13 Temmuz 2009 Pazartesi

BU UYGURLAR DA NEREDEN ÇIKTI Kİ?

Şerif KUTLUDAĞ

Tam da tatildeyken… Meyve ve sebzenin bolluğunu yaşarken… Sıcaklardan korunmakiçin klimalı yerler ararken… Ya da serin serin sularda serinlerken… "Bu Uygurlarda nereden çıktı kardeşim? Durduk yerde ülkenin, ekranların gündeminideğiştiriverdiler… Gazeteler bile durmadan Kaşgar ve Urimçi sokaklarında ellerisopalı Çinlilerin Uygur avına çıktıklarındaki veya yere yıktıkları insanları nehale koyduklarını gösteren fotoğraflarını yayınlayarak keyfimizi(!)kaçırıyorlar!.. Hatta bu da yetmezmiş gibi pek çok köşe yazarı da konuyuköşesine alıp ciddi ciddi(!) irdeliyorlar!.." diyerek aklından geçirenlerolabilir…1980 öncesi dönemlerde olsaydı bu durum, kesin kavga konusuydu… Konuyu ele alıpişleyenler, insan hakları ve demokrasi yönünden meseleye bakanlar, tepkilerinive eleştirilerini ortaya koyanlar hemen bir türlü, konuya sessiz kalanlar ya dameseleyi Çin'in bir iç işleri olarak değerlendirenler bir başka türlüisimlendirilirdi. Çünkü o zamanın olaylara ve konulara bakış şekli böyleydi.2009 ölçeğinde sadece bu meseleye karşı duruş, eleştirel bakış, yorum vesahiplenişe baktığımızda bile Türkiye'nin dünyaya ve olaylara bakışta 1980öncesine göre ne kadar önemli bir mesafe kat ettiğini, bir değişim ve dönüşümyaşadığını göstermeye yetip de artıyor bile… Doğru olanı da bu zaten… Olaylaraön yargılarla değil, insan hakları ve demokrasi açısından bakılabilmesi… Eğriyeeğri, doğruya doğru denilebilmesi…Bir kere Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak hep beraber dünyaya bakışımızdaönemli değişimler yaşadık. 600 yıllık bir Osmanlı Devletinin ardından kurulanyeni devletimizin dünyaya bakışı Türkiye Cumhuriyetimizin sınırları ile sınırlıtutulmuştu. Eğitim sistemimiz ve ders kitaplarımız ona göre hazırlanmıştı. Ogünün şartları ile üniter devlet yapılanması anlayışı belki de onugerektiriyordu. 1914 ile 1944 arasında 30 yıllık kısa bir sürede yaşanan ikiDünya Savaşı devletlerin komşu devletleri, hele bir de rejimi farklı isekendisi için düşman ilan etmesi anlayışını besliyordu.Bütün bu olgular dikkate alındığında Türkiye Türkleri olarak, Timurlular ve Şahİsmail'in hükümdarı olduğu Safevilerin –onlarla da savaş dolayısıyla- dışındaAsya Türkleri ile bir bağlantımız olmadığından dolayı, yüz yıllardır sıcak birtemasımız da olmadığını fark ederiz.Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter bir yapılanma anlayışıdır ki bize AsyaTürklüğü'nün kapılarını kültürel anlamda aralamıştır. Fuad Köprülü'nünhimmetleriyle aralanan bu kapıdan önce Ahmet Yesevi ışığı gelmiştir Anadolu'ya…Sonra Kaşgarlı Mahmut'un 1072-1073'te yazdığı Divanü Lûgati't Türk'ün ışığıaydınlatmaya başladı tarihin karanlık yüz yıllarını. Türk Dil Kurumu ve TürkTarih Kurumu'nun kuruluş gayelerine yönelik çalışmalarıyla konuya ilişkin özelyayınlarla da Asya Türk tarihi aydınlandı. Burada Orhun Yazıtlarını okuyan W.Thomsen'i, Radlof'u, Orta Asya Türk Tarihi Hhakkında Dersler veren W.Bardhold'u saygıyla anmak gerekiyor.Ve… 1992 bir Milat oldu Tükiye ile Türk Cumhuriyetleri ilişkisi açısından. Şuanda Orta Asya'da beş bağımsız Türk devletinden söz edebiliyorsak bütün bunlar1992'deki gelişmeler sayesinde oldu.Dünya eski dünya değil artık değerli okurlarım. Dünyanın herhangi bir yerindeolan olaylar orada kalmıyor. Çin'in dünya istediği için değil, kendi insanı –birgün mutlaka- demokrasi ve insan haklarını talep ettiği gün, sağlanacak açılımlarve elde edilecek değerler –Rusya'da olduğu gibi- Uygur Türkleri için de aynengerçekleşecektir. Bundan hiç şüpheniz olmasın.Urimçi ve Kaşgar caddelerinde ve meydanlarında yaşananlar şaşırtıcı ve ilk kezolan şeyler değil. Türk destanlarının önemli bir bölümünün konusunu Çinlilerleolan savaşların oluşturduğunu hatırlarsak, 20. yy Asya tarihine bir göz atarsaktarihin ve toprağın Türk milletinin dökülen kanlarıyla koktuğunu hissederiz.Yaşanan olaylar karşısında ümitsizliğe ve karamsarlığa düşenlere Prof. Dr.Bahaeddin Ögel Hocanın Çin kaynaklarından Türkçe'ye aktararak kazandırdığı TürkMitolojisi adlı 2 ciltlik muhteşem eserini tavsiye ediyorum… Ergenekon Destanı'nı hatırlatıyorum… Tabii ki vatan toprağının kıymeti bilinmediğindesonucunun ne olacağının en acı ifadesi olarak da yine Uygur Türklerine ait olan"Göç Destanı"nı hararetle tavsiye ediyorum…"Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır!.."diyor ya Midhat Cemal Kuntay…Canlarını feda edenler olduğuna göre, o topraklarda hâlâ Uygur Türkleri yaşıyorve o topraklar hâlâ Uygur Türklerinin vatanı… Toprağa düşen yüzlerce Uygur Türkü bunu böyle söylüyor… Muhabbetle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder