatçıları ve Sincan Edebiyat Kuruluşunun başkanlığını yapan Ahmed, Çin Halk Komitesi Siyasi Danışmanlık Konseyinde dört dönem üyelik ve Ulusal Halk Kongresinde bir dönem Sincan temsilcisi olarak da görevlerde bulundu.
Sincan Güzel Sanatlar Enstitüsü, Sincan Üniversitesi ve Sincan Eğitim Üniversitelerinde kürsüleri bulunan Ahmed, 1988 yılında, hükümet tarafından "Ülke Genelinde Ulusa Katkı" ödülüne layık görüldü. Ahmed, bir dönem Nasreddin Hoca fıkralarını da resimlemişti.
Çizdiği tabloların Uygur halkının ruhunu simgelediği düşünülen Ahmed'in resimleri, ulusal ve uluslararası birçok sergide yer aldı.
İstanbul, Ankara, Paris ve Tahran'da da sergiler düzenleyen Ahmed'in tabloları gittiği ülkelerdeki sanatseverin büyük beğenisini topladı. 08.08.2009 12:50

Urumçi Olaylarında Sadece 10 Masum Uygur Hayatını Kaybetmiş!

Çin'e Bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi Yönetimi, 5 Temmuz'da Başlayan Olaylarda Ödüğü Belirtilen 197 Kişinin Etnik Kökenlerini Açıkladı.
Çin'e bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi yönetimi, 5 Temmuz'da başlayan olaylarda ödüğü belirtilen 197 kişinin etnik kökenlerini açıkladı.
Yapılan açıklamaya göre, olaylarda hayatını kaybeden 156 masum sivilden 134'ü Han Çinlisi, 11'i Hui, 10' Uygur, biri ise Man etnik gruplarına mensup.
Resmî açıklamaya göre, 12 kişi ise saldırgan eylemlerde bulundukları sırada vurularak öldürüldü. Bu kişilerin etnik kökenleri ile ilgili bir açıklama yapılmazken, kalan 29 kişinin kimliklerinin ise henüz belirlenemediği belirtildi.
Bölge Hükümeti Sözcüsü Hpu Hanmin, Uygur etnik grubuna mensup öğretim üyelerinin tutuklandığı yönündeki haberleri de yalanladı.
Halk Güvenliği Kurumu Başkanı Chen Zhuamgwei'nin yaptığı açıklamaya göre ise olaylarla ilgili olarak 718 kişi yakalanırken, 83 kişi ayaklanmaya katıldıkları şüphesiyle tutuklandı. Bu arada Urumçi sokaklarında duvarlara aranan kişilerin fotoğrafları asıldı.
(CİHAN) (Cihan Haber Ajansı) 05.08.2009 17:38

Mazlumder Çin'li Yetkililerin Türkiye'de Yargılanması için Suç Duyurusunda Bulundu

Çin'in, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde Soykırım Yaptığını İddia Eden Mazlumder, Çin'li Yöneticiler Hakkında Suç Duyurusunda Bulundu. Savcılığa Verilen Dilekçede Çin'li Yetkililerin Türk Ceza Kanunu'nun 5237 Sayılı Kanunu Gereği Türkiye'de Yargılanması İstendi.

Çin'in, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde soykırım yaptığını iddia eden Mazlumder, Çin'li yöneticiler hakkında suç duyurusunda bulundu. Savcılığa verilen dilekçede Çin'li yetkililerin Türk Ceza Kanunu'nun 5237 sayılı kanunu gereği Türkiye'de yargılanması istendi.
Mazlumder, Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde günlerce süren ve çok sayıda Uygur Türkünün ölümüyle sonuçlanan olaylarla ilgili İstanbul Adliyesi'nde suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu öncesi bir basın açıklaması yapan Mazlumder üyeleri açıklamanın yapılacağı yer konusunda polislerle tartıştı. Ardından basın açıklamasını yapan Mazlumder İstanbul Şube Başkanı Avukat Cihat Gökdemir, yarım asırdır Çin yönetiminin bölgede yürüttüğü asimilasyon çalışmalarının son zamanlarda etnik temizlik boyutuna ulaştığını öne sürdü. Gökdemir, dünyanın gözleri önünde keyfi bir şekilde kitlesel kıyıma varan katliamlar yapan Çin'in insanlığa karşı suç ve soykırım işlediğini savundu. Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde 3 binden fazla kişinin öldürüldüğü ileri süren Gökdemir, " 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu bazı ağır suçlarla ilgili evrensel yargı yetkisini kabul ederek bu yargılamanın Türkiye'de yapılmasına imkan tanımıştır. Ancak bu yetkinin kullanımı Adalet Bakanı'nın talebine bağlıdır. Daha önce İsrailli yetkililer hakkında yaptığımız suç duyurusu kabul edilmiş fakat eski Adalet Bakanı soruşturma başlatılmasına izin vermemişti. Umarız bu kez bakanlık Çin yöneticilerinin Türkiye'de yargılanmalarını engelleyerek katliama göz yummaz" şeklinde konuştu.
Basın açıklamasına Türkiye'deki Uygur Türklerine ait derneklerin üyeleri de katılarak destek verdi. Açıklamanın ardından 18 sayfalık suç duyurusu dilekçesini Mazlumder'in hukukçu üyeleri savcılığa teslim etti.

(CİHAN) (Cihan Haber Ajansı) 04.08.2009 12:35


Çin'den Kadir'e Evlatlarıyla Şantaj

Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabiye Kadir'i Urumçi Olaylarının Arkasında Olmakla Suçlayan Mektupları Yazdıkları Öne Sürülen Çocukları Kamera Karşısına Geçirildi.
Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabiye Kadir'i Urumçi olaylarının arkasında olmakla suçlayan mektupları yazdıkları öne sürülen çocukları kamera karşısına geçirildi.
Çin Devlet Televizyonu CCTV'nin haberine göre Kadir'in büyük oğlu Kahar, amcası Memet'in Urumçi'deki olaylar başlamadan 6 saat önce Rabiye Kadir'dem telefon aldığını ifade ederek, annesinin de bu işlerin içinde olduğunu öne sürdü. Kahar, "O benim annem. Hakkında kötü şeyler söylemek hoş değil. Ama sadece kendisini bu işlerden çekmesini diliyoruz. Belki çocuklarının tavsiyesini dinler" dedi. Memet de ablasının olaylardan yarım saat önce kendisini arayarak "Urumçi'de büyük bir şey olacak" dediğini iddia etti.
Çin Devlet Televizyonu'nun iddiasına göre, olaylardan önce annesini uyarmaya çalıştığını ifade eden Kahar, bu sözlerinin Rabiye Kadir tarafından ciddiye alınmadığını söyledi. Rabiye Kadir'in kızı Roşingül ise olayların arkasında annesinin olduğuna yüzde 100 inandığını söyledi. Roşingül'ün kardeşi Alim ise annelerinin kendilerinden meydanlarda gösteriler tertiplemelerini istediğini iddia ederek, "Çok pişmanım, bir daha böyle şeyler yapmayacağım." diye konuştu. Daha önce devlete karşı ayaklanmala suçlu bulunan Alim Kadir, hapiste tutuluyor.
CCTV'nin internet sitesinde yer alan habere göre, Kahar olayları evinin balkonundan izledi. Huzurlu bir hayat isteyen Kahar, olaylar çıktığı için Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin güneyindeki Aksu'da ailesiyle birlikte tatil yapma planını ertelemek zorunda kaldı. Japonya'nın ardından Avustralya'ya geçen Rabiye Kadir ise her ikisi de hapiste olan çocukları Çin hükümeti tarafından annelerini kötülemeye zorlandığını savundu.
(CİHAN) (Cihan Haber Ajansı) 04.08.2009 14:57

DOĞU TÜRKİSTAN İÇİN KAMPANYA


"We are all seriously concerned about the lifes of innocent people in Eastern Turkestan.Stop massacres and executions in Eastern Turkestan. Save this people, savethe humanity!"

DOĞU TÜRKİSTAN İNSANİ DESTEK KAMPANYASI

Bütün özgür dünyaya,Bu mesaj, sizlere bir çağrıda bulunmak ve de dikkatinizi Çin'in Doğu Türkistan bölgesinde yaşanan katliamlara çekmek için yazılmıştır. Bildiğiniz gibi Doğu Türkistan uzun yıllardır, dünyada insan haklarının en zayıf olduğu bölgelerden birisidir. Demokratik ve özgür dünaynın tarih boyunca elde ettiği en önemli kazanımlar olan din hürriyeti, dil hürriyeti, ifade özgürlüğü, seyahat hakkı, sivil toplum faaliyetleri ve hatta son olaylarda görüldüğü gibi yaşama hakkı bile defalarca bölge insanının elinden alınmıştır. Çin dünya ile iletişime engel olduğu için çoğu kez kamuoyunun dikkatinden kaçan katliam ve zulümler bu son olaylarda bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmış, bölgede yaşanan vahşetin boyutları bütün dünyada yankılanmıştır.

Ancak, görünen odur ki, Çin bölgedeki politikarını değiştirmeye hiç niyetli olmadığı gibi baskı ve zulümlerini arttırmasından endişe edilmektedir. Doğu Türkistanlı Uygur ve diğer halkların can güvenliği büyük tehdit altındadır. Sorunun çözümünde ise herhangi bir ülkenin tek başına yapabileceği bir şey olmadığı ortaya çıkmıştır. Tek çare, insan hak ve hürriyetlerinin savunucusu olan bütün dünya ülkelerinin ve sivil toplum kuruluşlarının birleşerek bu zulümlere son vermesidir.

İşte biz Türk gençleri bu mesajı sizlere ileterek, hissettiğimiz şiddetli hüzün ve korkuyu sizlerle paylaşmak istedik. Doğu Türkistan'daki insanların kaderi sizlerin ve de bütün insanlığın elindedir. Temel insan haklarının savuncusu olan bütün dünyayı bir an önce konuya eğilmeye çağırıyoruz. Zaman kaybetmeden bütün dünya ülkelerinin ve uluslararası örgütlerin bölgeye temsilciler göndermesi gerekmektedir. Ayrıca bölgenin dünya ile iletişimi yeniden kurulmalı, iletişim ağlarını kesen Çin'in sınırlar ardında gizlice yürüttüğü çirkin politikaları engellenmelidir. Doğu Türkistan'daki insanların hayatından bütün dünya sorumludur. Dünyadaki çeşitli vahşetlere karşı duyarsız kalmayan ve çözüm için somut adımlar atan ülkelerinizin ve kurumlarınızın bu konuda da duyarsız olmayacağını düşünmekteyiz.

DOĞU TÜRKİSTAN'DA İNSANLIK CAN ÇEKİŞİYOR, KURTARMAKSA HEPİMİZİN GÖREVİ!!!

Saygılar sunarken, gelecekte insalık tarihinin kara lekelerinden biri olarak kalacak olan bu katliamları durduranların da insanlığın kurtarıcıları olacaklarını vurgulamak isteriz.

TÜRK GENÇLİĞİ

http://www.doguturkistanicin.com/index.php

Doğu Türkistan’ın Dünü, Bugünü ve Yarını Üzerine


06 Temmuz 2009
Nuri GÜRGÜR

Yığlama yurdum, eğerci bol küninde yok bahar
Gelgüsi günlerinde baht yıldızı oynap kalar

Çin 5 Temmuz’da Doğu Türkistan’ın Başkenti Urumçi’de Uygur Türkleri’nin protesto gösterisini fırsat sayarak, bilinçli ve planlı bir katliam yaptı. Yüzlerce Uygur vahşice katledildi.

Kaç kişinin öldürüldüğü muhtemelen hiçbir zaman öğrenilemeyecek. Çin resmi makamlarının açıklamalarını gerçeği yansıtmadığını herkes biliyor. Katliamın yapıldığı Urumçi başta olmak üzere, Uygurların yaşadığı bölgeler Dünya’ya sımsıkı kapatılmış durumda. Dışarıya bilgi sızmasını engellemek amacıyla alınan tedbirler, bu olaylardan sonra pekiştirildi. Haberleşme araçları tümüyle susturuldu, yabancılar bölgeden çıkarıldı. Dışarıyla bağlantı kuracağından kuşkulanılan Uygurlar tutuklandı.

Çin, Devlet politikasının ayrılmaz parçası haline getirdiği psikolojik harekat ve dezenfarmasyon yöntemlerini kullanarak olaylarının sorumluluğunu Uygurlara yıkmaya, Dünya kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor. Ancak propaganda imkanları ne kadar güçlü olursa olsun, gerçekler gizlenemiyor. Yüzlerce Uygur Türkü’nün can verdiği bu olaylar, Doğu Türkistan’ın açık bir hapishane haline getirildiğini, Uygurlara esir muamelesi yapıldığını, bir milletin acımasızca yok edilmeye çalışıldığını bir kere daha ortaya koydu.

DOĞU TÜRKİSTAN’IN DÜNÜ

Çin’in Doğu Türkistan’ı işgal ederek koloni haline getirme girişimi Mançur Hanedanı döneminde, 18.yy ortalarında başlar. Doğu Türkistanlılar Çin istilasına karşı koymaya çalıştılar; ellerindeki imkanlar ölçüsünde mücadele ettiler.

Mançurlar silah ve asker sayısı bakımından çok üstün durumda olmalarına rağmen, Doğu Türkistanlılar’ın sert direnişi karşısında zor durumda kaldılar. Direnci kırmak için sık sık katliamlar yaptılar. 1763’den başlayarak 1850’lere kadar uzanan bu ilk mücadele döneminde binlerce Doğu Türkistanlı can verdi. Her başkaldırı girişiminden sonra Çinlilerin zulmünden kurtulmak isteyen on binlerce Türk, Batı Türkistan’a sığınmak zorunda kaldı.

1863 yılında başlayan yeni direniş hareketi öncekilerden daha değişik özellikler taşıyordu. Bu defa belli bazı şehirlerde değil, bütün bölgelerde aynı zamanda harekete geçilmişti. Çin güçleri genel karakterli bu ayaklanmaya karşı koyamadılar. Bu başarıda direnişin önderi konumuna gelen Yakup Beğ’in iyi yönetiminin ve toparlayıcı özelliklerinin büyük payı vardı.

Yakup Beğ ufku geniş bir liderdi. Çin güçlerini püskürterek Doğu Türkistan’ı kısa bir süre de olsa esaretten kurtarınca yaptığı ilk iş payitahta bir elçilik heyeti göndermek, padişah Sultan Abdülaziz ile temas kurmak oldu. Halife’ye hürmet ve bağlılığını arz ederek, Osmanlı Devleti’nin Doğu Türkistan’ı himayesi altına almasını, asker ve silah yardımı yapmasını talep etti. Bunun da ilerisinde mümkün olabilirse bir Osmanlı şehzadesinin Doğu Türkistan’daki yeni devletin başına geçmesini arzu ediyordu.

Osmanlı Padişahı bir miktar silahla, askeri eğitim verecek elemanlardan oluşan bir askeri heyeti Doğu Türkistan’a gönderdi. Böylece Türkiye’den gelen yardımlarla seksen bin kişilik bir ordunun kurulması sağlandı. Sultan Abdülaziz’in bu tarz yardımları ileriki yıllarda da devam etti. Doğu Türkistan’da Osmanlı Padişahı adına hutbe okundu, gümüş para bastırıldı.

İki Türk Devleti arasında kurulan bu ilişkiler, Rusya ve İngiltere tarafından yakından izleniyordu. İngiliz Hükümeti Yakup Beğ’in kurduğu hükümeti tanıyarak bir elçilik heyeti gönderdi. Amaçları bu yeni oluşumu kontrolleri altına alarak, Rusya’nın Hindistan’a yönelik muhtemel bir girişimini engellemekti. Ancak Yakup Beğ idealist bir insandı; bağımsız hareket etmekte kararlıydı. Bekledikleri tavrı görmeyen İngilizler desteklerini bir süre sonra çekip izleyici olmayı tercih ettiler.

Bu gelişmelere ilişkin olarak Sinolog Eberhard şunları yazıyordu: “Osmanlı Devleti, sırf teknik sebeplerden ve sonra dahili vaziyetten dolayı yardımda bulunamadı. Rusya ile İngiltere, vakıa Türkistan’da Çin hakimiyetinin zayıfladığının görmek istedi. Fakat ne Rusya, ne de İngiltere Yakup Beğ’i kontrolleri altına alamadıklarından, yeni kuvvetli bir devletin kurulmasını da istemiyorlardı. Böylece her iki büyük devlet, Türkistan’ın Çin hakimiyeti altına girmesini tercih ediyorlardı.”

Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi sonucu, en fazla yardıma ihtiyacı olduğu bir dönemde, Doğu Türkistan’la kurulan ilişkiler kesildi. Oysa Mançurlar Doğu Türkistan’dan vazgeçmek niyetinde değillerdi. Hazırlıklarını yaptıktan sonra 1875’de yeni bir istila hareketi başlattılar. Yakup Beğ çok kalabalık Çin ordusuna karşı kahramanca direndi. Ancak muharebenin en kritik günlerinde büyük bir talihsizlik yaşandı. Yeni Doğu Türkistan Devleti’nin yiğit ve başarılı yöneticisi aniden hastalandı ve vefat etti. Bu acı haber Doğu Türkistanlılar’ı doğal olarak olumsuz etkiledi. Yüzyıllık bir mücadele döneminde zorlukla sağlanmış olan birlik, merkezî sevk ve idare olmayınca Mançurlar’a karşı konulamadı ve Doğu Türkistan bir kere daha Çin esaretine girdi.

Çin, stratejik bakımdan büyük değer verdiği ve ülke savunması açısından vazgeçilmez saydığı Doğu Türkistan’ı ele geçirmek ve direnişleri kırmak için son derece acımasız davrandı; sık sık katliamlar yaptı. Sinolog Dr.Wolfran Eberhard şöyle diyor: “Mançur istila devrinin diğer isyanları hakkında oldukça fazla bilgimiz varken, Çin kaynakları Müslüman isyanlarında susmaktadırlar. Yalnız pek az ve kesin olmayan bilgi veriyorlar. Resmi olmayan kaynaklarda, bu isyanlar bastırılırken pek çok zulüm yapıldığı bildirilmektedir. Kamsuda nüfus 15 milyondan 1 milyona düşerken, Türkistan ihtilali 10 milyon ölüye mal olmuştur.”

DOĞU TÜRKİSTAN ŞİNCAN YAPILIYOR

Mançurlar’in ikinci istilasından sonra, Çin Doğu Türkistan politikasını kökünden değiştirdi. Burayı koloni haline getirmek yerine, doğrudan imparatorluğa bağlı bir eyalet yapmaya karar verdi. Adını da “yeni toprak” anlamına gelen Çince “Shin Chiang” (Şincan) olarak değiştirdi. Aynı işlem şehir adları için de yapıldı. Genel valilik merkezi İli şehrinden Urumçi’ye nakledildi. Bir süre sonra Çin’de yönetim değişikliği oldu. 1911 yılında Mançur Hanedanı devrildi, Cumhuriyet ilan edildi. Ancak Uygurlar’a yönelik asimilasyon politikasında herhangi bir gevşeme olmadı.

Doğu Türkistanlılar’ı ezip sindirmek, kültürlerinden, dillerinden, dinlerinden uzaklaştırmak, Çince öğrenmeye mecbur bırakılarak asimile etmek istiyorlardı. Bölgenin nüfus yapısını değiştirmek üzere Çin’den kitleler halinde Çin’li getirilip yerleştiriliyor, ekonomik kaynaklar ve devlet imkânları bunlara tahsis ediliyordu. Uygurlar ikinci sınıf vatandaş sayılıyor, yönetimden uzak tutuluyor, kenarda yaşamaya mecbur bırakılıyorlardı. Önceki dönemden tek fark, baskı ve eziyetin Bölge Genel Valisi tarafından yapılmasıydı.

Devrik Mançur Hanedanı’na sempati duyan genel valinin, merkezi hükümetle ilişkisini alt düzeye çekerek bölgeyi kendi iradesine göre yönetmesi sonucu baskılar daha da şiddetlendi. Halkın soyulup ekonomik varlıklarının keyfi şekilde talan edilmeye çalışılması memnuniyetsizlikleri arttırdı. Sonunda bu zulüm ve baskılara dayanamayan Doğu Türkistanlılar Kumul şehrinde Hoca Niyaz Hacı ve Salih Dorga’nın yönetiminde harekete geçtiler; Çin kuvvetlerini bozguna uğrattılar. Bu başarı diğer şehirleri de etkiledi. Ayaklanma kısa zamanda bölgenin geneline yayıldı. Sadece Urumçi’de Çinliler’in hakimiyeti devam ediyordu. 1933’de Kaşgar’da bağımsız Doğu Türkistan Devleti kuruldu. Hükümetin başına Cumhurbaşkanı olarak Hoca Niyaz Hacı getirildi ve Kaşgar yeni devletin başkenti oldu.

Doğu Türkistan’da ikinci defa millî ve bağımsız bir devletin kurulması Çin’de olduğu gibi Sovyetler Birliği’nde de endişeyle karşılandı. Sovyet Rusya Urumçi’deki karmaşadan yararlanarak bölgeye asker sevketti. Sovyet askerleri ile Çin birlikleri arasında çatışmalar yaşanırken, Kaşgar’da kurulan yeni bağımsız devleti ortadan kaldırmak için bu iki devlet ortaklaşa hareket etti. Sovyetler Birliği Doğu Türkistan’da kurulacak bağımsız bir devletin, kendi bünyesindeki Türk halklarına örnek olmasından endişe ediyor, buna mutlaka engel olmak istiyordu.

Kaşgar’da ilan edilen devletin ne askeri bir gücü, ne de idari yapılanması vardı. Direnmenin imkansız olduğunu ve mevcut kazanımları da tehlikeye sokacağını gören Hoca Niyaz, Sovyetler’in teklifini kabul ederek, Kaşgar’dan ayrılmayı, Doğu Türkistan Eyalet Hükümeti Başkan Yardımcılığı görevine gelmeyi kabul etti.

Ruslar Doğu Türkistan’daki askeri güçlerini takviye ederek, bölgeyi tümüyle kontrollerine aldılar. Kısa süre sonra Hacı Niyaz Bey başta olmak üzere, Doğu Türkistan liderlerinin tamamını ve on binlerce insanı tutukladılar. O kadar ki hapishanelerde insanlar üst üste yığılı kalıyorlardı. Tutuklananlardan binlercesini ve Hacı Niyaz Bey’i kurşuna dizdiler.

Birkaç yıl sonra başlayan 2.Dünya Savaşı’nın ilk yılları Sovyetler Birliği için tam bir felaketti. Alman orduları Sovyet hatlarını kolayca yarmış, kuzeyden ve güneyden ikili kol halinde Rusya içlerine doğru hızla ilerliyorlardı. Stalingrad’a kadar süren bu ilerleyiş karşısında Sovyetler Birliği’nin yıkılma ihtimali gündemdeydi. Bu durumu fırsat sayan Doğu Türkistan’ın Çin’li genel valisi 1943 yılı başlarında Ruslar’ın bulundukları bütün idari kademeleri boşaltıp bölgede çalışan tüm elemanlarıyla birlikte çekilmelerini istedi. Batı cephesinde can derdine düşmüş olan Sovyet Rusya’nın bu ültimatoma uymaktan başka çaresi yoktu. Kendilerine verilen süre içerisinde bölgenin tamamından çekilip gittiler. Elverişli bir pozisyon kollayan milliyetçi Çin Hükümeti birlikleri Doğu Türkistan’ı kolayca işgal etti.

Çin askerlerinin bölgeye girmeleriyle birlikte asimilasyon girişimleri yeniden başladı. Buna karşı ilk tepki İli’de meydana geldi. Ali Han Töre’nin liderliğinde 1944 yılının Eylül ayında ayaklanma başladı. 1940 yılından beri silahlı mücadele veren ve Uygurlar tarafından çok sevilen Osman Batur bu harekete katıldığını bildirdi. Aynı yılın Aralık ayında bağımsızlık ilan edildi ve Ali Han Töre Cumhurbaşkanı oldu. Ayaklanma kısa sürede diğer şehirlere de yayıldı. Çinliler Urumçi dışında kontrolü kaybettiler.

Doğu Türkistan’daki bu gelişmeler Batı Türkistan’a egemen olan Sovyetler Birliği’ni doğal olarak tedirgin etti. İlk başlarda milliyetçi Çin yönetimine karşı ayaklanmayı teşvik ederken İli’de Cumhuriyet’in kurulması üzerine tutumunu değiştirdi. Türkler’e Çin’le uzlaşmaları için çağrı yapmaya başladı. Uygurlar bir kere daha Çin ile Rusya’nın kıskacı altında kalmışlardı. Çaresizlik içinde hükümeti dağıtarak Çin ile barış yapmayı, böylece durumu kurtarmayı uygun gördüler.

Bu sırada Ruslar Ali Han Töre’yi kaçırarak baskı yapmaya başladılar. Sonunda Çin hükümetiyle yapılan anlaşma çerçevesinde Uygurların da içinde yer aldıkları ortak bir yönetim yapısı kuruldu. 1947 yılının Mayıs ayında öğrenimini Türkiye’de yapan Dr.Mesut Sabri Baykuzu Doğu Türkistan Eyalet Başkanı oldu. Bu önemli bir gelişmeydi. Yeni hükümet vakit geçirmeden Doğu Türkistan Türkleri’nin kültürel, sosyal ve ekonomik çıkarlarına hizmet etmek amacıyla girişimler başlattı. Bu durum hem bölgeyi kontrolleri altında tutmaya çalışan Rusları, hem de milliyetçi Çin hükümetinin tepkilerine yol açtı. İki taraf arasında yapılan işbirliği sonunda Dr.Mesut Sabri görevden alındı; yerine Sovyetlerin sadık elemanı Burhan Şehidi getirildi. O sırada Çin’de rejim değişmiş, Mao Tse Tung yönetimindeki komünistler iktidara gelmişlerdi. Komünist birlikler 1949 yılının son baharında Doğu Türkistan’a girdiler ve kısa zamanda bölgenin tamamını işgal ettiler. İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra gibi bazı Türkistanlı liderler, mücadeleyi dışarıda sürdürmek, meseleyi Dünya’ya duyurmak amacıyla ülkeyi terk etmeye karar verdiler. Tibet üzerinden Himalayalar’ı aşarak önce Hindistan’a, daha sonra Türkiye’ye intikal ettiler.

ŞEHADETİ BİLEREK SEÇTİLER

Doğu Türkistanlılar komünistlerin işgaline kahramanca karşı koydular. Osman Batur, Canım Han, Dr.Mesut Sabri, Oraz Beğ, Davut Kadı, Abdülgâfur Sabri, Gani Bahadır, Nuri Beğ, Rozi Muhammed Beğ gibi Uygur liderlerinin yönettiği Doğu Türkistanlılar olağan üstü elverişsiz şartlara rağmen, akıbetlerinin şehadet olduğunun bilinci içerisinde yiğitçe direndiler. Komünist Çin yönetimi o günlerde de, şimdiki gibi gaddar ve zalimdi. Binlerce Doğu Türkistanlı’yı gözlerini kırpmadan kurşuna dizdiler. Osman Batur başta olmak üzere direnişin önderlerine özel işkence yaptılar. Uygur halkının üzerinde korku ve dehşet havası oluşturmak amacıyla yaptıkları vahşeti meydanlarda sergilediler ve eserlerini günlerce insanlara izlettiler.

Komünist rejim Çin’in geleneksel asimilasyon girişimlerine ilave olarak zihinlerde ideolojik bir değişim sağlamak, vicdanlara egemen olmak maksadıyla baskılarını çok daha yoğunlaştırdı. Bir süre sonra Mao’nun ülke genelinde ilan ettiği “kültür devrimi”nin pilot uygulamaları Doğu Türkistan’da yapılmaya çalışıldı. Bütün bu insanlık dışı baskılara rağmen Doğu Türkistan Türkleri kültürel kimliklerini, dillerini, dinlerini korumayı başardılar. İnançları, Allah’a olan tevekkül ve bağlılıkları bu insanları ayakta tutan, yalnızlıklarını telafi eden, çözülmelerini engelleyen en büyük dayanaklarıydı. Zaman zaman ortaya çıkan direnişler, düzenlenen gösteriler komünistleri sürekli tedirgin etti. Her yola başvurmalarına rağmen istedikleri sonucu alamamış olmaları nedeniyle bölgenin geleceği adına karamsar oldular, tedirginlik duydular. Çıkan olaylarda ölçüsüz şiddet kullanmaları, katliama yönelmeleri biraz da bu çaresizliğin sonucudur.

DOĞU TÜRKİSTAN’IN ÖNEMİ VE DEĞERİ

Doğu Türkistan Çin için hayati öneme sahip bir bölgedir. 1850 km2 lik alanı, bir taraftan coğrafi konumu, jeopolitiği, diğer taraftan büyük yer altı zenginlikleri burayı “vazgeçilmez” yapmaktadır. Bölgede petrol ve doğalgaz başta olmak üzere, ekonomik değeri yüksek 150 civarında maden çeşidi bulunuyor. Çin kaynakları Doğu Türkistan’ın Çin’in toplam ham petrol rezervlerinin %25’ini, kömür rezervlerinin %20’sini barındırdığını belirtiyor. Son on beş yıldan beri bu kaynakları değiştirmek amacıyla çok yönlü yatırımlar yapılıyor. Yeni yollar, petrol ve doğalgaz boru hatları inşa ediliyor. Bunlar bir taraftan Pasifik sahillerine, diğer taraftan Özbekistan ve Türkistan’a kadar uzatılıyor.

Bu arada Doğu Türkistan’ın tarihi dokusunu eskiyle bağlantı kurulamayacak şekilde bozmak maksadıyla seri halinde yeni inşaatlar yapılıyor. Şehitlerin kimliği planlı şekilde değiştiriliyor. Bu girişimler özellikle turizme yapılan yatırımlarda göze çarpıyor. Bölgenin eskiden beri Çinlilere ait olduğunu ispatlamak maksadıyla, turistlerin ilgilendiği yerlere, tarihi kalıntı süsü verilen taşlar, Buda heykelleri, Çin mitolojisine ait eserler yerleştiriliyor.

Çin’in şimdiki çabaları aslında yeni sayılmaz. Bölgeyi koloni haline getirmek isteyen Mançurlar’dan başlayarak, asimilasyon arzusu her dönemde Çin politikasının eksenini oluşturmuştur. Ancak büyük nüfus üstünlüğüne, askeri ve ekonomik güç dengesizliğine rağmen umdukları başarıyı elde edemediler. Bir milleti yok edememelerinin temel nedeni mücadelenin sadece iki toplum arasında değil, kökleri çok eskilere dayanan iki kültür ve medeniyet arasında cereyan etmesidir. Türkistan halkı sıradan bir insan topluluğu değildir. Tarihi içerisinde Türk-İslâm medeniyetinin en verimli birikimlerine sahip bulunan bir millet söz konusudur. Başka bir ifadeyle yüz elli yıldır uygulanan şiddet ve baskıya rağmen medeniyet kurmuş, buna evrensel bir anlam kazandırmış, cihanşumül alimler yetiştirmiş olan Doğu Türkistan halkını asimile edememelerinin şaşırtıcı bir yanı yoktur. Diliyle, diniyle, kültürüyle bütünleşmiş bulunan Uygurlar, bir başka kadim medeniyet adına kendisini asimile etmeye çalışan komünist Çin’in ideolojik dönüştürme planlarını boşa çıkardılar.

BUGÜNKÜ DOĞU TÜRKİSTAN

Günümüzde Çin’in en büyük problemi 1/2 milyarlık çok kalabalık nüfusun içerisinde 55 farklı etno kültürel kimliğin varlığıdır. Komünist Çin yönetimi faşizan yöntemlerle, zor ve şiddet kullanarak bu farklı kültürleri eğitip bir ulus inşa etmek istiyor. Buna karşı koyan Tibetlilerin Uygurların direnişini ne pahasına olursa olsun, kırmak için her yolu deniyor.

Geçen yüzyıldan beri Çinlilerin bölgeye yerleşmeleri teşvik edilmektedir. Ancak komünist rejim döneminde bu konu istek olmaktan çıktı, devletin temel politikası haline geldi. 1949 da başkent Urumçi’nin nüfusunun %70’i Uygurlardan oluşuyordu. Doğu Türkistan genelinde Çinlilerin nüfusa oranı %10’u geçmiyordu. Oysa son elli yılda güneyden getirilip yerleştirilen Han soyundan Çinlilerle demografik yapı tersine çevrildi. Tipik bir Uygur kenti olan Urumçi bugün %78 oranında Çin nüfusu barındırmaktadır. Benzer tablo daha düşük çapta olmak üzere diğer önemli şehirlerde de gözlemleniyor. Han Çinlilerinin gelip yerleşmeleri için her türlü imkan sunuluyor, maddi ve idari destekler veriliyor.

Bu çabalara Uygurların sistemli olarak asimile edilmeleri amacıyla kültürel projeler uygulanıyor. Varoşlara itilen, gettolarda yaşamak zorunda bırakılan Uygurların dillerini unutmalarını, dinlerinden uzaklaşmalarını ve çoğalmamalarını sağlamak amacıyla özenle hazırlanan planlar çerçevesinde her yola başvuruluyor. İlkokuldan başlayarak, eğitim tümüyle Çince yapılıyor. Konfüçyus’tan esinlenen geleneksel Çin kültür politikasında dillerinin öğrenilmesi, kültürlerinin benimsenmesi Çinli olmak anlamına gelir.

Doğu Türkistan Türkleri’nin milli kimliklerini korumaları açısından büyük önem taşıyan dil faktörünü ortadan kaldırmak asimilasyon politikasının temel amacıdır. Bu maksatla medreselerin büyük bölümü kapatılmıştır. Kalanlar yönetimin kontrolüne alınarak, rejime sadık insanların yetiştirileceği ideolojik eğitim merkezleri şeklinde kullanılmaktadır.

Camilerin pek çoğu, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra terör merkezleri oldukları iddiasıyla kapatılmıştır. Devlet memurlarının, işçilerin, öğrencilerin ibadet yerlerine gitmeleri ve ibadetle meşgul olmaları yasaklanmıştır. Buna aykırı davrandıkları belirlenen kişiler cezalandırıyorlar; işlerinden, okullarından atılıyorlar. Açık olan camilerde ise, İslami değerler değil Çin Komünist Partisi’nin görüşleri tebliğ edilmektedir.

Çin yönetimi Dünya kamuoyunu kandırmak ve insanlık dışı uygulamalarına haklılık kazandırmak amacıyla, Batı dünyasının en fazla tedirgin olduğu terör ve radikal İslam konularını sürekli kullanarak Uygurların direnişini terör eylemi şeklinde tanıtmak, onları terörist göstermek istiyor. On beş yıldan beri Şincan Komünist Partisi sekreteri olan Wang Lequan 2002’de verdiği demeçte Uygur dilinin bilim ve teknolojiye hizmet vermeyen ilkel bir dil olduğunu, Uygur gençlerinin Han Çinlileriyle eşit düzeyde olabilmeleri için Çince öğrenmeleri gerektiğini söylemişti.

Komünist rejimle yönetilen Çin, uygulamalar açısından Dünya’da benzeri olmayan, komünist yönetimler tarihinde başka örneği bulunmayan çok farklı bir ülke. Ekonomik düzen yirmi yıldan beri liberal piyasa kurallarına göre işliyor. Özel mülkiyet ve ticaret serbest bırakılmış durumda. Buna karşılık devlet kurumları, idari ve siyasi yapı, silahlı kuvvetler, eğitim kurumları komünist ideolojiye sıkı sıkıya bağlı çalışıyor. Çin devleti toplumsal olaylarda, özellikle azınlıklar konusunda hiç çekinmeden faşist uygulamalar yapıyor. 1989’da Tianannen Meydanı’nda özgürlük isteyen gençleri kitle halinde katlederken, Tibetlilere aynı yöntemle bastırırken, Doğu Türkistanlılar’a karşı da yıllardır aynı yöntemi kullanıyor.

26 Haziran’da Urumçi’den 2500 km kadar uzakdaki Guangdong Eyaleti’nde bir oyuncak fabrikasında başlayan olayların hızla tırmanmasının temel nedeni, yönetime egemen olan faşizan zihniyettir. Doğu Türkistan’lı gençler, birkaç yıl önce alınan bir karar uyarınca, ailelerinden koparılıyor, iç gücü ihtiyacı gerekçe gösterilerek binlerce km uzaktaki fabrikalara çalışmaya götürülüyor. Bu uygulamanın esas sebebi 16-20 yaş civarındaki Uygur gençlerini en az beş altı yıl süresince kendi kültür ortamlarından uzaklaştırmak, ailelerinin etkilerini kılmak, Çinlilerle harmanlamak suretiyle sosyo kültürel dönüşümlerine ortam hazırlamaktır.

Oyuncak fabrikasında çalıştırılan 600’e yakın Uygur ile Han Çinlileri arasında yaşanan gerginlik, 26 Haziran’da asılsız olduğu tespit edilen bir tecavüz haberiyle patlayıverdi. Han Çinlileri yakaladıkları iki Uygur gencini feci şekilde döverek katlettiler. Uygurlar doğal olarak olayın aydınlatılmasını, faillerin belirlenip cezalandırılmasını beklediler. Çin yönetimi oralı bile olmadı. Gençlerin alınıp götürüldüğü Urumçi’de olayın duyulması üzerine çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu Uygurlar, protesto gösterisi düzenlediler. Çin güvenlik güçleri serinkanlı davranarak gösterinin sakince cereyanını sağlamak yerine tam tersini yaptı. Uygurlar’ın üzerine ateş açıldı. Yüzlerce Uygur kendilerine çevrilen namlulardan çıkan kurşunlarla can verdi. Bölgenin Parti Genel Sekreteri olan Wong Lenquan’ın bir TV kanalında yaptığı şu konuşma güvenlik güçlerine katliam talimatının verildiğini gösteriyor: “Başlarını çıkardıklarında hemen vurmalıyız. Saldırmalarını beklemeden hemen vurmalıyız. Bu kış ve önümüzdeki baharda bütün bölgede bağımsızlık hareketine karşı ıslah faaliyeti başlatıyoruz.”

Çin Devleti’nin yetkili bir yöneticisinin bu sözleri Pekin tarafından ne kınandı ne de yalanlandı. Bu tavır şiddetin Çin Hükümeti tarafından onaylandığını gösteriyor. Nitekim bu doğrultuda talimat alan Çin güvenlik güçleri doğrudan Uygurlar’ın kafasını hedef alıp ateş açtılar. Bu cinayetler yeterli görülmemiş olacak ki, ellerine çivili sopalar ve kesici aletler verilen Han Çinlileri, Uygur mahallelerini bastılar. Evlerin kapılarını kırıp katliamı tamamladılar. Benzer olaylarda vakit geçirmeden etkili müdahaleler yapan ve kontrolü elinde tutan Çin güvenlik güçleri saldırganları önlemek yerine yaptıklarını beğeniyle izlediler.

DOĞU TÜRKİSTAN’IN YARINI

Dünya Uygurlar’a uygulanan vahşet karşısında suskun kaldı. Dünya’da barışı ve huzuru sağlamak, hukukun, insan haklarının uygulanmasına hizmet etmekle yükümlü uluslararası kuruluşlardan ses çıkmadı. Oysa Tibet için Dünya ayağa kalkmıştı. Türk ve Müslüman bir topluma reva görülen vahşete sessiz kalmak düşündürücüdür. İnsan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerler sadece bazı ülkeler ve bazı kurumlar için geçerli görülüyorsa bu utanç verici bir standart farklılığıdır. Kendini Dünya’ya nizam vermekle görevli sayan G-8 zirvesinden en ufak bir tepkinin bile çıkmaması, güçlü ülkelerin ahlakî değerlere değil, ulusal çıkarlarına öncelik verdiklerini gösteriyor.

Diğer taraftan Şanhgay İş Birliği Örgütü çatısı altında Çin ile birlikte olan Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ile Türkmenistan ve Azerbaycan da sessiz izleyici olmayı tercih ettiler. İki yüz yıldan beri Çin zulmünden kaçan yüz binlerce Doğu Türkistanlı’nın sığındığı komşu ülkelerin, yani Batı Türkistan’ın olaylara seyirci kalmasının haklı bir gerekçesi olamaz. Bu elem verici tablo Türk Dünyası kavramının algılanmasında ne derece yetersiz ve naif kalındığını, bu hususta alınması icap eden çok mesafelerin bulunduğunu gösteriyor.

Türkiye’ye gelince; uzun yıllardan beri “dış Türkler” konusuna ilk defa Türk halkı sahip çıktı. Uygur Türkleri’nin acıları içtenlikle paylaşıldı; yürekten dualar edildi. Basın ve TV’lerin olaylar geniş şekilde vermeleri, yazılar yazılması konuyu bilmeyenlerin bilgilenmeleri ve öğrenmeleri bakımından çok yararlı oldu. 1997’de Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığı döneminde, Çin’den gelen yoğun baskılara karşı direnilmemiş, Başbakanlık genelgesiyle Doğu Türkistan meselesine ilişkin faaliyet düzenlenmesi neredeyse yasaklanmıştı. Milletimiz Doğu Türkistanlılar’ın acılarını paylaşarak, onları içtenlikle bağrına basarak bu utanç verici tutumun gönüllerde bıraktığı pası silmiş oldu.

Siyasi çevrelerin tepkileri Türk Dünyası’na ilişkin meselelerde her zamanki gibi hazır olmadıklarını, anlık düşünüp hüküm verdiklerini gösterdi. Başbakan’ın “adeta soykırım” şeklinde değerlendirmesi, Rabia Kader’in isterse Türkiye’ye gelebileceğini söylemesi bir cümlelik retorikten ibaret kalırsa, bazı somut adımlar atılmazsa bu hükmün fazla bir anlamı kalmaz. Hem Türkiye’nin hem de Doğu Türkistan dışında yaşayan Uygurlar’ın bir an önce sağlıklı bir strateji belirlemeleri gerekiyor. Uzun yıllardan beri Türk aydınının zihin dünyası dar bir çembere sıkışıp kalmış durumda. Ufkumuz uzun süreden beri Anadolu ile sınırlı olduğundan tarihsel hafızamız zayıflamış, kültür coğrafyamızla ilgimizi kaybetmişiz. Bu fasit daireyi yeterli saymak, rasyonel bulmak, ne siyasi ve ekonomik çıkarlarımıza, ne de tarihi ve kültürel potansiyelimize uyuyor. Öte yandan Doğu Türkistan meselesi hamasi nutuklarla örtülüp, egoların tatmininden başka anlam taşımayan yüzeysel çıkışlarla halledilmeyecek derecede ciddidir.

Çin gibi, Dünya’nın en kalabalık nüfusuna sahip olan katı bir merkeziyetçi disiplinle yönetilen, ABD’den sonra Dünya’nın en büyük ekonomisine sahip bulunan bir güce karşı politika oluşturmanın ne derece zor olduğu ortadadır.

Vatanlarından uzakta hür dünyada yaşayan Doğu Türkistanlılar’ın Dünya kamu oyuna sunacakları istek ve beklentiler konusunda bir an önce karar vermeleri gerekiyor. Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını mı, Doğu Türkistan’da yaşayan Türk halkının yaşama şartlarının temel insan hakları çerçevesinde ıslahını mı önerecekler?

Son olaylar ABD’de sürgünde yaşayan Rabia Kader’i bu hareketin lideri konumuna getirmiş bulunuyor. Sayın Kader TV’lere yaptığı açıklamalarda son derece başarılı ve etkiliydi. Sivri bir duruştan, kışkırtıcı bir dil kullanmaktan özenle kaçındı. Çin’deki rejimi değiştirmek, düzeni yıkmak gibi bir niyetlerinin olmadığını açıkladı. Hem Amerikan toplumunun hem de Dünya kamuoyunun rahatlıkla anlayıp hak vereceği yapıcı bir üslup kullandı. Bu doğru bir yaklaşımdır. Böylece insan haklarını ve evrensel değerleri savunan çevrelerle sıcak ilişkiler kurup, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, ilgili uluslararası kuruluşlarda konunun gündeme alınması mümkün olacaktır. Doğu Türkistanlılar’ın iki asırlık yalnızlığı ortadan kalkacaktır. Sivil Toplum Kuruluşları’yla, medyayla, entelektüel çevrelerle, siyasal destekler arayarak, dantela örer gibi özenle inşa edilmesi gereken uzun ve yorucu bir süreç söz konusudur. Şu andaki en acil problemin Doğu Türkistan’da kapalı bir hapishane ortamında her türlü güvenlikten yoksun şekilde esir muamelesi gören milyonlarca Uygur’un, hukukun geçerli olduğu insan haklarına uygun bir yaşama ortamına kavuşturulması olduğu herkes tarafından bilinmelidir. Bu öncelikli hedefe ulaşmak için uluslararası planda yoğun bir işbirliği ve çalışma başlatılmalıdır. Dikkatli ve sabırlı davranmanın, şartları doğru okumanın gerekli olduğu unutulmamalıdır.

Türkiye bu vesileyle Türk Dünyası ile ilişkilerini bugünkü seviyesinin yetersiz kaldığını, çok daha yakın temaslar kurmak gerektiğini bir kere daha görmüş oldu. Doğu Türkistan meselesine beklenen duyarlılık gösterilmiyorsa bunda kuşkusuz bizim de payımız var. Türkiye Türk Dünyası’na daha fazla zaman ayırsaydı, daha yakın ve sıcak temaslar kursaydı, temel meseleleri daha özel yollardan anlatma becerisi gösterseydi tablo elbette farklı olurdu.

Dr.Wolfran Eberhard, Çin Tarihi TTK Yayınları, Ankara 1947
Ebergard, Age, sayfa 322

http://www.turkocagi.org.tr/modules.php?name=BasYazi&file=article&sid=116

7 Ağustos 2009 Cuma

Çin`in Uygurlar üzerindeki baskıları hız kesmeden devam ediyor.

Tarih : 03.08.2009 - 17:46:16

Geçtiğimiz Cuma günü ülke medyasının bildirdiğine göre, Çin, Temmuz başlarında Sincan’ın merkezini çalkalayan ölümcül olaylarda rol almakla suçladığı şüphelilerin duruşmalarına gelecek birkaç hafta içinde başlamayı planlıyor.

İngilizce China Daily gazetesi, “Yetkililerin, çoğunluğunu Türkçe konuşan bir azınlık olan ve güvenlik güçlerinin ölümlerin çoğundan sorumlu tuttuğu Uygurların oluşturduğu, tutuklanan 1.400 kişilik ‘küçük bir grub’un kaderini belirlemek üzere özel mahkemeler kurduğunu” söyledi.
Habere göre Urumçi sakinleri tarafından sağlanan ipuçları sayesinde, 253 kişilik bir grubu daha tutukladı. Perşembe günü, yetkililer kargaşada parmağı olduğu söylenen, biri hariç hepsi Uygur olan on beş kişinin daha fotoğrafını yayımladı. Tutuklamalara sebep olacak bir bilgi sağlayanlar, ödül olarak 7.350 dolar kazanabiliyorlar.

China Daily, kimliği açıklanmayan bir kanun görevlisinin sözlerini alıntılayarak ‘polis şüphelilere teslim olmaları çağrısında bulundu.’ diye yazdı. ’10 gün içinde teslim olanlara hoşgörülü davranılacak, ama diğerleri sert bir biçimde cezalandırılacak.’

Ayaklanmadan sonraki günlerde, Komünist Parti’nin başındakiler en ciddi suçlardan mahkum edilenleri neyin beklediği konusunda gayet açık konuşmuşlardı. Resmi görevli Li Zhi ‘acımasız yollarla suç işleyenleri idam edeceğiz’ demişti.

Çin’in yakın tarihindeki etnik sürtüşmenin en şiddetli patlaması sayılan isyan, Çin’in başka bir bölgesindeki bir fabrikanın Uygur asıllı işçilerinin ölümünü protesto etmek için yapılan gösteriler kanlı bir saldırıya döndükten sonra, 5 Temmuz’da başlamıştı. Üç gün süren şiddet olayları, hükümet görevlilerine göre, çoğu sokaklarda öldüresiye dövülmüş Han Çinlilerinden oluşan 197 hayata mal oldu.

Ama, yurtdışındaki Uygur vatandaşları ve destekçileri, resmi ölüm sayımlarının askeri polis tarafından ve ilk isyanı takip eden intikam saldırıları sırasında Hanlar tarafından öldürülen Uygurların sayılarının azaltılarak yapıldığı konusunda ısrar ediyor.

Çin, asayişi bozacak eylemleri kışkırtanların dışarıdaki destekçilerini, suçun çoğunu Dünya Uygur Meclisi’nin Çin’deki Uygurların özgür iradelerini kazanmaları için çalışan 62 yaşındaki başkanı Rebiya Kadir üzerine yıkarak suçladı. Söylediklerine göre, sürgüne gönderilmeden önce yıllarını Çin hapishanelerinde harcamış bir işkadını olan Bayan Kadir, tüm bu ölümleri Washington’daki evinden organize etmişti.

Son haftalarda, Bayan Kadir dünyayı kendi insanlarının bu isyandaki birincil kurbanlar olduğuna ikna etmek için etkili ve saldırgan bir kampanya başlattı. Çarşamba günü Japonya’ya yaptığı bir ziyarette, muhabirlere kargaşadan sonraki günlerde geceleyin 10.000 insanın kaybolduğunu söyledi. ‘Hepsi nereye gitti?’ dedi. ‘Öldürüldüler mi yoksa bir yere mi gönderildiler? Çin hükümeti bu insanlara ne olduğunu açıklamalı.’

Onun suçlamaları Çin hükümetini çok öfkelendirdi; Sincan’daki bir görevli onun sözlerini ‘Tamamen uydurulmuş’ olarak tanımladı. Bayan Kadir, bilginin kaynağını açıklayamayacağını çünkü bunu yaptığı taktirde kendisine bu bilgiyi sağlayanların tehlikeye gireceğini söyledi.
Eğer Tibet’teki isyanları takip eden yargılamalar bir delil olursa, Sincan’daki mahkeme duruşmaları hızlı olacak. China Daily’ye göre, suçlanan kişilere, davalara başkanlık edecek yargıçlar gibi, ‘özel eğitim almış’ avukatlar atanacak. Her bir dava üç ya da yedi yargıç tarafından yönetilecek, ve çoğunluğun kararı kabul edilecek.

Ama, insan hakları toplulukları, duruşmaların adil bir şekilde yürütüleceğine dair pek güven duymadıklarını söylüyor. Davaların, Çin’deki birçok duruşmada olduğu gibi, halka kapalı olmasını bekliyorlar, ve sanıkların kendi seçtikleri avukatlara sahip olamayacaklarını vurguluyorlar.
Merkezi Hong Kong da olan Çinli İnsan Hakları Savunucularının müdürü Renee Xia, ‘Bağımsız bir yasal danışman olmadan, hangi kanıtların hangi yollarla toplanacağı konusunda hiçbir ipucu sahibi olamazsınız.’ dedi. ‘İşkence edildiler mi, ya da zorla itiraf etmeleri mi sağlandı?’ Mahkemeler hızlı olabilir, ama bu adil oldukları anlamına gelmez.’

isra haber
http://www.dikkathaber.com/haberdetay/1546-cinde-Baski-Hiz-Kesmeden-Devam-Ediyor.html

Dalay Lama: "Uygurların Ayaklanması, Çin'in Azınlık Politikasının Başarısızlığını Gösteriyor"

Tibetlilerin Sürgündeki Ruhani Lideri Dalay Lama, Uygurların Ayaklanmasının, Çin'in Azınlıklara Yönelik Uyguladığı Politikanın Başarısızlığını Gösterdiğini Söyledi. Dalay Lama, Tibetliler ve Diğer Azınlıklara Karşı "Gerçekçi" Bir Siyasetin Önümüzdeki On Yıl İçinde Ortaya Çıkabileceğini İfade Etti.

Tibetlilerin sürgündeki ruhani lideri Dalay Lama, Uygurların ayaklanmasının, Çin'in azınlıklara yönelik uyguladığı politikanın başarısızlığını gösterdiğini söyledi. Dalay Lama, Tibetliler ve diğer azınlıklara karşı "gerçekçi" bir siyasetin önümüzdeki on yıl içinde ortaya çıkabileceğini ifade etti.
İsviçre'nin Cenevre kentini ziyaret eden Dalay Lama, Tibet'in geleceğine ilişkin Pekin yönetimi ile görüşmelerin olmadığını belirtti. Uygur bölgesinde yaşanan olayları da yorumlayan dini lider, bu olayın Çin'in azınlıklara yaklaşımını gözden geçirmesi gerekliliğini gösterdiğini vurguladı. Dalay Lama, "Artık zamanı geldi. Bu politikalar, azınlıklara heyecan getiremedi." diye konuştu. Dini lider, bu durumu da güven eksikliğine ve azınlıkların "biz anlayışının" pek olmayışına bağladı.
Temmuz ayı başında ortaya çıkan olaylarda resmi rakamlara göre, 197 kişi ölürken bin 800'e yakın kişi de yaralandı. Ancak Uygur kaynaklarına göre söz konusu olaylarda ölen Uygurların sayısı bine yakın.
(CİHAN) (Cihan Haber Ajansı) 06.08.2009 16:58

6 Ağustos 2009 Perşembe

Bozkurtların ölümü-Bozkurtlar diriliyor!

Aziz ÜSTEL austel@stargazete.comRSS

12.7..2009

Sincan-Uygur Özerk Bölgesinde, Çinli’nin yaptığı soykırımı izledikçe, kendimi Çuluk Kağan’ın ölümünden sonra Kara Kağan’ın yönetiminde, çaresizlik içinde çırpınan Kürşad gibi hissettim!

Kara Kağan’ın Çinli karısı, işveyle, cilveyle, binbir oyunla Göktürk Devleti’ni yıkıma doğru sürükler adım adım..

Çinli’nin, Göktürk adını duydu mu dudağı yarılmaktadır zaten.. Yüreği sıkışmaktadır ki, Azrail’in pençesi kaç para!

Gene de, Göktürkler yavaş yavaş kırılır bire değin..

Göktürk’lerin son büyük yiğidi Kürşat bile durduramaz bu çöküntüyü.

Ve Çin egemenliğinde yıllarca inim inim inler Göktürkler.

Sonunda canına tak eder Kürşat’ın. Çin Sarayı’nı basıp imparatoru kaçırmaya karar verir, kırk yiğit arkadaşıyla birlikte... Başaramaz ama..

Fırtınalı bi havada Çin Sarayı’ndan kaçarlar çarpışa çarpışa.. 300’ün üstünde Çinli’nin de kellesini alarak.

Sonunda binlerce kişilik Çin ordusu, Vey Irmağı’nın kıyısında kıstırır bir avuç Göktürk soylusunu... En sona Kürşad kalır! O da, atının üzerine ölür.

Bozkurtların Ölümüdür bu işte!

Ama Bozkurtlar’ın ölümü uzun sürmez..

Bozkurtlar’ın Dirilişi de vardır!

Çin İmparatoru Tay-Tsung, geceleri düşlerinde Kürşat’ı görür, ter içinde fırlar yatağından. Kürşat, kesik başı elinde gelir, sisler arasından, hesap sorar.

Ve her sabah Çin İmparatoru buyruk üstüne buyruk yağdırır: ‘Başkaldıranların kelleleri vurula, evi, ekini yakıla, hayvanları paramparça edile...’ Yokluğa yoksulluğa iter, ölüme terk eder Göktürkleri.

Ama gene de korkularından sıyrılamaz bi türlü.

Çünkü inanamaz Kürşat’ın, kırk yiğidiyle Çin Sarayı’nı basabileceğine. Bu yüzden de korku içinde bekler Bozkurtların dirilmesini...

Dirilir de Bozkurtlar... Kutluk Şad, İlteriş Kutluk Kağan adıyla ve de Kürşad’ın oğlu Urungu’nun da omuz vermesiyle yeniden, Ötüken’de devleti kurar..

Rahmetli Nihal Atsız’ın bu kitapları kaç kuşağı etkilemiştir. Türk olmakla övünmüştür nice delikanlı bu kitapları okudukça..

Ta ki, kimi yarı aydınlar çıkıp, bu topraklarda yaşayan Türklerin her fırsatta şundan, bundan, ondan özür dilemesi gerektiğini haykırmaya başlayana değin!

Türk olmak neredeyse ayıptan sayılmaya başlayana değin...

Çin kasabı soyumuzu sopumuzu keserken, soykırımın alâsını yaparken, Başbakan’ın dışında bu bir soykırımdır diyene raslamadım henüz!

Fransa, Ermeni Soykırımı’nı ‘lanetleyen’ bir anıt dikmişti!

Hadi diksenize Ankara’ya, Uygur Soykırımını lanetleyen bir anıt!

Hadi TBMM’de Uygurlara yapılanları kınayan bir karar çıkarsanıza!

Şu Çin’liye bakın! Nüfusu 1.5 milyarı bulmuş... Ne yapıyor? Hepi topu bi kaç milyon Uygur Türkü’nden korkuyor, onları binlerle kesip doğruyor!

Bugün Çin’i yönetenlerle, Göktürk adını duydu mu korkudan dudağı uçuklayan İmparator Tay-Tsung arasında hiçbir fark yok!

Fark bizde!

Biz dirilemiyoruz bir türlü!!

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/aziz-ustel/bozkurtlarin-olumu-bozkurtlar-diriliyor-haber-200376.htm

Çin'in iç işi imiş!, RTÜK kimin adına özür diliyor? Bu edepsizlik temizlenmelidir!

Bugünlerde...Çin'de bir Türk heyete var: RTÜK:Türkiye Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyesi Abdülvahap Darendeli'nin başkanlığındaki Türk basın heyeti dün Çin Uluslararası Radyosu'nu ziyaretinde verdiği demeçte, Urumçi'de 5 Temmuz'da meydana gelen sabotaj ve şiddet olaylarının Çin'in içişleri olduğunu belirtti.RTÜK üyesi Darendeli, olayın ilk patlak verdiğinde Türkiye'deki bazı basın kuruluşlarının haberlerindeki ifadelerin aşırılığa kaçtığını, ancak olayın iç yüzünün netleşmesiyle birlikte Türkiye'deki basın kuruluşlarının haberlerinin çoğunun daha makul olmaya başladığını söyledi.Darendeli, 5 Temmuz sabotaj olayları hakkındaki kendi görüşünü de şöyle dile getirdi:"Bu Çin'in bir iç meselesidir. Çin'in bu meseleyi kendi Anayasasına, pozitif normlarına ve dünyanın da evrensel hukuk kurallarına göre çözmesi en doğal yoldur."Basın heyetinde yer alan Anadolu Ajansı Başkan Yardımcısı Ahmet Tek de, kısa süre önce yaptıkları Xinjiang ziyaretinin kendisinde derin bir izlenim bıraktığını ifade ederek şöyle konuştu: "Zihnimdeki ilk izlenimde, Müslümanlara sanki çok sıkıntı veriliyormuş havası kayboldu."

http://www.odatv.com/

Pekin Yönetimi, Türkiye'deki Çinlileri Uyardı

Çin Dışişleri Bakanlığı Tarafından Yayımlanan Duyuruda, Türkiye'deki Çinlilerden, "İki Ülke Arasındaki Gerilim Sürdükçe Dikkatli Olmaları ve Mümkün Olduğunca Dışarı Çıkmamaları" İstendi.

Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan duyuruda, Türkiye'deki Çinlilerden, "iki ülke arasındaki gerilim sürdükçe dikkatli olmaları ve mümkün olduğunca dışarı çıkmamaları" istendi.
En uzaktaki Türkler: Uygurlar Bakanlığın internet sitesindeki duyuruda, Türkiye'deki Çin vatandaşlarına, kalabalık alanlardan ve hassas yerlerden mümkün olduğunca uzak durmaları uyarısı yapıldı.

China Daily gazetesinin konuyla ilgili haberinde, El Kaide bağlantılı bir internet sitesinde kendini Türkistan İslamcı Partisi lideri olarak tanıtan Abdülhak adlı kişinin, "Doğu Türkistan'da gözaltına alınanlar serbest bırakılana kadar Çinlilere saldırma emri verdiği" ileri sürüldü.

Bu arada Türkiye'nin Pekin Büyükelçisi Murat Salim Esenli, Çin Merkezi Televizyonunun (CCTV) İngilizce yayın yapan 9. kanalında "Diyalog" adlı programa konuk oldu.
Büyükelçi Esenli, 5 Temmuzda Sincan Uygur Özerk Bölgesinin merkezi Urumçi'de meydana gelen olaylarla ilgili soruyu yanıtlarken, "Türkiye'nin bunu Çin'in iç işi olarak gördüğünü ve Çin makamlarının sorunu kendi anayasalarına ve taraf oldukları uluslararası sözleşmelere bağlı kalarak çözeceklerine inandığını söyledi. 03.08.2009 11:19

Çin: Çocukları Rabiye Kadir'i Kınayan Bir Mektup Yazdı

Çin'in Resmi Haber Ajansı Xinhua, İki Çocuğu ve Erkek Kardeşinin Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabiye Kadir'i Kınayan Bir Mektup Yazdığını Öne Sürdü.
Çin'in resmi haber ajansı Xinhua, iki çocuğu ve erkek kardeşinin Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabiye Kadir'i kınayan bir mektup yazdığını öne sürdü. Fotoğrafları da yayınlanan ve Arap alfabesiyle Uygurca yazılan mektupta, "Senin yüzünden 5 Temmuz'da Urumçi'de tüm etnik gruplardan birçok masum insan öldü; dükkanlar ve araçlar zarar gördü" ifadeleri kullanılıyor.
"Bu mektup sana oğlun Kahar, kızın Rozingül ve küçük kardeşin Memet Kadir tarafından yazılıyor" diye başlayan mektup, Çin Komünist Partisi ve hükümetin kendisine sağladığı kolaylıklar nedeniyle Kadir'in bir zamanlar Çin'in en zengin insanı olduğu hatırlatarak, şöyle devam ediyor:
"Ama parti ve hükümetin tüm hoşgörüsüne rağmen başka insanlar tarafından ayartıldın ve hapse girdin. ABD'ye gitmene izin verildiğinde hiçbir ayrılıkçı harekete katılmayacağına dair güvence verdin. Buna rağmen sözünden döndün."
Sincan bölgesinde farklı etnik gruplarla büyük bir aile gibi huzur içerisinde yaşadıklarını belirten mektup, "Senin yüzünden 5 Temmuz'da Urumçi'de tüm etnik gruplardan birçok masum insan öldü; dükkanlar ve araçlar zarar gördü. Etnik gruplar arasındaki uyum ve birlik bozuldu. Ama bize yaptığın bunca şeylere rağmen hükümet bize çok iyi davranıyor. Bize hep şunu diyorlar, 'Yaptığı şeylerden anneniz sorumlu. Sizinle bir ilgisi yok'" diye devam ediyor.
Rabiye Kadir'in ABD'ye gitmesinden bu yana bölgenin çok değiştiği belirtilen mektupta, etnik gruplar arasında ayrımcılık yapılmadığını, birçok Uygur milyonerin olduğunu ve Uygurlara pozitif ayrımcılık yapıldığı da ifade ediliyor. Rabiye Kadir'e 'Lütfen torunlarının mutluluğunu düşün. Sincan'daki huzurlu ve mutlu hayatı bozma. Başka ülkelerden gelen provokasyonlara uyma. Hapse girmeden önce bize düşünen annemizi özlüyoruz. Sana son söyleyeceğimiz, tüm etnik grupların seni kınadığıdır" mesajı veriliyor.
Mektubuna altında Rabiye Kadir'in damadı, gelini, torunları ve ablasının da imzaları bulunuyor.
Dünya Uygur Kongresi Sözcüsü Dilşat Raşit ise söz konusu mektupların sahte olduğunu savundu. Rabiye Kadir'in 11 çocuğundan 5'i ile 9 torunu Çin'in Sincan Özerk Bölgesi'nde yaşıyor. Kadir'in bazı çocuklarının yıllardır hapishanede ya da ev hapsinde tutulduğu biliniyor.
OLAYLARLA İLGİLİ 319 KİŞİ DAHA TUTUKLANDI
Resmi Xinhua ajansı 5 Temmuz olaylarıyla ilgili olarak 319 kişinin daha tutuklandığını duyurdu. Bu kişilerin hangi etnik gruplara mensup olduğu ise açıklanmadı. Böylece tutuklananların sayısı 2 bine yaklaşmış oldu. Tutuklananlardan daha sonra serbest bırakılanlar olup olmadığı da bilinmiyor.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde Uygurlarla Han Çinlileri arasında 5 Temmuz'da başlayan olaylarda resmi rakamlara göre 197 kişi ölmüş bin 700 kişi de yaralanmıştı.
(CİHAN) (Cihan Haber Ajansı) 03.08.2009 11:25

Doğu Türkistan'da 319 Uygur daha tutuklandı

Çin'de, geçen ayki olaylarda sorumlu oldukları iddia sıyla 319 kişinin daha gözaltına alındığı bildirildi.
Pazartesi, 03 Ağustos 2009 08:32
Dünya Bülteni/Haber Merkezi
Çin resmi haber ajansı Şinhua, Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de polisin, kent ve daha başka yerlerde halktan toplanan istihbarat ve soruşturmalardan elde edilen bilgilerle 319 kişiyi daha gözaltına aldığını duyurdu.
319 Uygur'un, geçtiğimiz günlerde açıklanan 'arananlar' listesinden sonra, bölgede yaşayan 'farklı etnik gruba ait' kişilerin verdiği bilgilerle gözaltına alındığı kaydedildi.
Çin resmi makamları daha önce yaptıkları açıklamada, 5 Temmuzda başlayan olaylarda 1600 kişinin gözaltına alındığını bildirmişti. Şinhua, Urumçi polisinin bu kişilerden kaç kişinin serbest bırakıldığı ya da neyle suçlandıkları hakkında herhangi bir açıklama yapmadı.
http://www.dunyabulteni.net/news_detail.php?id=85121

Temmuz Kara bir leke

Çin'in, Sincan adıyla da bilinen Doğu Türkistan eyaletinde Müslümanlara yaptığı saldırılar, Temmuz ayında medyanın markajına giren önemli gelişmeler arasında kayda geçti. Tüm dünya ülkeleri tarafından sert eleştirilere maruz kalan Çin, 7 bin 685 haberle aya damgasını vurdu. Saldırılara maruz kalan Uygur Türkleri ise 5 bin 560 haber ve yazıda yer aldı.

2 Ağustos 2009 Pazar

Çin'in Kimliği

Tarih, uluslar-devletler kimliğinin en güvenilir aynasıdır. Bu sebeple Çin’in kimliğini açıklamak için, onun tarihine ve tarihinin ana yurdu olan coğrafyasına öz olarak değinmek gerekmektedir. Bir de Çin’in kendine özgü kendisinin seçtiği öyle adlar var ki, Çin kimliğinin en yalın belirtileridir. Örneğin, Çin devletinin adı olarak bu güne kadar kullanılagelen “Orta Devlet” anlamındaki Çince “Cung Go” sözcüğü; Çinlilerin Doğu Türkistan’ın adı olarak kullanageldiği “Yeni Toprak” anlamındaki Çince “Shin Cang” sözcüğü; kendisi için seçtiği “ejderha” simgesi; işte bu adlar, inkar etme olasılığı bulunmayan-kaçıp kurtulmaya hak tanımayan, yaşayan tarihin sunduğu canlı delillerdir. Cung Go demek, ortalıktaki küçücük bir devlet demektir. Shin Cang demek, işgal edilmiş toprak demektir. Ejderha demek, yutarak büyüyen canavar demektir.
Bugünkü Çin toprağının yaklaşık güney doğusunda, Çince Hunen, Hubey (Gölün Güneyi, Gölün Kuzeyi) olarak adlandırılan sazlık bir göller bölgesi bulunmaktadır. Buralarda türeyip geçinmiş, buralarda devlet kurmuş Çinliler (Hen ulusu), devletlerine Cung Go (Orta Devlet) adını vermişlerdir. Çünkü o zamanlar bu Çin devletinin etrafında başka büyük küçük birçok ulus devletleri bulunmaktaydı. O günden bu güne kadar bu Çin devleti bu ad ile, yani Orta Devlet adıyla varlığını sürdüregelmiştir. Fakat gitgide çevresi hesabına toprağını genişletmiş bu devlet, Orta Devlet olmaktan çıkmış, deniz sahillerine kadar tüm Doğu Asya’yı kapsayan bu günkü Çin Cumhuriyeti haline gelmiştir. Bu Orta Devlet toprağını nasıl genişletmiştir? Bu genişlemenin ana sebepleri nedir?
1.Çinli dediğimiz Orta Devletin kurucusu olan bugünkü Hen Ulusu, barındığı sazlık coğrafyasının gereği, yaradılışı kalitesiz olan bir ırkın soyudur. Yaradılışı kalitesiz olan ulusların üremesi kolay ve çoğalması çabuk olur. Böylece hızlı çoğalan bu ulus geçim derdiyle çevresine saldırmaya başlar. Sadece barınma kaygısıyla yaşayan bu ulusun, hak-adalet duygusundan yoksun olması gayet doğaldır. İşte insanlığın düşmanları böyle doğar ve böyle büyür. Rus Emperyalizmi de böyle doğup böyle büyümüştür.
2.Bu Orta Devlet’in, var oluşundan günümüze kadar sürdüregelen devlet-ulus siyaseti ve yöntemi, “Başkalarını birbirine karşı kışkırt ve parçala yut” ; “Gücün yeteni öldür, yetmeyeni kandır” olagelmiştir.
3.Kendinden olmayanlara karşı görünürde tatlı dillilik, gerçekteyse acımasız-gaddarlık uygulamalarının sürekliliği.
4.Uzak geçmişinden günümüze kadar süregelen hem ulusuna, hem devletine özgü feodal yapının kalıcılığıdır: Mantığa karşı çıkarın üstünlüğü; bilime karşı hilenin üstünlüğü; şefkate karşı zalimliğin üstünlüğü; hak ve hukuka karşı bencilliğin üstünlüğü. Kısacası, çıkar ve zevkleri söz konusu olduğunda anasıyla zina etmekten çekinmeyen hayvani ruh üstünlüğü.
5.Güçlü karşısında boyun eğip teslim olmayı ar görmeyen, zayıfı ise öldürmekten zevk alan ulusal ruh yapısı.
6.Çin tarihçilerinin söylediklerine göre, 5000 yıllık geçmişe sahip bu ulus-bu devlet, başka ulus ve devletlerde değişik seviyelerde meydana gelmiş bilime-özgürlüğe özgü, Avrupalıların diliyle “Rönesans”, bizim dilimiz ile “Uyanış” olarak adlandırılan bir devrin Çin’de hiçbir zaman yaşanmamış olmasıdır. Yani Çin tarihi, Rönesans’tan yoksun feodal bir tarihtir-zulme karşı isyanlar tarihidir.
İşte bugünkü Çin, yukarıda öz olarak sıraladığım etkenlerin ürünüdür.
Yakın çevresini yutarak büyüyen Çin, ejderha haline gelirken, kendisi için ejderhayı bir simge olarak seçmesi elbette anlamlı ve boşuna değildir. Ejderha olabilmek Çin varlığı için her şeye bedeldir. İşte o zamanlar, büyüyen ağır yapısını korumayı da düşünen Çin, kuzeyindeki savaşçı Hunlara karşı Çin Seddini inşa etmeye başlar. Miladi öncesinden başlayıp yüzyıllar boyu süren bu yapının, insan cesedi-kanı ve gözyaşı ile yoğurulup tamamlandığı bir gerçektir. Bu yapı için ölüm tehdidiyle çalıştırılan ve öldürülen insan sayısının milyonlar olduğu varsayım, Çin’in kendi tarihinde kayıtlıdır. Çin Seddi, Çin kimliğinin en yalın bir göstergesidir ki, Çin için insan değeri hiçe bedelken, bir avuç feodal seçkini koruyan devlet ise dokunulmaz ve kutsaldır.
Ejderhanın doğası gereği, Çin büyümekte ısrarlıdır. Mançuların Çin’i işgal ettiği Çing Sülalesi devrinde (1644-1912), asimilasyon-eritme yoluyla Mançuları kendi emeline tapındıran Çin, 18.yüzyıl ortalarından başlayarak, tüm gücünü Doğu Türkistan’ın işgaline yönlendirir. Ama bu işgal kolay olmamıştır.
Doğu Türkistan’ın işgal süresi:
Türkistan’da Büyük Timur’un (1336-1405) kurduğu Timurlular devletinin bir parçası olan Doğu Türkistan, sonradan Seyit Han’ın (1484-1533) kurduğu Seidiye Hanlığının da esas toprağı idi. Fakat “Hocalar Devri” olarak bilinen 77 yıllık (1678-1755) kavgalı bir din devleti devri, Seidiye Hanlığının sonunu hazırlamakla yetinmez, Doğu Türkistan kapılarını Çin işgaline açar. Çin askerlerinin Doğu Türkistan’a girdiği 1755 yılından Yakupbeg Devletinin kurulduğu 1865 yılına kadar süren 110 yıllık zaman, Birinci Çin İstilası Devridir. Fakat, Çinliler bu kadar uzun zaman içinde istilayı tam olarak gerçekleştirememişlerdir. Çünkü bu yüzyıl Doğu Türkistan için, tam anlamıyla İsyanlar Yüzyılı olmuştur.
Yakupbeg Devletine (1865-1878) karşı Zo Zungtang komutasındaki kalabalık Çin ordusu, Rusların da lojistik desteğiyle Doğu Türkistan’ı işgal eder, Yakupbeg’in cesedi ateşe verilir. 18 Kasım 1884 yılında Çin İmparatorunun bir emriyle bu toprakların adı, “Yeni Toprak” anlamına gelen Çince “Shin Cang”a çevrilir. Bu, Zo Zungtang işgali ile İkinci Çin İstilası Devri başlar.
Çin’e karşı Uygur isyanları dinmek bilmemiştir. Sonuçta 1933 yılında Kaşgar’da, 1944 yılında Gulca’da Şarki Türkistan Cumhuriyetleri kurulur. Fakat, Doğu Türkistan’a yönelik 1949 yılında Komünist Çin işgali gerçekleşir. Bugüne kadar süregelen bu Komünist Çin işgali-Üçüncü Çin İstilası Devridir. İşte bu 1949 yılından bugüne kadar Doğu Türkistan’da cereyan eden tüm olaylar, Uygurların Çin’e karşı direnişi-var olma savaşıdır. Ürümçi’de meydana gelen 05.07.2009 tarihli olay-kesintisiz süregelen bu direniş-var olma savaşlarının günümüzdeki bir yansımasıdır. Bu savaş devam edecek, ta Doğu Türkistan bağımsız bir Uygur devleti olana dek.
Uygurların Çinlilerle (Hen Ulusuyla) birlikte yaşamasının olasılığı yoktur. 1755 yılından günümüze kadar süregelen 250 yıllık Doğu Türkistan tarihi-ölüm kalım savaşı tarihidir.
Yaradılışının-geleneğinin gereği, Çin’in beynine mantık, kalbine feryat işlemez; olup bitenlerden ders alınmaz. Bu sebeple barış yolu, Çin’e ancak zaman kazandırır-sorunu çözümsüzleştirir. 05.07.2009 tarihli Ürümçü Olayından sonra Çin, Uygurlar üzerindeki baskıyı biraz daha arttıracak; soykırım siyasetine-Doğu Türkistan’ın Uygurlardan arındırılması eylemine hız verecek; sinsi yollarla Uygurların koyun gibi boğazlanmasına devam edecektir. Dünyanın “Dur!” demesini alay eder, bu Çin’in yaradılışının gereğidir. Uygurlara tek yol kalmıştır-İsyan!….. Dağlara çekilmek silahlı üs kurmak; o zaman bir Uygur genci 1000 Çinliye bedel konuma gelecek; Çinli geldiği yol ile kaçmaya devam edecektir. Çinli kalabalık olduğu kadar güçsüz, zalim olduğu kadar korkaktır. Çünkü o, geçmişinde olduğu gibi bugün de haksızdır. İsyan mazlumların son çaresi. Gulca’da kurulup, 1944-1949 yılları arasında 5 yıl yaşatılan Şarki Türkistan Cumhuriyeti, böyle silahlı isyanlar sonucu elde edilen bir cumhuriyet idi. Bu savaşta şehit düşen Uygur kızı Rizvangül Haşim (1926-1945), bu cumhuriyetin simgesi haline gelmişti.
Hadi, Uygur olan herkes isyana hazırlan! Ölüm beklentisiyle her gün ölmektense, isyan ile bir kez öl. Hiç olmazsa bir Çinliyi öldürüp öl! Bu adaletin hükmü olduğu kadar, doğanın sana verdiği haktır. Zayıflar, yaşam savaşı veremeyecek kadar zayıfsa, elbette o, yok olmaya mahkum zayıftır.

İklil KURBAN

Fransa Uygur Derneği Başkanı:

Türkiye ve Japonya dışında davamıza sahip çıkan yok

PARİS (CİHAN) - Çin'de bu ay başından beri yaşanan gelişmeler Fransa'da yaşayan az sayıda Uygur Türkü tarafından protesto edilmeye devam ediyor. Fransa ve Avrupa'yı Uygurların yaşadığı drama sessiz kalmakla suçlayan Fransa Uygur Derneği Başkanı Yusuf Ekber, "Çin 60 yıldan beri Uygurlara baskı uyguluyor ve tüm dünya buna seyirci kalıyor." diye konuştu.
Fransa Uygur Derneği, Rabia Kadir'in başkanlığını yaptığı Dünya Uygur Kurultayı'nın üyelerinden biri. Eylem ve söylemlerinde Kurultay ile birlikte hareket ediyorlar. Fransa'da çoğunluğu üniversite öğrencilerinden oluşan 500'e yakın Uygur yaşıyor. Şu ana kadar Paris'te iki yürüyüş düzenleyen Uygurlara, Fransa Türk Federasyonu, Goussainville Türk Derneği, Tiberliler Derneği, Çinli Demokratlar, Tayvanlı Demokratlar gibi çeşitli sivil toplum örgütleri destek veriyor.
CİHAN'a konuşan Fransa Uygur Derneği Başkanı Yusuf Ekber doğum yeri olan Urumçi'deki olayları kaygıyla takip ettiklerini belirtti. Urumçi'deki akrabalarıyla dinlenme korkusu yüzünden yalnızca birkaç saniye görüşebildiklerini ifade eden Ekber, "Doğu Türkistan'da binlerce Uygur'un kayıp olduğunu" kaydetti.
"TİBET'E VERİLEN DESTEK BİZE VERİLMİYOR"
Fransa Uygurlar Derneği Başkanı Yusuf Ekber, Çin'de asimilasyonu temel alan diktatörlük rejiminin hakim olduğunu söyledi.
Uygur Türklerine Tibetliler kadar sahip çıkılmadığını dile getiren Ekber, "Fransa'da basın ve televizyonlar gösterilerimize yer veriyor. Ama Türkiye ve Japonya dışında ne ABD ne de Avrupa devletlerinin resmi bir tavır almaması üzüntü verici. Tibet'e verilen açık destek bize verilmiyor." ifadelerini kullandı.
2003 yılında Çin'den ayrılarak Fransa'ya siyasi sığınmacı olarak gelen Yusuf Ekber, "Doğu Türkistan'da söz hakkımız yok. Özgürlük ve bağımsızlık taleplerimizi demokratik yollarla arama imkânımız yok. Yıllardır hapishanede yatan arkadaşlarımız var. Çin yönetiminin beni de aramaya başlamasının ardından Fransa'ya gelmek zorunda kaldım. Burada Doğu Türkistan'da yaşananları Fransızlara anlatmak için elimden geleni yapıyorum." dedi.
Ekber, "5 Temmuz'da Urumçi'de polis ve asker çok sayıda Uygur'u katletti. Onlarca insanın ölümü ve yüzlercesinin hapse atılması tüm dünyaya Çin'in yaptığı zulmü gösterdi. Çin'den hiçbir ümidimiz yok. 21. yüzyılda artık demokrasi ve insan haklarını esas alan bir yaşam istiyoruz. Dünyanın farklı yerlerinde yaptığımız bildirilerle, gösterilerle davamızı anlattık. Şu an tüm dünya Uygurların neler yaşadığını biliyor. Daha fazla anlatacak bir şey yok, her şey ortada. Avrupa'nın bu konuda açık ve net bir cevap vermesini istiyoruz." dedi.
Ekber, cevap alıncaya kadar protestolarına devam edeceklerini belirtti.
"VATANIMIZ 'ŞİNCAN' DEĞİL DOĞU TÜRKİSTAN"
Türklerin Uygurların yaşadığı bölge için 'Şincan' ismini kullanmasının kendilerini üzdüğünü belirten Yusuf Ekber, Uygurların vatanının gerçek adının Doğu Türkistan (Şarkî Türkistan) olduğunu vurguladı.
1949'dan sonra Çin'in kontrolü altına aldığı bölgeye "Yeni yer" manasına gelen 'Şincan' ismini verdiğini; ancak kendilerinin bu ismi kullanmak istemediklerini söyledi.
Ekber, Doğu Türkistan Özerk Bölgesi Valisi Nur Bekri'yi ise, "Kendisini ne Uygurların temsilcisi ne de Uygurların bir evladı olarak görüyoruz. Türklerin seçtiği bir yönetici değil Çinlilerin oyuncağıdır." sözleriyle eleştirdi.