ABD Kongre Merkezi’nde kurulan Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti, Çin’de ve Doğu Türkistan’da Müslüman Türklere yönelik uygulanan devlet terörünü şiddetle kınamakta ve etnik katliama dönüşen devlet terörünün son bulmasını hür dünyadan ve Pekin yönetiminden talep etmektedir.
26 Haziran 2009 tarihinde bir fabrikada zorunlu köle olarak çalıştırılan Doğu Türkistanlı genç kız ve erkeklerle Çinli işçiler arasında başlayan tartışma, Çinli işçilerin Uygur kızlarına sarkıntılıklarını devam ettirmeleri neticesinde çıkan olaylar, 200 kadar Çinlinin sopa ve demir çubuklarla gece yarısı Uygur gençlere saldırmaları üzerine katliama dönüşmüştür.
Oyuncak Fabrikası’nda meydana gelen ve sabaha kadar süren bu katliama güvenlik güçlerinin müdahalede bulunmayarak seyirci kalmaları, faillerin tutuklanmaması aradan geçen bir haftalık süre içinde hiçbir adli soruşturmanın yapılmamış olması, aksine mağdur ve mazlum Doğu Türkistan gençlerinin abluka altında gözetime tabi tutulması, ölen (şehit düşen) ve yaralananların doğu Türkistan’daki yakınlarını ve Doğu Türkistan halkını galeyana sevk etmiştir.
Demokratik tepkilerini ortaya koymak, katliamı gerçekleştirenlerin cezalandırılmasını talep etmek üzere 5 Haziran 2009 günü Doğu Türkistan’ın (Şincan Uygur Özerk Bölgesi) başkenti Urumçi’de düzenlenen masum protesto yürüyüşü Çin Güvenlik Güçleri tarafından kanlı bir şekilde bastırılmış ve kamuoyunun bilgisi dahilinde cereyan eden katliam gerçekleştirilmiş olup, zırhlı araçlarla göstericiler dağıtılmış, çiğnenmiş ve akabinde hedef gözetmeksizin açılan ateş sonucu ilk etapta 200 genç katledilmiştir. Yaklaşık 1000 kişi yaralanmış olup, bunun büyük kısmı kritik yaralı olarak hastanelere sevk edilmişlerdir. Ne var ki hastanelerde Çinli doktorların tedavi etmemesi veya yavaşlatması sebebiyle kritik yaralı olduğu söylenen gençlerin büyük kısmının bakımsızlıktan öldükleri ve cesetlerinin de sokaklara rastgele atıldıkları gelen haberler arasındadır.
Nitekim 6 Haziran günü gecesi, görgü tanıklarının ifadelerine göre sokak köşelerinden 100’ün üzerinde ceset toplandığı bilinmektedir. Ölü sayısının 200’ün çok üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Ağır yaralı olarak sokak köşelerinde inleyen ve yardım talep eden gençlerimizin hastanelere götürülmeyip, bulundukları yerlerde darp edilerek öldürüldükleri veya ölmeye terk ettikleri öğrenilmiştir.
7 Haziran 2009 sabahı itibariyle aldığımız haberlere göre Urumçi’de ve Doğu Türkistan genelinde Gulca, Kaşgar, Hoten şehirlerinde hayat durmuştur. Bölgenin dış dünya ile iletişimi çoğu zaman engellenmektedir. Kontrollü iletişime izin verilmektedir. Dolayısıyla sağlıklı bilgi alınamamakla birlikte özellikle Urumçi’de adeta “insan avı” başlatılmıştır. Yaşları 12 ila 30 yaş arasındaki Uygur, Kazak, Kırgız, Özbeklerden oluşan Doğu Türkistan gençleri potansiyel suçlu olarak evlerinden alınarak gözaltına alınmaktadır.
7 Haziran günü saat 10.35’de aldığımız haberlere göre, çeşitli mahallelerden toplanan gençlerin, kamyonlarla Urumçi’nin Yu en leung denilen semtinin yakınında, Seymaçen mahallesinin arka tarafında yer alan Hipodrom sahasına getirildikleri, gençlerin burada çırılçıplak soyuldukları, Çinli asker ve polisler tarafından sopalarla, cop ve demir çubuklarla darp edilerek insanlık dışı işkenceye tabi tutuldukları öğrenilmiştir. Doğu Türkistanlılara ait iş yerleri yağma edilmektedir. Olaylar çığrından çıkmış, kontrol edilemez noktaya ulaşmıştır. Adeta etnik bir soykırım uygulanmaktadır. Abartısız ifade etmek gerekirse bir nesil yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti; Uygur’uyla, Kazak’ıyla, Kırgız’ıyla, Özbek’iyle bir bütün olarak ayakta kalma mücadelesi veren Doğu Türkistan gençlerinin hak arayışlarının aşırı güç kullanarak şiddetle bastırılmasını protesto etmektedir.
Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti; katliam boyutuna ulaştığı anlaşılan ve Hitlervari, Mussoloni benzeri devlet terörünün durdurulması konusunda başta Pekin Hükümeti olmak üzere hür dünya ülkelerini, Birleşmiş Milletleri, Avrupa Parlamentosu’nu, AGİT’i, İslam Konferansı Örgütü’nü hatta Şanghay İşbirliği Örgütü’nü girişimde bulunmaya davet etmektedir.
Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti; özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin olaylara müdahil olmasını talep etmektedir. Halkımızın da beklentisi bu yöndedir. Filistin’in, Gazze’nin haklı davasına gösterilen “resmi hassasiyetin” Doğu Türkistan için de gösterilmesi durumunda, olayların daha da üzücü boyutlara ulaşmasını önleyeceği kanaatimiz vardır.
Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti; bu kanaatten yola çıkarak Pekin yönetimini daha itidalli olmaya, demokratik hak arayışlarına saygılı olmaya, Doğu Türkistan (Şincan Uygur Özerk Bölgesi)’daki yerel askeri güçlerin aşırı ve kontrolsüz güç kullanmalarına engel olmaya davet etmektedir.
Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti; Doğu Türkistan sorununun tehlikeli bir aşamaya geldiğini ve Çin Hükümeti’nin de bölge halkının endişelerini azaltmak için girişimde bulunulması gerektiğinden hareketle; 26 Haziran Guandoung’daki ve 5 Haziran’da Urumçi’deki olaylarda göz altına alınan, tutuklanan Doğu Türkistan gençlerinin şartsız serbest bırakılmaları talep etmekte ve Guandoung’da olayların başlamasına sebep olanların ve katliama seyirci kalan yöneticilerin tutuklanmaları halinde bölgedeki hadiselerin yatışacağı kanaatini hür dünya kamuoyu ile paylaşmaktadır.
Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti; bölgesel barış ortamını tehdit eden olayların durdurulması noktasında her türlü girişimde ve özveride bulunmaya açık olduğunu, gerekirse olayların büyümeden yatıştırılması amacıyla Ankara’nın veya BM ve Pekin’in güvencesinde bölgeye gidilebileceğini beyan etmektedir.
Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti bu vesile ile tüm dünyaya ilan etmekteyiz ki, biz kendi topraklarımızda özgür ve bağımsız yaşamanı ötesinde öncelikle BARIŞ İÇİNDE VE İNSANCA YAŞAMAK İSTİYORUZ… Kendi milli ve dini kimliğimizi koruyarak, kendi kültürümüzü yaşamak istiyoruz… İnsanca yaşama ortamının sağlanması konusunda “Ankara”nın bütün uluslar arası mekanizmaları harekete geçirecek şekilde girişimde bulunması hem dini bir vecibedir hem de vicdani, milli ve insani bir borçtur…
Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti olarak, Bölgenin stratejik önemine ve yaşanan sorunlara vakıf olduklarını bildiğimiz sayın Cumhurbaşkanımızın, sayın Başbakanımızın Urumçi’den, Kaşgar’dan yükselen imdat çağrısına kulak vereceklerine, dertlerine derman olacaklarına inanıyor ve halkımızın bu haklı beklentisini kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.
Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti olarak Doğu Türkistan Milli Merkezi, Doğu Türkistan Vakfı, Doğu Türkistan Göçmenler Derneği, Doğu Türkistan Dayanışma Derneği, Türkmeneli İnsan Hakları Derneği, Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu , Aydınlar Ocağı, Yesevi Vakfı, İHA, İHH gibi sivil toplum örgütlerinin, partilerimizin desteğinden dolayı minnet ve şükranlarımızı sunmak istiyoruz.
İSMAİL CENGİZ
Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü
Doğu Türkistan Milli Merkezi Gen Sekreterliği / Doğu Türkistan Dayanışma Göçmenler Derneği /Doğu Türkistan Dayanışma Derneği / Türkmeneli İnsan Hakları Derneği / Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu
International Turkish Society Federation/Uluslararasi Turk Topluluklari FEderasyonu
DOĞU TÜRKİSTAN KAN AĞLARKEN
Uygur Türkleri katlediliyor, dünya seyrediyor... Doğu Türkistan'da katliam Türkiye dışında en fazla Türk nüfusunun yaşadığı yer neresidir bilir misiniz? Doğu Türkistan ... Bugün, üzerlerinde uygulanan bütün soykırım politikalarına rağmen, Doğu Türkistan ’da 38 milyon civarında Uygur Türkü yaşamaktadır. Uygur Türkleri , Hun , Göktürk , Uygur ve Karahanlı devletlerini kuran büyük bir kültür ve medeniyetin torunları ve bizim yakın akrabalarımız, soydaşlarımızdır. Urumçi ’deki katliam esnasında, bir Uygur Türk kadının elinde salladığı ‘Gök Bayrak’ a dikkat ettiniz mi? Bu bayrak, rengi haricinde bayrağımızın aynıdır. Esasen, Türk Milleti ’nin ‘atayurt’ coğrafyasının en mümtaz yerinde, Doğu Türkistan ’da bulunan Uygur Türkleri , ‘Türklük şuuru’ na en fazla sahip Türk unsurudur. *** Doğu Türkistan , Yakup Han zamanında (1820-1877) Osmanlı İmparatorluğu ’na kendi isteğiyle bağlanmıştı. Yakup Bey , Osmanlı Sultanı Abdülaziz ’e oğlu Yakup Han Töre ’yi (Hoca Töre ) yollayarak yardım talep etti. Abdülaziz Han , Hoca Töre ’nin talebi üzerine Doğu Türkistan ’a bir gemiyle asker ve silah göndermiştir. Yakup Bey , Sultan ’ın verdiği ‘emîr’ unvanıyla hâkimiyeti altındaki topraklarda, Osmanlı Sultanı Abdülaziz Han adına hutbe okutarak para bastırmıştır. Ne yazık ki, ‘Can Doğu Türkistan’ , Yakup Bey ’in vefatı üzerine 1878’de Çinliler tarafından istilâ edilmiş; ancak 1930’lardan itibaren, işgali kabul etmeyen Uygur Türkleri , Kumul , Turfan ve Hoten savaşlarından sonra 1933’te ‘Şarkî Türkistan İslâm Cumhuriyeti’ ni, 1944’te de ‘Şarkî Türkistan Cumhuriyeti’ ni kurmuşlardır. 1949’daki komünist Çin işgalinden sonra bu atayurt topraklarına ‘Şincan Uygur Özerk Bölgesi’ adı verilmiştir. 1949’dan bu yana tam 60 yıldır Doğu Türkistan Türkleri , Uygurlar , Çin ’in işgali, esareti ve mezalimi altında inim inim inleyerek yaşamaya çalışmaktadır. *** Uygur Türkleri ’nin önderlerinden, yakın dostum merhum İsa Yusuf Alptekin , ‘Doğu Türkistan Türkleri, bugün ya sessizce eriyip tarih sahnesinden silinme veya topyekûn ayaklanıp kahramanca ölme gibi bir tercih ile karşı karşıya bırakılmışlardır’ demişti. Bugün Urumçi ’de, Çin Ordusunun ve paramiliter Çinlilerin Uygur Türkleri üzerinde uyguladıkları katliam bütün dünyanın gözleri önünde cereyan etmektedir. Resmen ilân edilen ölü sayısı 156 olmasına karşılık, alçakça şehit edilen Türk sayısının 1000’in üzerinde olduğu ve tutuklanan 6000 Uygur gencinin ‘ölümle’ ile tehdit edildiği bilinmektedir. Çinli Vali , zulüm karşısında ayaklanan Türkler ’in idam edileceğini söylerken, bir taraftan da bölgedeki göçmen Çinlilere teminat vermektedir. Aslında Doğu Türkistan ’da yaşanan sadece ‘katliam’ değil, aynı zamanda acımasız bir ‘soykırım’ dır. Müslüman Türkler nükleer denemelerde kobay olarak kullanılmakta; doğum yasağı ve mecburî kollektif kürtajla bebekler katledilmekte; insanî hayat hakkı ve hürriyet isteyen herkes yargısız infaz edilmekte; bölgeye her yıl plânlı olarak Çinli militan göçmenler yerleştirilmekte; yüz binlerce genç çalışma kamplarında işkence edilerek zorla çalıştırılmakta; kısaca her türlü insan hakkı fütursuzca çiğnenmektedir. *** Dünyada en ucuz şey Türk kanıdır... Bunu kahrederek söylemiyoruz. Hele kan ırkçılığı peşinde hiç değiliz. Lâkin, tarihimize de, bugüne de bakarsanız bu tespitin ne kadar doğru olduğunu görürsünüz. Yüzyıl önce tehcir edilen Ermeniler ’in hesabı sorulurken, PKK teröristlerinin katli ortaya atılırken; Rumeli ’de Kafkaslar ’da, Orta Doğu ’da katledilen milyonlarca Türk ’ten hiç kimse söz etmiyor. ABD işgalinden sonra öldürülerek ve göç ettirilerek ortadan kaldırılan 800 bin Irak Türkü sahipsiz kaldı. Düşününüz bir kere... Doğu Türkistan ’da yaşananların binde biri dünyanın bir başka bölgesinde yaşansaydı ne kadar büyük tepkilere sebep olurdu? CNN International dünkü haber bülteninde Çin ’deki sel felâketinde ölen 20 Çinli için gözyaşı dökerken, Urumçi ’deki katliamın sözünü bile etmiyordu. Bizim medyamızda dahi bu acımasız katliamı ‘Etnik Çatışma’ başlığı altında verenler, Çinli katliamcılarla şehit edilen Uygur Türkleri ’ni aynı kefeye koyanlar olmuştur. *** Dün kendisiyle görüştüğümüz Dünya Uygur Kurultayı başkan yardımcısı Seyit Tümtürk , Uygur Türkleri ’nin lideri Rabia Kader ’in Vaşington ’dan Ankara ’ya getirilmesini ve yapacağı Basın Toplantısı ’yla Uygur Türkleri ’ne hitap ederek normale dönüşün sağlanmasını teklif etti. Biz de bu teklifi olumlu karşılıyoruz. Şunu altını çizerek belirtelim ki, Çin ile ilişkilerimizin bozulmaması adına Türkiye olarak bu katliam karşısında sessiz kalırsak, Türk Milleti ve tarih önünde sorumlu oluruz. Bu konuda Başbakan Erdoğan ’ın ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ’nun tepkilerini müspet karşılıyoruz. Ancak, tepkinin bunun da ötesine taşınması lâzımdır. Merhum İsa Yusuf Alptekin ’in vefatından önceki son yazısı şöyle bitiyordu: ‘Doğu Türkistan meselesi, insanlık adına halledilmedikçe ve renkleri solan insanların ülkesinde hürriyet güneşi doğmadıkça, alınlarında kara bir lekeyi daima taşıyacaklardır. Gönül arzu eder ki, Doğu Türkistan meselesinin halledilmesi dâvâsında öncülük şerefi Türkiye’nin hakkı olsun.’ Hepimizin bu temenniye iştirak etmesi lâzımdır. Hasan Celal Güzel/Radikal
Haber Kaynağı aktifhaber.com...Tarih 09.07.2009
Haber Kaynağı aktifhaber.com...Tarih 09.07.2009
Türkistan nereye?
DOĞU Türkistan'da Çin rejiminin vahşeti sürerken, Uygurlardan yeni bir lider yükseliyor: Rabia Kadir. Uygur Türkleri ilk defa dünyaya sesini bu çapta duyurabilen bir lider çıkardı. Doğu Türkistan'ın yakın tarihinde Osman Batur ve Hoca Niyaz gibi kahramanlar vardır. "Üç Efendiler" denilen siyasi liderler; Mesut Sabri Baykuzu, Mehmet Emin Buğra ve kendisiyle tanışma mazhariyetine sahip olduğum İsa Yusuf Alptekin vardır. Fakat onların yaşadığı dünya sağırdı, "insan hakları" kavramı da bugünkü kadar etkili değildi. Bugün, Rabia Kadir Uygurların sesini dünyaya duyuruyor; TV'ler ve basın ondan bahsediyor. Kadın olması onun şiddetten uzak stratejisini güçlendiriyor! Böyle bir dünyada, böyle bir sözcü bulan Uygurların insan hakları mücadelesi burada durmaz, gelişecektir! Temel ilkeler Rabia Kadir, Çin'de piyasa ekonomisi sayesinde zengin oldu, iş ve organizasyon tecrübesi kazandı, dünyayı tanıdı. Uygurların haklarını savunduğu için on yıl hapse çarptırıldı, eşi ABD'ye iltica etti. ABD'nin baskısıyla Pekin, Rabia'yı hapisten çıkarıp sınır dışı etti, o da "Dünya Uygur Kongresi"nin ve "Uygur Amerikan Derneği"nin başkanı olarak davasını dünyaya anlatıyor. İki oğlu halen Urumçi'de hapistedir! Uygurların mücadelesinde terör yok! Tibetliler gibi silahsız mücadele ediyorlar. The Washington Post'taki makalesinde görüyoruz ki: * Rabia Çince 'Şincang' (Sincan) demiyor, Doğu Türkistan diyor. * Son olayların münferit olmadığını, Şubat 1997'de Gülce'de barışçıl gösteri yapan binlerce Uygura karşı Çin rejiminin yaptığı "Gülce katliamı"nı hatırlatıyor. * Tibet'in Kutsal Lideri Dalai Lama'nın mücadelesi ile paralellik kuruyor, Tibet ve Doğu Türkistan dayanışmasını savunuyor. * Müslüman olduklarını vurguluyor, "dinimiz, kimliğimiz için hayati derecede önemlidir" diyor, din ve vicdan özgürlüğü istiyor. * Şiddeti, terörü kesinlikle reddediyor. Bunlar dünyanın anlayacağı fikirler ve stratejilerdir. Uzun ince yol Çin elbette ekonomik, siyasi ve askeri bir devdir. IMF geçen hafta Çin'den 50 milyar dolar kredi aldı! Dünya Çin'e ekonomik ambargo falan uygulayamaz. Çin'in gücü çok "katı"dır ama çağımızda insan hakları etkili bir siyasi "yumuşak güç"tür. Uygurlar buna sahip olmaya başlamışlardır. Çin bundan ürktüğü içindir ki, Rabia'yı son olayların sorumlusu, şiddet yanlısı gibi göstermek istiyor. Yol çok uzun elbette. Ama Çin, Mao'ya geri dönmeyip ekonomik kalkınmasını dünya ile ilişkilerini geliştirerek sürdürecekse, er geç hem Urumçi'de hem Tianenmen'de demokratik özgürlükleri tanımak zorunda kalacaktır! Rabia'yı hapisten çıkarmak zorunda kaldığı gibi! Büyük âlim Zeki Velidi Togan daha 1957'de şunları yazmıştı: "Asya ve bilhassa Orta Asya Meseleleri ırklar arası mücadeleler ile değil, iktisadi gelişmenin doğuracağı mecburiyetlerle halledilecektir." (Türklüğün Mukadderatı Üzerine, sf. 201) İktisadi gelişmenin doğuracağı mecburiyet, demokrasi ve açık toplum yoluna girmektir! Çin vahşetinin kurbanı olan Uygur şehitler boşa ölmediler; bu yolu açtılar. Onları rahmetle, Uygur şair Mehmet Tevfik'in şiiriyle anıyorum: Uluğ vatan, arığ toprak, aziz Türkistan Tarihindur acun içre mukaddes destan Medeniyet esasını burun taratkan Türkistannı Tengri bizge möngü yaratkan
Taha Akyol
Doğu Türkistan Türkiye’nin namusudur !!!
Dünya sağır, Amerika kör, Avrupa duyarsız… Orta Asya’nın emaneti, çekik gözlüm, şimdi mazlum. Haykıracak kimseler yok, sokaklar eğlence mekanlarına kilitlenmiş ve Türkiye’ye uzaktan gelen kan kokusu midemizi bulandırmıyor. Utanmıyoruz, arlanmıyoruz ve hayasızca duymadan, isyan etmeden seyrediyoruz. Doğu Türkistan’da akıtılan kan ayaklarınızı kirletmiyor mu? Bu kan içinizi eritmiyor mu? Allah aşkına... Muhammed aşkına...Aynaya bakın tek tek, yok edilen sana, bana benziyor... Gökbayrak'ın mavi rengini al kanları ile sulayanlar bizim bayrağımıza benzetiyorlar maviyi...Bir el verin onlara, bir dua. Ama nafile onlar bizim bayrağa benzetseler bile kanları ile ne önemi var ki? O Gökbayrak’ın kendi ırkından gelen insanların yaşadığı Türkiye topraklarında taşınması bile yasak. Çin politikalarını bize bile yutturmuş, bizi bile ikna edip kardeşlerimizi terörist sınıfına koydurmuş. İnadına yarın Albayrak’ın yanına birde Gökbayrak alacağım arabama, evime koyacağım. Soranlara bu benim anavatanım, yadigarım diye tanıtacağım, birde utanmadan biz onlara sahip çıkamadık diyeceğim. Bu bayrağı biz yasak etti diye…Sonra'da aldığım her üründe Çin'i protesto edeceğim. Çin mallarını asla almayacağım. Çin kinini, nefretini kolluk kuvvetleri aracılığı ile kusuyor, bu yetmezmiş gibi birde vatandaşlarını ellerinde demir sopalarla sokaklara döküp öyle öldürtüyor kardeşlerimizi. İçim kan ağlıyor. Ağlasa ne fayda. Kim duyacak, kim gidip Çin Büyükelçisine durdurun bu vahşeti yoksa… Zor be çekik gözlüm zor. Sen bize Orta Asya’nın emanetisin ya biz ne kadar sahibiz sana?... Yarım asıra yakın zamandır kustuğun kanı görmedik. Bazen Filistin’i, Afganistan’ı duyduk, ses verdik omuz verdik onlara da seni hiçe saydık. Sahip çıkmadık kısacası sana, seni öldürenleri lanetlemedik gür bir sesle. Filistin davamız dedik, Müslümanlar ölmesin dedik de... Senin Müslüman olduğunu unuttuk hep. Unuttuk da ne oldu? Hatırladıklarımızda da başına dert açmadık mı? Resmi politikalarımız Çin’in elini güçlendiren türden olmadı mı? Biz bile seni Çin’in terörist görmesine yardımcı olmadık mı? Bugün bini aştı ölü sayısı... Sende bilmiyorsun bende hatırlamıyorum ama 32 yıldır kaç şehit verdin? Kaç ana yüreğine taş bastı da cesedini ağlamadan götürüp gömdü. Ben bilmem bunu belki sende unutmuşsundur. Çünkü acılar taze eskisini hatırlayacak kadar zaman tanımıyorlar size. Öldürün öldürün sesleri ile sokaklarınız cesetlerle dolduruyorlar yine. Yeniden... Bu kez sokaklarda cansız bedenlerinize sahipleriniz bile ulaşamıyor. Onlara ölü demeyin, ben diyorsamda bakmayın cahilliğimdendir. Onlar Doğu Türkistan’ın kurtuluşu, bağımsızlık yolundaki dik duruşu. Onlar ki Gökbayrak’a renk vermek için bedenlerini teslim eden namus bekçileri. Bilmezler ki o sokaklarda yatan her beden bir damla kan verdi Gökbayrak’a. Ah Doğu Türkistan… Orta Asya’nın bize emaneti. Çekik gözlüm... Urumçi sokaklarında ruhsuz bedenin yatıyor ya, ben de hayasızca seyretmeye devam ediyorum. Soyumu soysuzlaştırmak için zorla fuhuşa teşvik edilen kızlarımıza sahip çıkmıyorum. Ah ben bu emaneti nasıl koruyamadım da demiyorum artık. Doğu Türkistan bile diyemiyorum cesaret edip. Gökbayrak’ın yasak olması beni korkutuyor. Ve ben zorla kürtaja götürülen emanetin karnından deşilerek alınan ve öldürülen o çocukları bilmiyorum artık. Bilmiyorum çünkü ben senin Müslüman ve Türk kardeşim olduğunu unuttum. Öldürülen ve soysuzlaştırılan bendim o kürtajda. Unuttum ya benden soracaklar seni, yarın bilmiyorum da derim ben. Çin’in Sincan denilen bölgesi diye umarsızca konuşurum. Varsın biz böyle diyelim, varsın biz senin esaretini seyredelim. Çekik gözlüm, Orta Asya’nın bize son emaneti… Bu kez ok yaydan çıktı. Tüm sağır dünyaya inat, vefasız bize kendini ispat edercesine sokaklardaki kadınlar mücadelesini veriyor. Namusunu koruyor. Ve dökülen kanlarınız bu kez bağımsızlık diyor. Sen namusunu korudun korumasına ya, biz sana ne kadar sahip çıktık? Gökbayrak'ını bile serbest edemeyecek kadar bizde emanet kaldın! Ayhan Kıskaç http://www.haber7.com/haber/20090709/Dogu-Turkistan-Turkiye8217nin-namusudur.php
Haber Kaynağı www.haber7.com...Tarih 09.07.2009
Haber Kaynağı www.haber7.com...Tarih 09.07.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder